A. Yağmur TUNALI
Ne zaman milletçe dikkatimizi bir yere toplasak içerde tuhaf mı tuhaf bir şeyler oluyor.
15 Temmuz’un hemen sonrasında, Afrin Harekâtı, Pençe Harekâtı, Barış Harekâtı içinde hep bunlar yaşandı.
Daha önce de.
Hükûmet edenler, kendileri için düşündükleri ve kamuoyunun tepki göstereceği ne tür uygulama varsa bu dönemlerde yangından mal kaçırır gibi peşpeşe getirdiler.
Bu fırsatçılığı çok ama çok aşırıya götürdüler.
Memleket bir türlü krize girse de bir şeyleri daha halletsek der gibi davrandılar.
Bunu söylemek ağır geliyor, çok üzüyor fakat maalesef böyle.
Barış Harekâtı milleti birleştirdi.
Bu birlik havası önemliydi.
Bunu bozan görüntüler vardı ve çok da önemli değildi.
Ancak hükûmet cenahından bu dediğimiz türden çıkışlar da birliği bozdu ve önemliydi.
Hükûmet, bu fırsatta İstanbulla ilgili bir kaç konuyu alelacele kendi lehine halletmeye kalktı.
İstanbullunun, Türkiye’nin lehine değil, kendi lehine.
Bu fırsatçılığın bütün örneklerinde maalesef bu vardı.
Örnekler çok.
Haydarpaşa İhalesi bu bakımdan evlere şenlikti.
Şimdi de benzer bir uygulama için kanun teklifi hazırlatıldı.
İstanbul Boğazında imar vesair yetkiler saraya alınacakmış.
Bu vakte kadar bunu düşünen oldu mu?
25 yılda kimsenin aklına böyle bir şey geldi mi?
Bu ne demektir?
İçerde-dışarda nasıl yorumlanır?
Neye hizmet eder?
Düşünmüyorlar.
Bunun doğuracağı sonuçları düşünmüyorlar.
Gözlerini neyin bürüdüğü belli olmayan bir heyet bunu yapıyor.
Biliyorlar veya bilmiyorlar ki herşeyi elimize alalım anlayışı totaliter rejime yol açar.
Seçim kazanmış belediye başkanlarını çalışamaz hale getirmek zaten demokrasilerde düşünülemez.
Aklı başında Ak Partili dostlarımız da bunu onaylamazlar.
Onaylamıyorlar.
Hatırlayın!
Tayyip Bey İstanbul Belediye Başkanı seçildiğinde karşısına çıkarılan engeller böyle akıl dışı şeyler değildi.
Buna rağmen karşı çıktık.
Bunlar akıl dışıdır.
147 defa İhale Kanunu değiştiren keyfiliğin uzantısı bir çadır devletine dönüş anlayışıdır.
Bunu ısrarla söyleyecek ve herkesi yerleşik düzeni istediği şekilde bozmaktan men edeceğiz.
Şu veya bu parti meselesi değildir.
Millet olarak buna mecburuz.
Yoksa içerde bu keyfîlik ve talan rejimi görüntüsü bizi dışarda da savunmasız bırakıyor.
Emin olunuz bu arızalarımız ve ayıplarımız yüzünden de yalnızlığa itiliyoruz.
“Dış düşmanlar” gerginliği içerde kullanılıyor.
Bunu da fırsatçılığımız için kullandıkça ortamı germeye devam etmek zorunda kalıyoruz.
Hâsılı gerginlik politikası uyguluyoruz.
Gerildikçe geriliyoruz.
Vatandaşı da bu gerginliğin tarafı haline getiriyoruz.
Memlekete yazık ediyoruz.
Milletlere düşman eksik değildir.
Düşman olur mu olur.
Zor durumlar yaşanır mı yaşanır.
Fakat buna yol açan biz olmayacağız.
Kendimizi kendi elimizle kuşatma durumuna düşmeyeceğiz.
Elimizden geleni yaptıktan sonra kriz devam ediyorsa elbette direneceğiz.
Bu da bir veya bir kaç devletle olur.
Herkesi karşımıza almak akıl işi değildir.
Bu politika çok canımızı yaktı, yakmaya da devam ediyor.