Gün Olur Asra Bedel
Çevirmen: Refik ÖZDEK
Yazar: Cengiz AYTMATOV
Yayınevi: Ötüken Neşriyat
Barkod: 9789754370539
Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen
Kitap Açıklaması:
Cengiz Aytmatov’un bütün dünyada geniş yankılar uyandıran bu romanı, yürek paralayan, tüyler ürperten bir haykırıştır. Fakat umutsuz bir çırpınış değil, tutsaklığa, baskılara ve sürgünlere karşı umudu hep diri tutan bir meydan okuyuştur. Yedigey Cangeldi, cepheden döndükten sonra Kazak bozkırlarında küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışmaya başlar. Burada şahit olduğu ve uzak geçmişinden hatırladığı olaylar, aslında yekpare bir coğrafyaya kâbûs gibi çöken bir siyasî rejimin gümbür gümbür çöküşünün sebepleridir. Aytmatov, insanı yok sayan ve onu makineleştirmek isteyen sistemin aslında niçin çökmeye mahkûm olduğunu bu romanında da gösteriyor.
Yedigey, ölen emektar arkadaşı Kazangap’ın cenazesini mezarına götürürken, kendisinin ve milletinin geçmişini, acı-tatlı, düşündürücü yanlarıyla bir bir gözlerinin önünden geçirir. O gün, “asra bedel bir gün olur” onun için.
Geçmişi, bugünü ve yarını büyük ustalıkla bir arada sunan Aytmatov, “Demiurg” uzay araştırmaları programı neticesinde keşfedilen bir uygarlığın, insanlarla iletişim kurma çabalarının yerküredeki yansımalarını gösterirken, adeta bizleri aynada kendimizle yüzleşmeye davet eder. Kazangap’ın götürüldüğü Ana-Beyit Mezarlığı adını, Nayman Ana adlı efsanevî bir kadının orada gömülü olmasından alır. Aytmatov; Nayman Ana’nın hikâyesini verirken, dünyaya “mankurt” kavramını hediye eder. Bu garip, bu korkutucu kelime hangi anlama mı geliyor? İnsanın, yani bütün geçmişini her an beraberinde taşıyan varlığın yerini, hafızası ve hatıraları olmayan, ruhunu kaybetmiş, içi komutlarla doldurulmuş biyolojik bir makinenin aldığını düşünün.
******
1980 yılında yayımlanan roman, bir gece yarısı Yedigey’e yılların arkadaşı Kazangap’ın ölüm haberinin gelmesi ile başlar ve bir gün sonrasında Kazangap’ın defnedilmesiyle sona erer. Romanın ana hikâyesi Boranlı adlı küçük bir köyde geçer. Kazangap’ın ölümü Yedigey’e zaman içinde ya yok olmuş ya da unutulmuş dinî ve kültürel değerleri hatırlatır. Bir taraftan Kazangap’ın Sovyet okullarında okumuş oğlu Sabitcan’ın hem babasının ölümüne hem de o ölüm etrafında gelişen merasimlere karşı takındığı küçümseyici ve alaycı tavrı, diğer taraftan bu yerli insanların dinî ve milli değerlerinin Sovyetler rejimi tarafından baskı altına alınması veya yok edilmesi için geliştirdiği politikaları, Yedigey’i bir tercihle karşı karşıya bırakır. Kazangap’ın ölümü dolayısıyla düzenleyeceği merasimler sayesinde hem dinî ve kültürel değerleri genç nesillere gösterecektir hem de Kazangap’ı kültürel anlamda oldukça önemli olan Ana Beyit mezarlığına defnederek bu mezarlık etrafında oluşmuş Nayman Ana efsanesini canlı tutacaktır. Nayman Ana efsanesinde esir edilen ve mankurtlaştırılan insanların hikâyeleri dolayısıyla kendi özbenliğini unutmanın ortaya çıkardığı kimliksizleşme ve yabancılaşmanın doğurduğu trajik durumlar anlatılır. Yazar, Yedigey dolayısıyla bir varoluş mücadelesini anlatırken, bu mücadele süresince efsanelerin, yerel kültürün, dinî ritüellerin ve bütün bunların coğrafya ile olan münasebetlerinin ne kadar hayatî bir rol oynadığını resmetmeye çalışır. Sabitcan’ın hikâyesi vasıtasıyla da Sovyet rejiminin kendi ideolojisi doğrultusunda bu insanları eğitim aracılığıyla bir çeşit modern mankurtlara dönüştürdüğünü okura gösterir.
Aytmatov bu romanında, postkolonyal (yeni sömürgecilik) eleştirinin görmezden geldiği veya ihmal ettiği Orta Asya toplumlarının sömürgeleşme ediliş süreçlerini ve bu sürecin bu toplumların kültürel ve bireysel kimliklerinde nasıl büyük tahribatlara yol açtığını, güncel olaylarla geçmişin efsanelerini kaynaştırarak sembolik bir tarz ile okura anlatır. Postkolonyal teorinin öteki, yersizleştirme, sözlü kültür gibi anahtar kavramlarının içeriklerine karşılık gelebilecek bireysel ve sosyal olaylar ile de Sovyetler’in, Batılı muadillerinden hiç de geri kalmayacak kadar ileri safhalara ulaşmış bir kolonyal güç olduğunu gösterir. Postkolonyal tarih anlayışı bize şunu söyler: bir defa tarihleri yok olmuş ya da tarihsiz olarak tanımlanan insanların bir araya gelmeleri tarihin sonudur aslında. Tarih bilgisiyse bir toplumun hafızasıdır. “Toplumlar geçmişe, öncelikle kendilerini tanımlamak için ihtiyaç duyarlar” (Assmann 1997: 133). Ama romanda da gördüğümüz gibi Orta Asyalı toplumların sosyal, kültürel ve fiziksel varlıkları çok sıkı bir şekilde Sovyetler tarafından sistemli olarak kontrol altına alınmıştır. “İktidarın yönlendirme aracı ve emir iletme organı” (Assmann 1997: 262) olan yazı ve yazılı kültür, Sovyetler tarafında bu kontrolün devamlılığı uğruna araçsallaştırılmıştır. Aytmatov, bunun bilincinde olduğu için romandaki yerli kahramanlarına güç alanı ve kimliklerini koruma ve devam ettirme aracı olarak sözlü kültürü sunmuştur. Sözlü kültürün, tarihin derinliklerinden gelirken günümüze taşıdığı değerler, bu değerlerin yeni kimlik oluşumu esnasında oynayabileceği hayati rol, ek olarak da kolonyal gücün kontrol edemeyeceği bağımsız bir alanda hayatiyetini devam ettirmesi, yazılı kültür ile olan karşılaştırılmada kendisini birdenbire ayrıcalıklı bir konuma getirir. Bu konum Gün Olur Asra Bedel’de, kolonyal güce karşı olan direnç noktasıdır veya yeniden kuruluşun başlangıcıdır. Aytmatov bu romanda kolonize edilmiş bir toplum için kimlik oluşturma süreçlerini genel hatları ile üç safhaya ayırmıştır. İlk iki safha, bir kolonyal güç karşısında veya bu gücün kolonyalist politikaları karşısında, kolonize edilmiş toplumların hem toplumsal hem de bireysel anlamda başarılı olamayacakları alanlar sunulmuştur. *
*Ahmet Ağır, Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel’inde Kimlik Oluşturma Süreçleri .