Moskova açısından 2020 yılındaki İkinci Karabağ Savaşı sonuçlarıyla birlikte kapanmış durumda. Türkiye ilişkilerini kati surette bozmak istemeyen ve Ermenistan’ı giderek bir yük ve ayak bağı olarak gören Moskova yönetimi için Batı yanlısı iddialarla iktidara gelen ve diplomatik müzakerelerde aşırılık ve beceriksizlik sergileyerek savaşa sebep olan Paşinyan sayesinde/yüzünden Karabağ sorunu çözümlenmiş oldu.
*****
Prof. Dr. Hasan ÜNAL[i]
Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki son sınır çatışmaları Bakü’nün askeri üstünlüğünü bir kere daha gösterdi.
Bakü, İkinci Karabağ Savaşı’nda sergilediği (2020) askeri yetenekleri, 10 Kasım 2020 tarihli Üçlü Deklarasyon’un (Azerbaycan, Ermenistan ve Rusya arasında) uygulanmasında ayak sürüyen Erivan’a karşı bir kez daha kullandı.
Büyük ölçüde kendi iç sorunlarından kaynaklanan sebeplerle Daşkesen, Kelbecer ve Laçın üzerinden saldıran (12 Eylül) Ermenistan, Azerbaycan kuvvetlerinin sert karşı koymasıyla her bölgede geri adımlar atmak zorunda kaldı.
Birkaç gün süren yoğun çatışmalarda Azerbaycan tarafı Ermenistan’a yüzlerce kayıp verdirirken, Erivan yönetimine Bakü’nün 2020 yılında elde ettiği askeri zaferin geri döndürülemez olduğunu göstermiş oldu.
Ayrıca, bu çatışmalarda Rusya’dan istediği askeri desteği göremediği için Erivan’da hem Moskova hem de Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) aleyhine gösteriler yapıldı.
Adı, ‘bela’ ve ‘kargaşa’ ile anılır hale gelen ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi Erivan’a gitmesi bu gösterilere ilave katkılarda bulundu.
Ermenistan’ın yaşamakta olduğu travma ve Paşinyan karşıtları
Azerbaycan’ın İkinci Karabağ Savaşı’nda, o zamana kadar yenilmezliğine inanılan ve işgal ettiği toprakları çok iyi tahkim etmiş bulunan Ermenistan ordusunu ağır bir yenilgiye uğratarak söküp atmasının Ermeni elitleri üzerinde yarattığı derin bir psikolojik travmadan söz edebiliriz.
Tarihi olayların çarpıtılmış yorumları üzerine kurgulanmış, nefret duygularıyla yoğrulmuş, mağduriyet içerikli ve intikam hesapları peşinde koşan fanatik bir milliyetçiliğin politik kültürü neredeyse tamamen belirlediği Ermenistan bu şekilde bir yenilgiyi hiç beklemiyordu.
Erivan’daki yaygın kanaate göre, Ermenistan ordusu Azerbaycan’a gerekeni yapacak, Türkiye’nin müdahale etmesi halinde ise Rusya devreye girecekti.
Ayrıca Batı dünyasının da Ermenistan’ı tek başına bırakmayacağı gibi hayaller bölge jeopolitiğinin hızla değişmiş olduğu gerçeğini görmelerine engel olmuştu.
Rusya açısından Ermenistan’ın öneminin yıllar içinde azaldığını, Azerbaycan’ın Türkiye’nin de yardım ve desteğiyle silahlı kuvvetlerini gayet iyi yetiştirip teçhiz ettiğini ve birebir savaşta Ermenistan’a ağır darbeler vurabileceğini değerlendirerek işgal ettikleri topraklardan kademeli bir şekilde çekilmeyi düşünmediler.
Sonuçta Batıcı bir ajanda ile iktidara gelen Paşinyan’ın yaptığı ciddi hesap hataları Ermenistan’ı 1922 yılı yazında Batı Anadolu’da Yunanistan’ın veya 1974 Temmuz ayında Rumların karşılaştığı sona götürdü.
Azerbaycan ise yıllardır sergilediği stratejik sabır politikasının ve hummalı hazırlıkların sonucu olarak tam bir zafer elde etti. Son çatışmalar bu zaferin geri döndürülemez bir gerçeklik olduğunu teyit etmiş oldu.
Öte yandan Ermenistan içerisinde çok ciddi bir güç mücadelesinin yaşandığı bu vesileyle bir kere daha ortaya çıktı.
Yaptığı diplomatik ve askeri hatalarla büyük yenilgiye davetiye çıkaran Paşinyan’ın 2021 yılı yazında gerçekleşen seçimleri kazanması halkın büyük bir kısmının fanatizm yolunda devam etmek istemediğini göstermişti.
Ayrıca Erivan’da onlarca yıldır iktidarda olan fanatik grupların ortak özelliğinin Azerbaycan ve Türkiye düşmanlığına ilaveten aşırı derecede yolsuzluk ve kötü yönetim ile özdeşleşmiş olmaları; buna karşılık 2018’de iktidara gelen Paşinyan’ın yolsuzlukla anılmaması 2021 seçim galibiyeti üzerinde büyük rol oynamıştı.
Barış süreci neden devam etmek zorunda?
Kısacası halk ekonominin düzelmesini, bunun için de Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerin normalleştirilmesini istiyordu. Nitekim Paşinyan 2021 seçim zaferinden itibaren bu yönde adımlar atmaya başlamıştı.
Türkiye ve Azerbaycan’ın verdikleri olumlu karşılıklar diplomatik bir dizi girişimin başlamasını sağlarken pek de uzun olmayacak bir gelecekte Ermenistan’ın Azerbaycan ile karşılıklı toprak bütünlüklerini tanıyan kapsamlı bir barış imzalamasının mümkün olacağına dair ümitleri artırmıştı.
Ermenistan içinde özellikle ordu ve güvenlik kurumlarında hala etkili olan fanatik grupların sebep olduğu son çatışmalar ve daha önceki aylarda Erivan’ın -muhtemelen yine aynı grupların yönlendirmesiyle- Bakü ile mayın haritalarını paylaşmaması ve 10 Kasım Deklarasyonu’nu uygulamakta isteksizlik sergilemesi Erivan-Ankara-Bakü arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının yapılmasını engellemeye yönelikti.
Son çatışmalar alanda Azerbaycan’ın zaferinin kalıcılığını tescil ederken barış sürecinin de geri dönülemez bir şekilde devam etmek zorunda olduğunu gösteriyor.
Paşinyan karşıtlarının düzenledikleri gösterilerin ‘Bayan Bela’ diye tanımlayabileceğimiz Pelosi’nin gezisinden de cesaret bularak işleri zora sokmak istemeleri pek çok açıdan beklenen gelişmeler.
Fakat bu göstericilerin istedikleri destek ve yardımı bulamadıkları Rusya’ya karşı da harekete geçmelerinin ve Pelosi’nin Türkiye, Azerbaycan ve Rusya aleyhinde demeçler vermesinin sahadaki gerçekleri değiştireceğini düşünmek fazlaca zorlama olabilir.
Sonuçta Amerika mevcut dünya konjonktüründe Türkiye, Azerbaycan ve Rusya’ya karşı Ermenistan’a askeri destek veremez; hatta yapmak istese bile Ermenistan’a askeri malzeme gönderecek yol ve sınır bulamaz.
Türkiye ve Azerbaycan arasında sıkışmış durumdaki Ermenistan’ın tek çıkış kapısı olan Gürcistan hem Ankara hem de Bakü ile derin ve kapsamlı ekonomik ve ticari ilişkiler içerisinde olduğu için buna izin vermez.
Amerika’nın İran üzerinden böyle bir sevkiyat yapacağını beklemek ise Mars’ta tapulu arazi almaya benzer.
Ermenistan’la çok benzer bir milliyetçilik anlayışına sahip olan Yunanistan’ın 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’nı durdur(a)madığı için Amerika’ya öfkelenerek NATO’nun askeri kanadından çıkmasına benzeyecek bir hamle Erivan’ı tam bir felaketle yüz yüze getirir.
Bu satırlar kaleme alınırken ajanslar, Moskova’nın Erivan’dan, aldığı gazın parasını ödemesi için mühlet verdiği haberini geçiyorlardı.
Bölge ülkeleri savaş istemiyor
Bölgede yeniden bir savaş olması neredeyse imkânsız; çünkü Güney Kafkasya jeopolitiğinin en önemli unsurlarından olan bölge ülkeleri arasında Azerbaycan -diğer ikisi Ermenistan ve Gürcistan- bir süper güç haline geldi.
Bakü’nün sadece savunma harcamaları Erivan’ın toplam bütçesinden fazla. Ermenistan yıllar içinde üzerinde yaşayanların terk ettiği boş bir çiftlik arazisine dönüştü.
Azerbaycan ve Türkiye’ye karşı düşmanlık politikasını sürdürerek bölgede gelişen ekonomik ve ticari oluşumlardan fayda temin etmesi pek mümkün değil.
Gürcistan ise dış politikası itibarıyla Rusya karşıtı bir çizgide ve Bakü’ye çok yakın bir duruş sergiliyor.
Gürcistan’daki Azerbaycan şirketleri bu ülkenin istihdam ve vergi gelirlerinde önemli pay sahibi haline geldiler. Ankara ile ilişkileri Tiflis yönetimi için hayati önemde.
Türkiye Gürcistan için hem coğrafi olarak dünyaya açılan kapı hem de önemli bir ekonomik ve ticari ortak.
Bölgeyi çevreleyen büyük güçler yani Türkiye, Rusya ve İran da yeni bir savaş istemezler/istemiyorlar.
Moskova açısından 2020 yılındaki İkinci Karabağ Savaşı sonuçlarıyla birlikte kapanmış durumda. Türkiye ilişkilerini kati surette bozmak istemeyen ve Ermenistan’ı giderek bir yük ve ayak bağı olarak gören Moskova yönetimi için Batı yanlısı iddialarla iktidara gelen ve diplomatik müzakerelerde aşırılık ve beceriksizlik sergileyerek savaşa sebep olan Paşinyan sayesinde/yüzünden Karabağ sorunu çözümlenmiş oldu.
Şimdilerde Ukrayna’da Kolektif Batı’ya karşı oldukça zor bir mücadeleye tutuşmuş ve bu mücadelesinde Türkiye’ye olan ihtiyacı katbekat artmış durumdaki Rusya’nın Ermenistan’ın hiç mi hiç gerçekçi olmayan fanatik tavırları yüzünden Ankara ile ilişkilerinin bozulmasını isteyeceğini veya bu ilişkileri riske atacağını düşünmek fazlaca zorlama olur.
İran’ın Zengezur Koridoru oluşumuna zaman zaman itirazları olsa da İkinci Karabağ Savaşı ile oluşan yeni stratejik denklemi değiştirebilmesi mümkün değildir.
Nitekim yeni İran yönetimi seçildikten sonra bu yönde bazı adımlar atmak istemiş; ancak kısa süre içinde Rusya’nın da telkinleriyle Bakü’nün şiddetli itirazlarına sebep olan politikalarından vazgeçmiştir.
Burada belirleyici olan Türkiye’dir. Ankara-Bakü ilişkisi 1990’lı yıllar içinde İki Devlet Bir Millet olarak başlamış ve zamanla bu sloganın içi Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Türkiye üzerinden Avrupa’ya giden doğal gaz boru hatları ile ekonomik ve iki halk arasındaki kardeşlik duygularının gelişmesiyle de sosyolojik olarak doldurulmuştur.
Bir bölge ülkesinin -örneğin İran- Azerbaycan’ı itip kakmasına Türkiye’nin izin vereceğini beklemek çok yanlış olur. Öyle ki, Türkiye-Azerbaycan ilişkileri Rusya-Belarus bağlantısından bile daha güçlü hale gelmiştir.
Tahran’ın böyle bir ortamda Bakü’ye karşı harekete geçmesi adeta otomatikman Türkiye’yi devreye sokacak ve bundan istifade etmek isteyecek olan başta İsrail, Amerika ve onlarla birlikte hareket edecek Körfez Arapları gibi çok sayıda devleti İran’a karşı harekete geçirebilecektir.
Ayrıca, böyle bir durumda İran’ın kendi içinden büyük çalkantılara sürükleneceği ihtimali de göz ardı edilemez. Bütün bunların kendisi için hiç de iyi olmayacağını Tahran yönetimi pek tabii ki gayet iyi bilmektedir.
Öte yandan Ermenistan ile sınır bağlantısını kaybetmekten ve bu ülke üzerinden geçen güney-kuzey ulaşım yollarının sekteye uğraması ihtimalinden duyduğu kaygılar, iyi ilişkiler içinde olduğumuz ve bu iyi ilişkileri sürdürmek istediğimiz komşumuz İran ile her zaman barışçı yöntemlerle ve kazan-kazan tarzında müzakerelerle ele alınabilir.
Amaç İran’a zarar vermek değil tam tersine bölgede oluşan barış ve istikrar ortamına İran’ın da dost ve komşu bir ülke olarak dâhil edilmesini sağlamak olmalıdır ve şu anda Türkiye ve Azerbaycan’ın politikaları da tam bu amaca hizmet etmektedir.
Batılı ülkeler özellikle Amerika ve Fransa da ortalığı karıştıramaz
Genel olarak Kolektif Batı ve özel olarak da Amerika ve Fransa Azerbaycan-Ermenistan ihtilafında hiçbir zaman adil ve dengeli politikalar izlememişlerdir.
Özellikle Azerbaycan topraklarının işgal edildiği, Azerbaycan Türklerine karşı yer yer soykırımsal etnik temizlik yapıldığı 1990’lı yılların başlarında ve yaklaşık otuz yıllık işgal döneminde doğrudan veya dolaylı olarak Ermenistan yanlısı politikalar izleyen bu iki ülkenin İkinci Karabağ Savaşı sonrası oluşan statükoyu değiştirmeye kalkışması düşünülemez.
‘Bayan Bela’ örneğindeki gibi yarım akıllı politikacılar jeopolitik gerçeklerden uzak ve Amerika’daki seçim kaygılarıyla ortalığı karıştırmak istercesine açıklamalar yapabilirler; ancak bu çabaların sahadaki durumu tersine çevirmesi düşünülemez.
Aynı durum Fransa için de geçerlidir. Rusya’ya karşı doğal gaz ve petrol kaynaklarını çeşitlendirme çabası içindeki Avrupa Birliği’nin Azerbaycan’a rağmen Ermenistan’ın yanında olmasını veya Ermenistan’a ciddi para ve silah yardımı yapmasını beklemek de gerçekçi olmaz.
İç politikaya yönelik açıklamalar Rusya’nın da tepkisini çeker ve nitekim çekiyor. Bu sürecin hem kısa hem de orta vadede Ermenistan’a zarar vermekten başka sonuçları olmaz; çünkü Erivan-Moskova ilişkileri daha da mesafeli hale geldikçe Ermenistan her manada sahipsiz ve korumasız bir devlete dönüşür.
Kendi tercihleriyle yaşamak zorunda kaldıkları travmanın etkisiyle zaman zaman aşırı tercihlere savrulsa da Ermenistan’ın Azerbaycan ile kapsamlı bir barış antlaşması imzalamaktan ve Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmek başka çaresi yok.
Bakü ve Ankara’nın şu ana kadar yaptığı açılımların faydalarını tahlil etmek ve o doğrultuda adımlar atmak Paşinyan ve ona destek veren Ermenilere ait bir konu.
Yaşadıkları travmadan dolayı, toprakları otuz yıl işgal altında kalmış, insanları soykırımsal etnik temizliğe tabi tutulmuş Azerbaycan’a karşı Rusya veya başka ülkelerin kendilerine yardım edeceklerini, Bakü’nün söz konusu topraklar üzerindeki egemenliğini kısıtlayacak hükümler oluşturulacağını beklemek Erivan’ın yapacağı büyük bir hata olur.
Nitekim İkinci Karabağ Savaşı’ndan bu yana şansını denediği her çatışmada Azerbaycan’ın zaferinin geri çevrilemez nitelikte olduğunu gördü.
Ümit edilir ki, aynı yöntemlere tekrardan başvurulmaz; bunun yerine İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki Fransa-Almanya barış ve dostluğuna benzer yeni bir süreç oluşturulur.
———————————————-
Kaynak:
https://www.indyturk.com/node/555366/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/g%C3%BCney-kafkasyada-neden-b%C3%BCy%C3%BCk-sava%C5%9F-olmaz
[i] Maltepe Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi