E kökümüz Erzurum. Atalarımız Erzurum insanı. Soğuğun en cesur savaşçılarından…
Öyle olunca, onlar nereye göçerse göçsün, yün de onlarla beraber. Yorgan, yatak, yastık, minder, çorap, patik, içlik, (hem potur hem iç kazağı şeklinde) benim bildiğim kadarı. Soğuk öyle işlemiş ki daha anne karnından ruhlarına, kavurucu nemli yaz sıcaklarını bile, soğukla elele atlatma maharetini yaşayarak gösterirler. Şaşkın izlersiniz. Yapacak bi şeyiniz olmaz. Örtünmeden, hatta örtüye kundak gibi, sadece başlar dışarıda kalacak şekilde sarınmadan uyuyamazlar. Omuz başları asla dışarda kalamaz yel vurur.Yün yastıksız, yün şiltesiz, yün yorgansız yatamazlar. Hatta canım organik, ortopedik, teknolojik, konforlu konfor yataklarının üzerine bile, ince yorgan gibi bir yün ayraç mutlaka sererler. Aksi hâlde tutulunuverilir mazallah. Hatta şu kısa ve çok renkli hayatımda, başını kat kat sarıp sarmalıdığı hâlde yetmeyen, örtüsünün altına, tam tepesine gelecek şekilde, baş üstüne mendil büyüklüğünde bir parça yün koyan teyze bile tanıdım. Komik ama vallahi gerçek. Neden diye sorulunca da, “Aman oğul bennam başım öyle üşir ki. Nanca örtsem olmir.” demesin mi? Desin desin. Kimseye zararı yok nasılsa. Ama bu tür evhamlı teyzeler yeni nesil gelinlerin pek hazettiği türlerden değil elbette.
Gene neler hatırladım. Lafın ucu, yazmaya gelince yok bende işte. Artık okuyabilen canlara aşk ile safa olsun…
Neyse efendim. Ben de bugün son güneşleri bulmuşken tek yün yastığımı döktüm, güneşlendirdim, yüzlerini yıkadım, kat kat geçirip kışa sunacağım. Eski bol yünlü, bol yastıklı, bol döşekli, bol yorganlı ve annemin günlerce süren bol eziyetli yün yıkama ve kurutma serenatlarını tatlı bir tebessümle hatırlayarak. Çünkü bahçe 111 (111 evimizin kapı numarası) de, o bu işleri yaparken, bana hep getir götür işleri düşerdi. Hmmm bi de kurt, kuş, çoluk çocuk, top vs dış tehlikelere karşı yıkanmış yünlerin başında kuruyana kadar nöbet. Öylece tertemiz buluşmalıydılar kışla ve bizle. Bu arada o günlerde ki su kesintilerinden, günde 4 bilemedin 5 saat akan sulardan hiiçç bahsetmeyeyim. Varın o temizliğin eziyetini siz düşünün. Öyle ya temizlikse mevzu, su şart. Yünse mevzu, sabun asla yok. O kıtlıkta sabunu arıtmak zaten ne mümkün.
Öyle işte ev hanımlığı zor zanaat. Öyle okullarda da öğretilmiyor. Evinin sultanıysan (!) yatak yorgan, kıyı köşe, dip bucak elin üstünde olacak. Bunlar önemli. Senin yerine bu ev işlerinin has kısmını bir başkası yapıyorsa bi sorgular ekâbir, büyük, ulu ve koca teyzeler…
“Vıy o evin hanımı sen misen ki ?” diye?
Aman lâf işitmeyelim. Di mi ama?
Yünsüz günlere mi desem bilemedim…
Selametle efendim.
Selametle.
Canan Aslan