”Süt veren” anlamı, doğal güzellikleri, tarihi ve kültürel yönleriyle Türk’ün gönül coğrafyasında bir kent olmaktan da öte bir sevdadır Halep. Âşık Garip, bağlamasını kucağına yatırıp yüreğinin sesini tezenesiyle mustarip tellerde ünler:
İşte geldim gidiyorum
Şen kalasın Halep şehri
Çok nan ü nimetin yedim
Helal eyle Halep şehri
Sana derler Arabistan
Güzellerin çeşm-i mestan
Yeni haber geldi dosttan
Durmak olmaz Halep şehri
Çok garipler sana gelir
Gelir de eğlenir kalır
Her kişi muradın alır
Şen kalasın Halep şehri
Aşık Garip düştü yola
Hızır yardımcısı ola
Gözüme göründü sıla
Şen olasın Halep şehri
Diğer taraftan Karacaoğlan, Halep’in güzelliklerini sevgilisinin adıyla birlikte anar:
Koca Halep derler yiğit vatanı
Aramazlar gurbet elde yiteni
Ak göğsün üstünde çakırdikeni
Bitmeyince gönül yârden ayrılmaz
İneyim gideyim Halep’ten öte
Getirmem sevdiğim kalbime hata
Eyersiz uyansız ağaçtan ata
Binmeyince gönül yârden ayrılmaz
İneyim gideyim tozlu yollara
Karışaydım boz bulanık sellere
Adı sanı duyulmadık ellere
Gitmeyince gönül yârden ayrılmaz
Mestine de Karac’oğlan mestine
Herkes gül gönderir kendi dostuna
Karanlık kabirde mevtim üstüne
Yatmayınca gönül yârden ayrılmaz
Halep, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli kentleri arasında yer almış, Türkçe deyimlere ve Türk edebiyatına yerleşmiştir. “Halep oradaysa arşın burada” deyimi, Âşık Ömer’in “İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri” beyiti, Âşık Emrah’ın sevdiğini Halep’te araması, Kerem’in Aslı’nın ateşine Halep’te yanıp kül olması ve diğer birçok edebi eserde Halep vardır. Halep keçisi ve Halep tava şehrin ismini alan özelliklerindendir.
Hatay türkülerinde Halep diye kanatlanır: ”Halep’te bir güzel gördüm.”
Gaziantep Barak havalarında örsle çekiç arasında dövülür sevdalı kalpler. Elbeyli boyunun sonsuzluğa uzanan haykırışlarıdır sözler:
Ben de bilseydim de bu Halep’ten gelmezdim
Bu tatlı canımı da bir kurşuna vermezdim
Haberim olsaydı da kirve size yenmezdim
Bilal Bey dersen de Elbeyli’nin ulusu
Atına binmiş de olmuş Halep valisi
Anası Gülsüm Hatun olmuş çifte yavru delisi
Kardaş yanarım kirve yanarım
Alınan avlandık da vallah ben de ona yanarım
Böyle bilseydim de
Ben bu Halep’ten gelmezdim
Tatlı canımı da bir kurşuna vermezdim
Haberim olsa da kirve ben de sana inmezdim
Beyler yanarım kardaş yanarım
Alınan avlandık da vallah ben de ona yanarım
Tarihi MÖ 3000’li yıllara uzanan Halep Kalesi’nde çeşitli Mezopotamya devletleri, Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu, Arap hâkimiyeti, Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mirdasiler, Ukayliler, Büyük Selçuklu Devleti ve Osmanlı İmparatorluğu devirleri yaşanmıştır. I. Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nun ortadan kalkmasından sonra bir müddet Fransızlarda kaldıktan sonra, Suriye Devleti kurulmuştur. Suriye’nin sürekli ticaret ve üretim merkezlerinden biri olmuştur.
Yüz yıl önce, Batılı sömürgeciler elimizden, yüreğimizden koparıp almıştır Halep’i.
Söz yine Karacaoğlan’a düşer, bir hasretin sızısıdır aslında bu uğunma. Karacaoğlan atıyla söyleşirken Halep’tedir.
Atım kalk gidelim Halep haneden
Yemin kestireyim Eğri Kale’den
Cümlenin kısmetin veren Yaradan
Çırpını çırpını gidelim atım
Döndürek’te çaktırayım nalını
Üç güzele dokudayım çulunu
Koç sağrakdan doğrulayım yolunu
Kız suya çıkmadan yetelim atım
İmparatorluk döneminde Bursa ve İstanbul’dan sonraki en önemli dokumacılık merkezi Halep’tir. İpekli dokumaları ve meşhur sabunları ve altın çarşılarıyla İstanbul’dan sonra ikinci en büyük ticaret merkezidir. Arap harfleriyle ilk matbaa İstanbul’dan önce Halep’te kurulmuştur. Halep; biraz Bursa, biraz Konya, biraz da İstanbul’dur. Resmi ve sivil mimaride Kayşani adındaki taş kullanılmıştır. Arap ve Türkmenlerin yoğun olarak yaşadığı Halep, Arap ve Türk kültürünün önemli bir merkezidir. Tarihçiler Halep için “Doğunun Kraliçesi” ünvanını kullanmıştır. Yumuşak iklimiyle, kültür ve sanat çevresiyle, eğlence hayatıyla, zengin mutfağıyla insanları kendine çeken bir özelliği vardır. Halep keçisi ve Halep tava şehrin tanınmışları arasındadır.
Âşık Garip, tıpkı Karacaoğlan gibi Halep’ten seslenir:
Dünen akşam gece Halep şehrinde
Mısır piyalesin içtim de geldim
Yetirdim yetiştir bir Şahsuvar’a
Allah kanat verdi uçtum da geldim
Halep’te dinledim ezan sesini
Erzurum’da kıldım gün ortasını
İkindide buldum serhat Kars’ını
Orda seccademi açtım da geldim
Ey güzel Halep, sana ne yaptı çağın vahşileri. O güzelliklerine nasıl kıydılar? Adın Halep iken harap ettiler seni.
Ahmet URFALI