“Gittiğiniz yerlere bizden selâm götürün!”
diyen cümle gönül dostlarına
Kutsal Topraklardan, kalb-i cihandan,
Fâni dünyadaki aslî vatandan,
“Beledü’l-emîn” den[1]*, “Dârü’l-îman”dan[2];
Size Beytullah’tan selâm getirdim.
“Ekin bitmez vâdî”deki[3] nâleden,
Rahmet çağlayanı bir şelâleden,
Kâbe’den, o eşsiz Siyah Lâle’den;
İlâhî dergâhtan selâm getirdim.
İhrâma bürünüp yola çıkandan,
Beyaz bir sel gibi Beyt’e akandan,
Aşk odunda günâhını yakandan;
Âgâh-ı felâhtan selâm getirdim.
“Lebbeyk!”[4] nidâsıyla Kâbe’ye varan,
Yürekten “Hû” çekip Hakk’a yalvaran;
Işık yüzlü, yağmur gözlü kullardan,
Ehl-i Zikrullah’tan selâm getirdim.
Ummanda katreyiz, damlada deniz,
Beyt’in etrâfında nurdan hâleyiz,
Pervâne misâli dönüyorken biz,
Semâvî semahtan selâm getirdim.
* * *
Tavafın nûruyla kalpler ışırken;
O nur, yüreklere sevdâ taşırken,
Dünyadan ukbâya kul yaklaşırken,
“Rükn-i istilâm”dan[5] selâm getirdim.
“Hacerü’l-Esved”den[6], aşk-ı vahdetten,
Zemzem Suyu’ndaki sırr-ı hikmetten,
“Mizâbü’r-rahme”den[7] yağan rahmetten,
Mescid-i Harâm’dan selâm getirdim.
Gelip “Mültezem”i[8] “Gül” gibi saran,
“Hıcr-ı İsmâil”de[9] dîvâna duran,
Terleyen gözlerle secdeye varan,
Hüccâc-ı Kirâm’dan selâm getirdim.
Allah’ın Beyti’ni nazâr eyleyen,
Gönül Kâbesi’ni gülzâr eyleyen,
Aşka tevekkülü serdâr eyleyen,
Uşşâk-ı “Makam”dan[10] selâm getirdim.
* * *
İhrâmlar bembeyaz, tenler rengârenk,
Kesrette vahdet var, Tekbir’de âhenk,
“Gül” aşkı, muhabbet ufkunda mihenk;
Uzlet şafağından selâm getirdim.
“Harem”de[11] tebessüm müşterek lisan,
Sımsıcak bir bakış hâle tercüman,
Sözden öte söz var sevgiye ferman;
Kardeşlik bağından selâm getirdim.
Akarken gözlerden rahmet yağmuru,
Taşar yüreklerden muhabbet nûru,
“Metaf”ta[12] yaşanır vuslat sürûru,
Aşkın kaynağından selâm getirdim.
Îmandan, ihlâstan, şükr-i nîmetten,
Safâ’dan, Merve’den, Sa’y u gayretten,
Zemzemler yeşerten teslîmiyetten,
Tevekkül çağından selâm getirdim.
* * *
Yürekler, yürekten Tekbir alırken,
Mârifet ufkunda yol kısalırken,
Vakfe için Arafat’ta kalırken,
O kutlu zamandan selâm getirdim.
“Cebel-i Rahme”den[13] “sel gibi akan”[14],
“Meş’âr-i Haram”dan[15] Mahşer’e bakan,
Mina’da şeytanı âciz bırakan;
“Duyûfu’r-Rahman”dan[16] selâm getirdim.
İlk vahiy, ilk emir ve ilk desturdan,
Cebrâil nefesli “Cebel-i Nur”dan[17];
“Akabe”den[18], o bîat-ı mebrûrdan,
Hicret’ten, hicrandan selâm getirdim.
Mûcizeler vardır, Hicret’le gelen,
Sevr’in yüreğinden çöle serilen,
Ay doğarken “Vedâ Tepeleri”nden[19],
Şehr-i Gülistan’dan selâm getirdim.
* * *
Alevden çöllere dökülen terden,
“İzinin tozuna” yüz sürenlerden,
Hicret şafağının söktüğü yerden,
“Mescid-i Takvâ”dan[20] selâm getirdim.
“Hücre-i Saâdet”[21] candan öte cân,
“Makâm-ı Mustafâ”[22] târifsiz ummân,
Yemyeşil yansırken rahmet-i Rahmân,
“Kubbe-i Hadrâ”dan[23] selâm getirdim.
“Cennetü’l-Bakî”den[24], “Dârü’l-Ebrâr”dan[25],
Evlâd-ı Resûl’den, Âl-i Ensâr’dan,
Mescid’deki “Gül” kokulu rüzgârdan,
Nur yağan “Ravza”dan[26] selâm getirdim.
En sarp yokuştaki en zor zamandan,
Ashâb’ın yazdığı eşsiz destandan,
Uhud’da sırlanmış O Yetmiş Can’dan,
Mus’ab’dan, Hamza’dan selâm getirdim.
Güneş’in kalbine bir ışık yakan,
Muhabbet ufkundan ukbâya bakan,
“Gül” mushaflı aşkı mîras bırakan,
Mukaddes sevdâdan selâm getirdim.
Kutsal Topraklar’a “Elvedâ!” derken,
Gözlerim yaşarır, sesim titrerken,
Gönlümü burada koyup giderken,
En hazin vedâdan selâm getirdim.
20 Kasım 2011
Dr. Mehmet GÜNEŞ
[1] Tîn, 95/3; *“Emîn Belde”, (Kur’ân’da Mekke için kullanılan bir sıfat)
[2] “Îman Yurdu”; (Haşr Sûresi’nin 9. Âyeti’nde Medîne “ed-Dâr” (yurt) diye vasfedildiği için, bu kelimeden mülhem Medîne için kullanılan bir isim tamlaması)
[3] İbrâhim, 14/37
[4] “Buyur Allah’ım! Emret Allah’ım! Her şeyimle Sana bağlandım…” diye başlayan “Telbiye”
[5] “Bismillâhi Allâhü Ekber” diyerek selâmlanan Rükn-i Hacerü’l- Esved ve Rükn-i Yemânî
[6] Cennet’ten indirildiği rivâyet edilen, Kâbe’nin doğu köşesinde bulunan, tavafın başlangıç noktasını işâret eden ve Efendimiz’in mübârek elleriyle şimdiki yerine yerleştirdiği kutsal taş
[7] Altınoluk
[8] Kâbe’nin kuzey-doğu duvarında yer alan, Hacerü’l-Esved’le Kâbe Kapısı arasında bulunan ve duâların en fazla müstecâb olduğu yerlerden birisi
[9] Hatim’le Kâbe Duvarı arasındaki Hz. Hâcer (r.anha) ve Hz. İsmâil(a.s.)’in medfûn olduğu mübârek yer
[10] Makâm-ı İbrâhim
[11] Mekke ve Medîne çevrelerindeki belirli bölgelerle, Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebevî için kullanılan bir tâbir
[12] Tavaf Alanı
[13] Arafat Vâdisi’nde bulunan, rivâyete göre Hz. Âdem (a.s.) ve Hz. Havva(r.anha)’nın buluştuğu tepe
[14] Bakara, 2/198
[15] Müzdelife sınırları içinde Allah Resûlü(s.a.v.)’nün konakladığı ve Bakara Sûresi’nin 198. âyetinde zikredilen mübârek mekân
[16] “Allah’ın Misâfirleri” (Hacılar)
[17] Hira Dağı
[18] Mekke ile Mina arasındaki “Akabe Bîatları”nın yapıldığı yer
[19] “Seniyyetü’l-Vedâ” denilen, Medîne’nin dışında ve Kuba istikâmetinde bulunan tepeler
[20] Kuba Mescidi; Tevbe, 9/108 “Tâ ilk günden temeli takvâ üzere kurulan mescid”
[21] Mescid-i Nebevî’de Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)’in Kabr-i Saâdetlerinin bulunduğu kısım
[22] Şâir Nâbî’nin bu tâbirle vasfettiği, Allah Resûlü(s.a.v.)’nün Kabr-i Şeriflerinin bulunduğu mübârek makam
[23] Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in Kabr-i Saadetlerinin üzerindeki “Yeşil Kubbe”
[24] Medîne’deki on bin sahabînin medfûn olduğu ünlü kabristan
[25] Medîne-i Münevvere
[26]Allah Resûlü(s.a.v.)’nün Evi ve Minberi arasıdaki “Cennet Bahçesi” olarak isimlendirilen çok mübârek bir yer