Sevdiğimiz, takdirkârı olduğumuz insanların kanaat özgürlüğünü tanımıyorsak, dostluktan ne anladığımızı gözden geçirmemiz gerekmez mi?..
“Dost” saydıklarımızın kanaatleri kusurlu bile olsa, saygı duymak, ona dönük hukûkun gereği değil mi?
İlk uyumsuzlukta yıkılan ilişki dostluk olamaz.
Sevgiden mülkiyet iddiâsı çıkmaz, çıkarılamaz!
…
Hele hele!
Adamınız sâdece vaz geçse gene şükredin. Bir de sahte bir merdânelikle karşınıza geçer ve sizin edebinize güvenerek, mahremiyet zamanlarında öğrendiği sırlarınızı ifşâya başlar, hattâ bire bin katarsa?
Elindeki “bilgiler”le yetinemeyip, çevrenizdeki zayıf bulduğu âşinâlarla ekip kurup(!) zaaf toplarsa!?
El ne bilsin ne nedir?
Alın size dönük bir taşlama bölüğü hazırdır…
Boşuna:
“Size günah olarak duyduklarınızı nakletmeniz yeter” buyurmamış Hz. Rasûl…
Ya her duyduğunu gerçek sayıvermeye hazır “merhaba düşmanları”na ne diyeceksiniz?
…
Cebâb-ı Hakk cümlemizi dost kılıklı müzevirlerden muhâfaza buyursun.
*
Hayrınıza şer bulaşmasın, dostlarınız hakikatli olsun yârenler.
Günaydın efendim…
*
Fotoğraf Güneş Par hanımefendinin sihirli objektifindendir efendim. Arz olunur.