Prof. Dr. İlyas KEMALOĞLU[i]
Kazakistan’ın başkenti Astana, 2-3 Kasım’da Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) 10. Liderler Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıldönümünün kutlandığı dönemde toplanan zirvenin temasının “Türk Devri” olması dikkat çekiciydi. Zira bugün artık, bir zamanlar hayal olan Türk Devri’ni gerçeğe dönüştürmeye her zamankinden daha yakın olduğumuz söylenebilir.
Bundan 100 yıl önce Orta Asya Türklerinin gönderdikleri maddî yardımlar Millî Mücadele’nin kazanılmasında önemli katkıda bulunmuştu, günümüzdeyse Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasındaki iş birliği de tüm tarafların çıkarları gözetilerek geliştiriliyor.
Neden olmamıştı?
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Türkiye bağımsızlığını kazanan Türk cumhuriyetlerini ilk tanıyan ülke olmasına rağmen, Türkiye ile Türk cumhuriyetleri arasında da Türk cumhuriyetlerinin kendi aralarındaki münasebetlerde de istenilen düzeye çıkılamadı.
Vakıf Katılım paragraf arası
Türkiye’nin bu cumhuriyetlerinin bağımsızlığına hazırlıksız yakalanması ve bölgenin siyasi, etnik yapısını iyi okuyamaması, Sovyet politikalarının cumhuriyetlere miras olarak bıraktığı sorunlar, bölgesel ve küresel güçlerin bölgeye müdahalesi gibi faktörler Türk devletleri arasındaki yakınlaşma ve entegrasyonun önündeki en büyük engellerdi.
Kültür alanına öncelik
Bununla birlikte Ankara özellikle 21. yüzyılın başından itibaren bir taraftan Türk cumhuriyetlerini uluslararası arenada desteklemeye devam ederken diğer taraftan da TİKA, Yurt Dışı Türkler Başkanlığı, Yunus Emre Enstitüsü gibi kurumlar üzerinden sosyo-kültürel ve ilmî münasebetleri sürdürdü.
Türk Dünyası Belediyeler Birliği, TÜRKSOY, Türk Akademisi de Türk cumhuriyetleri arasındaki iş birliğine önemli katkıda bulundu. Diğer bir deyişle Türkiye uzun yıllar boyunca Türk cumhuriyetleriyle münasebetlerde özellikle kültür alanına öncelik tanıdı, siyasi, askerî, hatta ekonomik ilişkiler ikinci planda kaldı.
Türk devletleri de iş birliğini genişletiyor
Son yıllarda ise Türk devletleri arasındaki iş birliği diğer alanlarda da gelişmeye başladı. Bunun da birtakım sebepleri var.
İki yıl önce bağımsızlıklarının 30. yılını kutlayan Türk cumhuriyetleri 1990’lı yıllara kıyasla bağımsızlıklarını pekiştirmiş bulunuyorlar.
Gerek bölgede gerekse de tüm dünyada yaşanan olaylar ve küresel güçlerin bölge siyasetleri, Türk cumhuriyetlerini kendi aralarında başta sınır problemleri olmak üzere sorunlarını çözmeye ve kendi aralarında çok yönlü iş birliği izlemeye itti.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın başlaması ve Azerbaycan’ın Türkiye’nin desteğiyle işgal altındaki topraklarını kurtarmasının da bu süreçte önemli etkisi var.
Diğer bir deyişle bölgede Rusya’ya olan güven azalırken Türkiye’ye tam tersine arttı.
Batı destekli renkli devrim denemeleri ise bölge ülkelerinin ABD ve AB’ye temkinli yaklaşmalarına neden oldu. Neticede Türk devletleri arasındaki iş birliğine bugüne kadar mesafeli duran Özbekistan ile Türkmenistan dahi birçok projeye aktif bir şekilde dâhil olmaya başladılar.
Türk halklarının aynı kökten gelmesi ve aynı tarih ve medeniyete sahip olması ise bu iş birliğinin güçlü temelini oluşturuyor.
Turan özel ekonomik bölgesi
Astana’da düzenlenen zirve, taraflar arasındaki iş birliğinin daha da artacağına işaret ediyor.
Bu bağlamda öncelikli alanın ekonomi olduğu görülüyor. Nitekim üye devletler bir taraftan daha Mart 2023 tarihinde kurulan Türk Yatırım Fonu’nun bir an önce hayata geçmesi gerektiğini vurgularken diğer yandan Ticarî İşbirliği Araştırma Merkezi’nin tesisini kararlaştırdı.
Üye devletler arasında gümrük işlemlerinin kolaylaştırılması, taşımacılık maliyetlerinin azaltılması, Turan Özel Ekonomik Bölgesi’nin işlevsel hâle getirilmesi konularında da mutabakata varıldı.
Türk devletleri liderleri ayrıca turizm, sağlık, uzay, taşımacılık ve lojistik alanlarında iş birliğinin geliştirilmesinin önemini vurguladılar.
Tüm bu alanlarda planlanan projeler hayata geçirildiği takdirde şüphesiz Türk cumhuriyetleri tarihî ve kültürel bağların yanı sıra birbirine güçlü ekonomik bağlarla da bağlanmış olacaklar.
Bu bağlamda özellikle Bakü-Tiflis-Kars gibi demiryolu hatları örnek alınarak yeni güzergâhların geliştirilmesi büyük önem arz ediyor.
Ekonomi alanına vurgu yapılmasının sebeplerden biri de çok yönlü yakınlaşmaya rağmen Türk devletleri arasındaki ticaret hacminin potansiyelin çok altında kalması.
TDT üye ülkeleri arasındaki ticaret hacmi, bu ülkelerin dış ticaret hacimlerinin yalnızca yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturuyor. Ayrıca Türk devletlerinin kendi aralarında ticarî münasebetlerini arttırmaları, bölgede Rusya ve Çin’in bu alanda etkisinin az da olsa azalmasını sağlayacaktır.
Yeni katılımlar
Zirvenin bir başka önemi de üye ülkelerin yanı sıra gözlemci üyeler olan Macaristan ile Türkmenistan’ın da yüksek seviyede temsil edilmesi.
Türkmenistan Milli Halk Maslahatı Başkanı Gurbangulı Berdimuhamedov ve Macaristan Başbakanı Viktor Orban da zirveye katılanlar arasındaydı.
Önceki zirveden farklı olarak KKTC bu zirvede temsil edilmedi. Hâlbuki Türk cumhuriyetlerle ilişkiler geliştikçe Kıbrıs konusunun da daha fazla gündeme getirilmesi yararlı olacaktır.
Dolayısıyla çok yönlü iş birliğinin daha da güçlenmesi için Türkmenistan’ın tam üyeliğinin tamamlanması, Kıbrıs ile de ilişkilerin artırılması gerekiyor. Nitekim KKTC yetkililerinin de daha önce haklı olarak belirttiği gibi “KKTC’nin TDT gözlemci üyeliği, dünya tarafından tanınmanın ilk adımıdır.”
Avrupa Birliği (AB) üyesi Macaristan’ın gözlemci statüde de olsa TDT’nin tüm zirvelerine katılması büyük önem arz ediyor.
Bu bağlamda Macaristan, adeta AB ile Türk dünyası arasında bir köprü vazifesi görüyor. Nitekim taraflar bir kez daha üçüncü ülke ve örgütlerle ilişkilerin geliştirilmesi konusunda mutabık kaldılar.
Moğolistan’a özel önem verilmesi gerekiyor
Bu bağlamda örgütün öncelikli önem vermesi gereken ülkelerin başında Moğolistan geliyor.
Türkler Moğollarla asırlar boyunca yan yana yaşadılar ve karşılıklı olarak etkileşimde bulundular. Rusya ile Çin arasında sıkışıp kalan Moğolistan’ın Türk devletlerinin kendi aralarında geliştirilmekte olan ekonomik ve kültürel projelere dâhil edilmesi şüphesiz tüm tarafların çıkarına olacaktır.
Uluslararası meselelerde söz söyleyen TDT
TDT zirvelerinin son dönemdeki özelliklerden biri de uluslararası konularda da görüş bildirmeye başlaması.
Önceki zirvelerde üye ülkeler Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunan açıklamalarda bulunurken bu sefer devlet başkanları Gazze’de ateşkesin bir an sağlanması gerektiğini ve Filistin Devleti’nin varlığının kabulünü öngören bir çözümden yana olduklarını bildirdiler.
Birleşmiş Milletler dâhil olmak üzere uluslararası örgütlerin varlığının sorgulandığı ve birçok bölgesel örgütün tamamen işlevini yitirdiği bir dönemde TDT’nin uluslararası sorunlarla ilgili de görüş bildirmesi önemlidir.
Türk devletleri arasında artan çok yönlü iş birliğinin yanı sıra Türkiye’nin Türk cumhuriyetleriyle ikili münasebetleri de son yıllarda hızla gelişiyor.
Enerji ve askerî alanda da iş birliği
Yukarıda kısaca bahsedilen konuların dışında son yıllarda ikili münasebetlerde enerji ve askerî alanlarda da önemli anlaşmalar imzalandı.
Özbekistan’da İHA üretiminin başlaması, Kırgızistan’a askerî teknolojilerin ihracatı, Türkmenistan gazının Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) üzerinden Türkiye ve Avrupa’ya taşınması konusunda mutabakata varılması söz konuşu önemli gelişmelerin yalnızca birkaçı.
Son on yılda kat edilen mesafeye ve devlet başkanlarının açıklama ve çabalarına bakıldığında gerek ikili münasebetlerin gerekse TDT üye ülkeleri arasında çok yönlü iş birliğinin daha da artarak gelişeceğini söylemek mümkün.
Özbekistan Cumhurbaşkanı Şevket Mirziyoyev’in konuşmasını “Ey Türk milleti, kendine dön, özünü anla, daha da yükseğe çıkacaksın” şeklindeki Bilge Kağan’ın öğütleri ile başlaması da bu bağlamda anlamlı olmuştur.
Zirvede tüm liderler Türkçe konuştuğu gibi ortak alfabe çalışmaları ile Moğolistan’daki kazıların sürdürülmesi de kararlaştırıldı. Bu ise devlet başkanlarının ortak dil, tarih ve kültürü canlandırma konusundaki çabalarının da devam edeceğini gösteriyor.
—————————————
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politika/hayalden-gercege-turk-devri/
[i] Prof. Dr. İlyas Kemaloğlu – 2001’de Marmara Üniversitesi Tarih Bölümü’nde lisansını, 2003’te aynı üniversitede yüksek lisansını, 2008’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde doktorasını tamamladı. 2012’de doçent, 2017’de profesör oldu. Rusça, İngilizce, Farsça ve çeşitli Slav ve Türk lehçelerini bilen Kemaloğlu, 2004-2008 yılları arasında Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Rusya-Ukrayna Masası’nda görev yaptı. 2009-2012’de Türk Tarih Kurumu’nda çalıştı. 2009-2013 yılları arasında Orta Doğu Stratejik Araştırmaları Merkezi’nde Avrasya Danışmanı olarak görev yaptı. 2013 yılından itibaren MSGSÜ Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi olarak çalışıyor. 2013 ve 2018 yıllarında TC Başbakanlık Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Türk Tarih Kurumu Bilim Kurulu’na aslî üye seçildi. Çalışmaları, Rusya tarihi, Türk-Rus münasebetleri ve günümüz Avrasya coğrafyasındaki güncel gelişmeler ile ilgilidir. Telif, çeviri ve edit olmak üzere otuza yakın kitap çalışması yayımlandı.