Prof.Dr. Haldun GÜNER
Belediye başkanları nasıl olmalı diye, günlerdir düşünüp duruyorum. Nasıl olmalı? Nasıl olmalı? Aslında, yerel yönetimlerin, genel yönetimlerden ayrılan bazı farklılıkları vardır. Siyasi partiler, seçimleri kazanmak ve iktidar olmak için kurulurlar. Bunun için önceden, iktidara geldiklerinde, kendi düşünce ve politikalarına göre, neleri, nasıl yapacaklarını içeren bir parti programı hazırlarlar. İktidara gelince de, kendi programlarını uygulamaya koyarlar.
Çoğu zaman, merkezden tek tek her il ve ilçenin sorunlarına ulaşmak ve yönetmek oldukça zordur. Bu yüzden, yerel ve bölgesel yönetimler için, belediye teşkilatları kurulmuştur. Her il, ilçe, hatta köylerin bile, kendilerine özgü, çözülmesi gereken sorunları vardır.
Belediye başkanlığına soyunanlar, o il ya da ilçenin sorunlarını önceden bilmek durumundadırlar. Bu yüzden adaylığa başvuranların çoğunluğu, o yörede yetişmiş ve/veya halen bölgede çalışıyor olmalıdır. Böyle olmakla beraber, medyadan öğrendiğimize göre, bazı belediye başkan adaylarının, o yörenin dışında olanlardan seçildiğini, dolayısıyla da (deyim yerindeyse) tepeden inme olduklarını görüyoruz. Bu düşünüşle, o il ya da ilçede hiç görev yapmamış, belediye binasının içine bir gün bile girmemiş birisi, rahatlıkla aday olabiliyor. Her belediyenin kendi meclisi var, çalışanları var, bütçesi, gelir kaynakları ve giderleri var. Bunları her adayın önceden bilmesi, hazırlıklarını önceden ona göre planlaması gerekmez mi?
Belediyenin, binalarında, odalarında gezinmemiş, çalışanlarını tanımayan, yolunu, koridorunu, hesabını kitabını bilmeyen birisi, belediye başkanı seçilirse, o belediyedeki işler ve yapılanları öğreninceye kadar, belediye çalışanlarının, müdürlerin, amirlerin güdümüne giriverir. Odasındaki koltuğuna oturunca da, gelen eş dosta, çay kahve ikram eder durur. Bu türden idarecilik işleri, merdiven çıkmak gibidir. İşlere en en alt basamaktan başlayacaksın. Sonra merdivenleri yavaş yavaş çıkacaksın. Önce küçük bir belediye, şirket, devlet dairesi, üniversite, okul ya da hastane yönetimlerinden başlayıp, yönetim ve idarecilik işlerine hâkim olup işleri öğrendikçe, daha büyük belediyeler için aday olunursa, sorunlar ve yapılması gerekenlerle baş etmek çok daha kolay olacaktır.
Belediyeler, öncelikle kendi yöresi için hizmet üreten kurumlardır. Adaylık için başvuranları ve aday olanları, TV den ve astıkları ilanlardan ibretle izliyoruz. Maalesef pek çoğunun, belirli bir programı yok. Pek çoğu, ‘hele bir seçileyim de, sonrasına bakarız’ düşüncesinde.
O belediyenin, gelir gideri, personeli ne kadardır. Yapılması düşünülen, başlanmış da halen bitirilememiş, henüz başlatılamamış projeleri nelerdir, belediyenin borçları var mıdır, hangi kurum ve bankalara ne kadar borcu vardır.
Ülkemizde, yıllardır iki tür belediye başkanı gözlemlendi: 1. Şehrini ihya eden, 2. Kendini, akraba ve yandaşlarını ihya eden.
Eskiden, şehir ve kasabaların imar planları merkezde, İmar İskân Bakanlığı’nda yapılırdı. Belediye başkanı kardeşi ve eş dostuna, şehrin kenarındaki imarsız tarlaları ucuz ucuz aldırır. Ankara’ya giderek, imar planı önerilerini, bakanlıkta onaylatır. Bu şekilde de, hem kendisi hem de yakınları zengin olurlardı. Turgut Özal döneminden itibaren, imar planları, belediye meclislerinde onaylanıyor. Meclisteki çoğunluk, belediye başkanının partisinden olursa, işleri yürütmek kolaydır. Büyük projeler, örneğin metro projeleri için gerektiğinde, Avrupa fonlarından, uluslararası bankalardan kredi bulmak gerekiyor. Önce, belediye meclisinden geçmesi gereken proje, daha sonra Cumhurbaşkanının onayından sonra hayata geçiriliyor. Sayın cumhurbaşkanı, ‘oradaki belediye başkanı muhalefet partilerinden olursa, o belediyeye merkezden hizmet gitmeyeceğini, projelerinin desteklenmeyeceğini ve bu şekilde zorluklar yaşanacağını’ son konuşmalarında bizzat kendisi söyledi. İşte bu yüzden, zor iştir belediye başkanlığı. Hele de başkan muhalefetten olursa.
Şimdiye kadar, hiç bir işe yaramayan dinozor heykellerine milyonlarca dolar gömen, şehrin bir başka güzelliği olan hayvanat bahçesini kapatan, kendi partisi kurucuları tarafından, ‘Ankara’yı parsel parsel sattı’ diye eleştirilen belediye başkanını da, Eskişehir örneğinde olduğu gibi, bozkırın içindeki bir Anadolu kentinde, iki büyük üniversite kuran, müzeleriyle, fabrikalarıyla, orkestra, tiyatro ve parklarıyla, şehrini bir turizm, ekonomi ve kültür merkezine dönüştüren, eli öpülesi belediye başkanlarını da gördük. Kaba metro inşaatını tamamlayıp, gerisini bakanlığa devredenleri de, metroları bizzat belediye olanaklarıyla bitirip, halkın hizmetine açanları da gördük.
Belediyeler halka doğrudan hizmet kurumlarıdır. Yollar, parklar, otobüs, metrobüs, metrolar, kreşeler, anaokulları, öğrenci yurtları, kültür ve eğitim merkezleri, kurslar, halk ekmek fabrikaları, fakir vatandaşlara destek, hepsi de belediyelerin yapacakları arasındadır.
Bir belediyede, on yılda 300 den fazla imar değişikliği oluyorsa, neden oluyor diye oturup düşünmemiz lazım. Kafanıza estiğince plan değişikliği yapar, imar dışı binalara ruhsat verir, imar affı diyerek çürük ve kaçak yapılara göz yumarsanız, zemini uygun olmayan yerlere, sırf rant için, yüksek katlı binalar kondurulmasına izin verirseniz, Maraş dahil on bir ilimizde, 6 Şubat 2023 te sabaha karşı yaşanılan, korkunç deprem trajedisinde olduğu gibi, yapılan yanlışların bedelini, yıkılan binaların altında kalan, binlerce masum vatandaşımız can vererek öder. İşte bu yüzden de, belediye başkanlığı çok önemli bir makamdır ve daha çok partiler üstü olmalıdır.
———————————–
Kaynak:
https://www.akademikakil.com/hayalimdeki-belediye-baskani/haldunguner/