Hayat

Köyü dolanıp geleyim istedim.
Köye girişte mezarlığımız var, önce oraya uğradım. Meşe ve ardıçlar arasında bulunan annemin, babamın mezarlarını ziyaret ettim. Baktım kahvede Hatıplan Osman Abi var, birer çay içtik. Muhtar’ımız var Talat. Onu aradım, biraz aşağıları dolaşalım istedim.
Talat’ın tarlasında sebze, meyveler var. Yolun kenarında da bizim köyden birileri yetiştirdiklerini satıyorlar. Bir abla da erik hoşafı yapmış, ondan verdi bize.
Tarlada incir vardı. Türkülerimizde bizde yetişenleri kullanıyorduk. “Hastane önünde incir ağacı” diyorduk meselâ. Ya da “Ardıçtandır kuyuların kovası” nın ikinci kıtasında “Uzun olur kuyuların zinciri, Gıymatlolur Aşalı’nın inciri” diyordu.
Üzümler vardı asmalarda. “Bu dağlarda bağ olmaz, Gara üzüm ağ olmaz” diyordu bir Eskişehir Türküsünde. İkisi de ayrı ayrıydı zaten.
“Kara üzüm salkımı” da vardı başka bir türküde.
Geçenlerde Zübeyde Abla ile konuşurken “Bizde bağ bekçileri vardı, onlara bağbant derdik” diye konuştu. Bir türkümüzde de vardı bu;
“Hangi bağın bağbanısan gülüsen,
Aldın aklım beni ettin deli sen.”
Köyde eskimiş bir evin fotoğrafını çekmiştim. Gözlerini açmış yol gözlüyordu yıllardır. Kerpiçleri düşmeye başlamıştı. Türküde diyordu ya;
“Bir daracık pencere,
El vurmayın incire. “El vurmadan yenmezdi ki. Türküdeki bir başka kıta da çok güzeldi;
“Her ayın her gününden,
Her günün her ayından,
Günde bir kerpiç düşer,
Gönlümün sarayından”.
Birisi şöyle demiş; “Benim mezarıma ölüm tarihimi değil, toprağa verildiği tarih diye yazın. Zira benim ne zaman öldüğümü kimse bilmez.”
Şeyh Bedrettine demişler “sen şeriat kalesinden taş düşürüyorsun” diye de cevap vermiş “Eğer taş düşerse, düşen taşın yerine başımızı koyarız.” Bir şiirde kullanmıştım bunu;
“Taht verince serine,
Sıcak indi derine,
Düşen taşın yerine,
Konulan başlar vardı.”
Bir gece köyden dönerken Aşık Divani de var arabada. Yağmuru, virajları görünce korktu. “Ben yolları biliyorum, araba zaten biliyor merak etme” dediysem de pek fark etmedi. Şuradan geçerken çekelez görünebilir diye dikkatlice bakarım. Şurada Ahmet’in aşı yaptığı ağaç var. Şurada keklikler olabilir diye bir gözüm de oralarda olur.
Dün baktım keklikler orada. Gördüm ama geçmiş bulundum. Uygun bir yerden döndüm geldim. Hani keklikli türkülerimiz de var bizim;
“Kayalar kayalar yüksek kayalar,
Kayanın dibinde keklik yayalar” diye. “Keklik gibi kanadımızı süzmedim” dediğimiz zamanlar olur. Arabanın camından fotoğraf çekmeye çalışırken “Keklik bizden uzaklaştı”. Az sonra “Yolumuz da sarpa” ulaşmıştı zaten.
Biz Aşık Cemal Divani’den bir şiir koyalım;
“Aşk Böyle Bir Şey
Gel gönül aşk ile oynama oyun,
Gözün kan doldurur aşk öyle bir şey.
Henüz hiç kimseye eğmemiş boyun,
Şaha başkaldırır, aşk böyle bir şey.
Zehir dolar ekmeğine, aşına,
Engel olur yapacağın işine,
Sızı salar damağına, dişine,
Saçını yoldurur, aşk böyle bir şey.
Bazen deli diye düşürür çöle,
Yakar vücudunu çevirir küle,
Bülbülü lal eder, bağbanı köle,
Gül olsan soldurur, aşk böyle bir şey.
Dağ olsan üstünden dumanı gitmez,
Çelik pençesi var, ona güç yetmez,
Onun için zalim, mazlum fark etmez,
Kim görse çıldırır aşk böyle bir şey.
Cemal Divani’yi mezara götür,
Değdiğinin kalp şehrini kanatır,
Bin yıl evvel ölenleri yaşatır,
Sağları öldürür, aşk böyle bir şey…”
Bir de arkadaşı Aşık Sıtkı Eminoğlu’ndan olsun;
“Gizli Kalsın
Tabip neşter vurma gönül yarama,
Kapat üzerini; sar, gizli kalsın,
Zahmet edip boşa ilaç arama,
Fark eden olmasın, dur gizli kalsın.
Yaradanım hoş yaratmış cismini,
Gönlümün köşküne astım resmini,
Sayıkladım durdum yarin ismini,
Allah’ın seversen, sil gizli kalsın
Sevdiğimi söyle, durma koş götür,
Mektup yazamadım, zarfı boş götür,
Gözlerimden birkaç damla yaş götür,
Götür sevdiğime ver gizli kalsın.
Sevdasını çektim çile demedim,
Bülbüle demedim, güle demedim,
Kalbimde sakladım, ele demedim,
Bırak gönlümdeki yar gizli kalsın.
Eminoğlu sevda yaşattım serde,
Can dayanmaz aşk denilen bu derde,
Senden sorarsa “Mezarı nerde?”
Onu da söyleme, yer gizli kalsın.”
Bir de iki aşığın atışmalarını koyalım da tam olsun;
Cemal Divanı
Koca kâinat saklıdır bir küçüçük göz içinde
Avcı şikarını arar kayip etmiş düz içinde
Dumanın ne önemi var asıl ateş köz içinde
Sırrına akıl erermi geceler gündüz içinde
Anladığım bu dünyanın dolaşırız biz içinde
Acaba insan oğlunda kaç yüz vardır yüz içinde
Sıtkı Eminoğlu
Hak haktır batılda batıl olmaz ehtıraz içinde
Hikmetinden sual olmaz nar saklıdır buz içinde
Bir yılda dört mevsim vardır hem kış var hem yaz içinde
Vallaha yemin ederim eyri olmaz düz içinde
Aşıkların bağrı yanar gam saklamış saz içinde
Gel gir gönül deryasına kulaç atıp yüz içinde
Cemal Divanı
Üstünden duman eksilmez yüce dağın karı vardır
Ölsede vadinden dönmez yiğidin ikrarı vardır
Çarkı ferman böyle kurmuş her kışın baharı vardır
Arifler zarar ederken cahilin ne kârı vardır
Mecnun leyla kerem aslı hepisi mezar içinde
Yaşadığın bu toplumda saten aşık az içinde
Sıtkı Eminoğlu
Dağ ne kadar duman olsa mevsim döner bahar olur
Sam eser bağı kurutur şeyda bülbülde zar olur
Dünya meşakkat dünyası her canda bir efkar olur
Sebebi nedir bilinmez dünya yoksula dar olur
Baktım bin küsür aşık var her biri bir naz içinde
Bilirmisin sebebini niye yokuz biz içinde
Cemal Divani
Bugün gelan yarin gider gelen yok hani dediler
Kaftan kafa hükmeylesen sonu yok fani dediler
Künyede Cemal yazılı sonra divani dediler
Kimseye bühtan eyleme sen seni tanı dediler
Nice fatih kaç süleyman sarılmıştır bez içinde
Uğrada bak kabristana yatar kaç yavuz içinde
Sıtkı Eminoğlu
Eminoğlu Tövbekar ol yeter işlediğin günah
Cümle kâinat fanidir Baki olan yanlız Allah
Hani nerede sultanlar nerede bunca padişah
Ömür biter müddet dolar sonunda eylersin ah vah
Gönülden hakki sevenler her anı niyaz içinde
Besmele çek candan oku kuran otuz cüz içinde..
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen