Aşağıdaki yazıda konu edilen etkinliğin Millî Eğitim Bakanlığı tarafından iptâl edildiği açıklanmış olmakla birlikte, yazının esasını teşkil eden örtülü misyonerlik faaliyetleri karşısında toplumun bilinçlendirilmesi ve müteyakkız olunması gerekliliğine dikkat çekmek amacıyla, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim MARAŞ’ ın yazısını yayımlamakta yarar görüyoruz.
*****
Prof.Dr. İbrahim MARAŞ[i]
Son günlerde Millî Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğünün, “Temel Öğretim”den başlayarak bütün safhalarda ücretsiz ve gönüllülük esasına dayalı “Ece Vahapoğlu İle Çocuk Yogası” adında bir etkinlik düzenlemeye karar verdiğini öğrendik. Gerçekten de ilgili resmî yazı, 6 Şubat 2019’da Bakan adına bir genel müdür vekili tarafından imzalanarak MEB’in ilgili resmî birimlerine gönderilmiş. Sözde bu etkinlik; çocukların konsantrasyonunu artırmak, arkadaşlığı, sosyalleşmeyi sağlamak ve pedagojik oyun amaçlı nefes egzersizleri yaptırmak için düşünülmüş. Öncelikle şunu ifade edelim ki, böyle bir etkinliğe karar vermek ya mürekkep cahillik ya da millî ve manevi yapımıza bilinçli kastetmekten kaynaklanmaktadır. Çünkü yoga ve nefes egzersizleri, âdeta, Hinduizm ve Budizm’in bir çeşit ibadeti ve tarikat zikri gibidir. Üstelik Hinduizm, misyoner bir dindir ve başta ülkemiz olmak üzere dünyanın birçok yerinde, “yoga merkezleri” masum adıyla devam eden faaliyetleri söz konusudur. Bu tür yapıların din anlayışlarının, zihniyet olarak bizdeki tarikatların din anlayışlarından pek farkı olmasa da bu tür yapılanmaların avantajı, çağdaş teknikleri, metotları ve psikolojiyi çok iyi biliyor olmalarıdır. Elbette bunların kanuni çerçevedeki faaliyetleri engellenemez, ancak bunların eğitim hayatına bu şekilde sızmasına asla göz yumulmamalı, okul dışında da bunlarla ilmen ve fikren mücadele edebilecek metotlar geliştirilmelidir. Çünkü bunlar, güncel hayatta ve üniversitelerde de oldukça etkindir.
Spiritüalist ve yogacı dinî hareketlerin, “deistik” veya “new age” akımların bilhassa gençler arasında yaygınlaştırılmaya çalışılmasının sebepleri dikkat çekicidir. Gençler, yapıları gereği hür tabiatlıdır; sınırlandırılmaktan hoşlanmazlar. Bu tarz hareketler, öncelikle bunu kullanmakta ve kendilerini bireysel hürriyete sınır koymayan hürriyet havarileri olarak tanıtmaktadırlar. Böylece gençlerin hareketlerini sınırlamayan bir şekilde fikirlerini onlara takdim etmekte ve aynı zamanda onların anlayabileceği bir dilde ve düzeyde konuşmaktadırlar. Bunları bir din gibi de sunmamaktadırlar. Dolayısıyla, çocuk ve genç psikolojisini ve pedagojiyi en iyi derecede bilmektedirler. Bu tarz yapılanmaların çocuklarımızı ve gençlerimizi, okullarda ve okul dışında, etkilemesinin diğer bir sebebi ise bizim kendi içyapımızda ve din anlayışımızda aranmalıdır. Dil, metot, anlatım ve içerik bakımından güncelleştirilememiş, kuru ve dogmatik bir dinî söylemin, dinî eğitimdeki tekrarlarla, anlaşılması zor ve birçok gereksiz bilgiyle dolu; psikolojiden, pedagojiden yoksun ders kitaplarının mevcudiyeti yetmezmiş gibi başta değer eğitimi, kültür yarışmaları ve Osmanlı Türkçesi eğitimi olmak üzere, birçok faaliyet perdesi altında eğitimimizi âdeta esir alan bağnaz, selefî yapıda ve asla gençlerimize, çocuklarımıza fikren ve zihnen bir şey veremeyecek olan tarikatların MEB’le yaptıkları sözleşmeler çerçevesinde, okullarımızdaki sözde sosyal ve kültürel etkinlikleri, artık eğitimde imdat işareti vermektedir. Olayın bir diğer boyutu da ehliyet ve liyakatin değil bir tarikata, gruba yakınlığın temel alındığı bir bürokrasinin, yüksek eğitim de dâhil eğitim hayatımızın tamamını kuşatıyor oluşudur.
Türkiye, modern spiritüalist tarikatların, uzay tarikatlarının, deistik ve new age akımların, satanik düşüncelerin, masonik yapılanmaların ve diğer Müslüman tarikatların cirit attığı bir yer hâline gelmiştir. İmam Hatip ve İlahiyat eğitimine alternatif tarikat merkezli skolastik merdiven altı medrese yapılanmalarının, eğitimimize ve din anlayışına yönelik tehdidi her geçen gün artarken MEB’de yeni ortaya çıkan bu yoga olayı, bize bir kez daha; değer eğitimi, kültür yarışmaları, Osmanlı Türkçesi eğitimi, izcilik ve spor faaliyetleri adıyla ahir zaman edebiyatı yapmaktan başka bir şey bilmeyen çeşitli tarikat yapılanmalarının MEB’le yaptığı sözleşmeleri hatırlatmıştır. Görünen odur ki Millî Eğitimimiz ve topyekûn ülkemiz büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır. Millî ve manevi yapımıza, millî eğitime yönelik ciddi bir tehdit hâline gelen bu duruma en kısa zamanda müdahale edilmeli; hiçbir iç ve dış tarikatın çeşitli faaliyetler perdesi altında eğitim hayatını esir almasına izin verilmemelidir. Yanlışlıklar yanlışlıkları doğurmaktadır, bunun bir an önce farkına varılmalıdır.
—————————————
[i] Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi