“Bugün istikrarlı gibi görünen Mısır, Cezayir, hatta Ürdün gibi ülkelerdeki sorunların hiç birine neşter atılmış değil. Dolayısıyla ikinci ve çok daha şiddetli bir toplumsal ayaklanma ihtimali güçlü bir şekilde mevcut.”
*****
Soli ÖZEL
İKI buçuk gün boyunca, Ortadoğu’dan, Avrupa ülkelerinden, Rusya’dan ve ABD’den gelen konuşmacılar Ortadoğu’nun bugünkü durumunu ve geleceğini mercek altına aldı. Ortaya çıkan tablonun çok da iç açıcı olmadığını söylemek herhalde gerekli değil. İyimser konuşmacılar en az on yıl daha, kötümser olanlarsa daha en az bir nesil boyunca bölgenin belini doğrultamayacağını savundu.
Toplantının başlığı olan “Hegemonya ve akışkan ittifaklar” bir yandan olayların ne denli hızla geliştiğine diğer yandan çıkar ortaklıklarının nasıl kolayca değişebildiğine dikkat çekiyordu. Tüm bu gelişmeler aynı zamanda hem küresel hem bölgesel ölçekteki hegemonya mücadeleleri çerçevesinde yaşanıyordu. Arap Ortadoğu’sunda, Osmanlı sonrasında, bağımsızlık aşamasında ve ötesinde ortaya çıkan ve kitleleri ateşleyen ideolojilerin hepsi başarısız deneylere yol açtı. Bunların en sonuncusu İslamcılık hayli köklü toplumsal örgütlenme geçmişi ve geleneğine karşın ülke yönetmede çuvalladı. Modern, karmaşık ve çoğulcu yapılara sahip toplumların ihtiyaçlarına cevap veremeyeceği ortaya çıktı.
Tüm ideolojik hareketlerin, bunların şekillendirdiği siyasal örgütlenmelerin başarısızlıklarındaki ortak nokta düzgün, vatandaşların ihtiyaçlarını gözeten, özgürlük alanı açan yönetim modelleri geliştirememeleriydi. Halen de bu eksiklik çarpıcı şekilde gündemin merkezinde duruyor. Büyük güçlerin buradaki mevcudiyetlerinin ve kendi çıkarlarına uygun olarak izledikleri politikaların, İsrail’in varlığının ve izlediği siyasetin bu manzarada bir payı elbette vardır.Ancak perişan görüntünün tüm sorumluluğunu bölgedeki seçkinlerin yüklenmesi gerekir.
Facundo Alvaredo, Lydia Assouad ve Thomas Piketty’nin yeni yayınlanan “1990- 2016 yılları arasında Ortadoğu’daki eşitsizliği ölçmek: Dünyanın en eşitsiz bölgesi” raporundaki rakamlar ibret verici. Araştırmaya konu olan yıllarda bölgedeki gelir artışı başka bölgelere göre hayli geri kalmış. Ancak asıl çarpıcı sonuçlar gelir dağılımı rakamlarında görülüyor. Ortadoğu’da tepedeki yüzde 1’in milli gelirden aldığı pay yüzde 27. Avrupa’da bu oran yüzde 12, ABD’de yüzde 20, Brezilya’da 18, Çin’de 14 ve Hindistan’da 21. Daha vahimi toplumun alttaki yüzde 50’sinin gelirden aldığı pay yüzde 9 iken (Batı Avrupa’da yüzde 18), tepedeki yüzde 10’un payı yüzde 61 (Batı Avrupa’da 36). Bu rakamlarda petrol ve gazı olan ülkelerle olmayanlar arasındaki farkın da bir etkisi varsa da, yeterince karanlık bir tabloyla karşı karşıya bulunduğumuz aşikâr.
‘ABD’NİN MİLİTARİST PERSPEKTİFİ’
İdeolojik ya da mezhepsel nefretlerin körüklenmesiyle ortaya çıkan kör ve nihilist şiddeti arka plandaki bu feci ekonomik tabloya dikkat etmeden değerlendirmek yanlış olur. Üstelik bölgenin genç nüfusu hızla artarken, istihdam imkânları da hayli kısıtlı. Arap isyanlarının tetikleyici unsurlarından birisi despotik ve tamamen duyarsız, çürümüş, meşruiyetlerini yitirmiş rejimlere karşı bir “onur” talebi idi. Bunun kadar önemli diğer unsur ise bu denli adaletsiz bir ekonomik paylaşım modeline ve gelecek hakkındaki umutsuzluğa yönelik öfkeli tepkiydi.
Suudlar başta olmak üzere, muhafazakâr Arap devletleri tarafından desteklenen karşı devrim hareketiyle bastırılan Arap isyanlarını ortaya çıkaran koşullar, ortadan kalkmış değil. Bugün istikrarlı gibi görünen Mısır, Cezayir, hatta Ürdün gibi ülkelerdeki sorunların hiç birine neşter atılmış değil. Dolayısıyla ikinci ve çok daha şiddetli bir toplumsal ayaklanma ihtimali güçlü bir şekilde mevcut.
Bu ortam, stratejik hesaplaşmaların bitmediği, İran’ın güçlenmesine yönelik jeopolitik tepkinin halen güçlü olduğu, İsrail’in Hizbullah ve çeşitli Şii milislerle desteklenen İran etkisine askeri bir darbe vurma arzusuyla yanıp tutuştuğu, Rusya’nın yapıcı bir proje sunmadığı, ABD’nin ise bölgeye çok dar, militarist bir pespektifle, üstelik tutarsızca yaklaştığı bir bağlamda sürüyor. Bu tabloya bakıp, Batı ile küsmeyi stratejik marifet olarak değerlendirmenin Türkiye’nin geleceğine nasıl bir ipotek koyduğunu görünce, kaygılanmamak da kolay değil.
——————————————————
Kaynak:
http://www.haberturk.com/yazarlar/soli-ozel/1681911-hegemonya-ve-akiskan-ittifaklar