Kenan EROĞLU
Odgurmuş:Bazıları için “iyidir dürüst adamdır”der geçeriz. Çoğu kez derinlemesine düşünmeden onun hakkında olumlu düşünceler besleriz ve “çok temiz adam, imanlı-ihlâslı”deriz. Bu gerçek hayatta böyle midir?
Ögdülmüş:Gerçek hayatta maalesef durumlar hep böyle olmuyor. Biraz düşündüğümüzde veya incelediğimizde o temiz ve iyi adam nasıl oluyor da, Öğretmense sınıfta, işçiyse fabrikada, memursa büroda yapılması gereken, kendine verilen vazifesini yapmıyor. İşini savsaklıyor olduğuna pek dikkat etmeyiz. Onun bu hareketleri hep gözümüzden kaçar. Ya da görmezden geliriz.
O iyi dediğimiz insan öğretmendir milliyetçiyim der, zil çaldığı halde derse girmez.
O insan, devrimciyim der, milletin malına zarar verir.
O insan bir görevi olduğu halde görev yerine gitmez. Sürekli izin kullanıyor, her gün hasta olur rapor alır.
Çeşitli fikir hareketlerine katılan bu insanlar, diğer taraftan bir memleket meselesi konu olduğunda, taraftarı olduğu partiyi-görüşü göklere çıkarır savunur, en ideal fikirlerden, dürüstlükten, ahlaktan, erdemlerden söz eder. Karşısında olduğu hareketi, iktidarı, fikirleri ve herkesi de eleştirmekten geri kalmıyor. Söylenmesi gereken ne kadar olumsuz söz varsa sarf eder. Bu durum onun için hangi iktidar gelirse gelsin fark etmez.
İnsan kendine verilen ve maaş aldığı vazifesini tam olarak yapmazken, başka birinin yanlışına, eksiğine söz söyleyeme ve onu eleştirme hakkını kendinde bulmamalı.
İnsan kendi işinin hakkını vermezken, başkasına nasıl söz söyleme hakkını yetkisini kendinde görür düşünmek lazım.
Odgurmuş:Başkasını eleştirmek için eleştirilen konuların kendisinde olmaması gerekmez mi?
Ögdülmüş:Elbette olmaması gerekir. Aslında insan önce elindeki işi-görevi bihakkın yapacak, işi ile ilgili bir eksikliği olmayacak, arayıp sormuyorlar diye iş yerine sadece imza atmak için gitmeyecek. Veya işyerindeki giriş imzasını bir başka arkadaşına attırmayacak.“neden işe gitmiyorsun”, “neden sürekli izin alıyor işini aksatıyorsun”diye kimse işi konusunda onu eleştiremeyecek. İşinin gereği ne ise ona göre hareket edecek, vatandaşa iyi davranacak, devletin milletin malına dolaylı da olsa zarar vermeyecek, devletin milletin malını koruyup kollayacak. Elektrik bedava diye perdeleri kapatıp gündüz saatlerinde lambaları yakmayacak, kullandığı eşyaları hor kullanmayacak, işi ile ilgili harcama yaparken, devleti milleti gözetecek, bir zarara sebep olmayacak, yaptığı her harcamada binlerce öksüz ve yetimin hakkı olduğunu bilerek hareket edecek.
Odgurmuş:Ama efendim şurası da bir gerçektir ki, toplumumuzda kendine verilen görevi yapmayanların, sürekli izin alıp rapor kullananların daha çok eleştiriyor daha çok tepkili oluyor olmaları da dikkat çekici değil midir?
Ögdülmüş:Benim “akıllı” kardeşim; Vazifesini yapan insanlar zaten görevlerini yapmış olmanın huzuru içindedirler, ileri geri konuşmaz ve pek her şeyi eleştirmezler, üzerlerine düşen görevleri yerine getiriyor ve vazifesini yapıyor olmanın verdiği huzur onlara yeter.
Demek oluyor ki iş yapmayanlar, iş yapamayanlar, işte güçte gözü olmayan ve ellerinde fazla bir yetki olmayanlar daha çok eleştiriyorlar.
Belki de bu insanlar işe gitmemenin, işlerini iyi yapamamanın ezikliğini onu bunu tenkid ederek kapatmaya çalışıyor da olabilirler. Dikkatleri başka yöne çekip kendi eksiklerinin gündeme gelmesini engellemiş de olabilirler.
Ayrıca boş zamanı olan insanlar da çok konuşuyor, her konuda ileri geri fikir ileri sürüyor, boş zamanlarını politika yaparak geçiriyorlar. Bu insanların yaptıkları politika konuşmaları ise genellikle “avami” ve gazete kültürünü geçmeyen boş cümlelerden meydana geliyor.
………
Odgurmuş:Bu gibi görevlerini yapmayanlar hayatta ve işlerinde hedeflerine ulaşmak için her yolu da mubah sayıyorlar. Bu duruma ne demeli?
Ögdülmüş:Evet kardeşim, pek muhtemeldir ki; işlerini yapmayan, işlerini savsaklayanlar ve görevlerini yapmayanlar esasında ve belki de hedeflerine ulaşmak için her türlü yolu mubah olarak görenlerdir. Özellikle de bir fikir hareketine mensubiyet duyan insanlarda bu durum daha da çok görülmektedir. İnsan katıldığı o hareket içerisinde, bir süre sonra hareketin hedefleri doğrultusunda düşünmeye ve çalışmaya başlar. O fikir hareketi, o kişiyi giderek kişinin kendi gerçeklerinden koparır ve içinde bulunduğu gurubun atmosferine alır.
Kişi kendi benliğinden ne kadar ayrılırsa bağımsız hareket etme kabiliyeti de o derece azalır. Bu yüzden fikir hareketini yönetenler, fikir hareketine katılan insanlar üzerinde çeşitli aktiviteler yaparak hareketin etkisini artırmak ve gurup dinamizmini geliştirmek için gayret sarf ederler onları kendi dünyalarından ve çevrelerinden koparmaya çalışırlar.
Kişiler o gurup içinde iken, kendi gurubunun dünyası dışında yaşanmaya değer bir hayat yoktur, her türlü fedakârlık ve özveri ile kişi gurubun ayrılmaz parçası haline getirilir. Çünkü gurup içinde sürekli bu durum telkin edilir.
Sonuçta fikir hareketinin bir paçası haline gelen fert, o ulvi(!) hedefine ulaşmak için her yolun geçerli olduğuna da inanır- inandırılır. Seçilen yol ne olursa olsun önemli olan hedefe ulaşmaktır. Bu duruma gelen bir insan devletin her hangi bir kademesinde çalışıyorsa işini doğru dürüst yapar mı?.
Odgurmuş:Bu ne biçim bir yoldur ki tüm insani değerler bir kenara bırakılıyor ve olmadık hedeflere doğru gidiliyor.
Ögdülmüş:Örgüt içerisinde fert o kadar çok iç propagandaya maruz kalır ki artık son aşamada kendi benliğinden ayrılmıştır. O halde içinde bulunduğu fikir hareketinin başarısı her şeyden önemli olacaktır. Bu başarıya ulaşmanın birinci yolu ise yoluna çıkacak her engeli aşmak, engelleri yok etmek ve hedefe ulaşmaktır. Hedefe giden her yol artık acımasızca kullanılır, İyilik, dürüstlük, ahlak gibi erdemler burada önemini kaybetmiş ve ideale feda edilmiştir.
Bir kişinin neden bazen çok uçuk kaçık fikirler ileri sürdüğü, olmadık şeyler söylediği ve bu fikirleri ısrarla savunduğunu gördüğümüz zaman o kişinin bir örgütün fanatik üyesi olduğunu anlamamanız mümkün değildir. Siz ona ne deseniz faydası yoktur. O bir kere“inandırılmış-inanmıştır!”
Bu gibi insanlar için artık yalan, iftira, uydurma haber, işe gitmeme, işleri savsaklama gibi her yol mubahtır, o her yolu dener, onun için haberin doğruluğu, dedikodunun gerçekliği, söylenen sözün gerçekliği-geçerliliği çok önemli değildir. Rakibin aleyhine olabilecek en küçük bir bilgi kırıntısı bile yeterlidir. O’nun bir tek hedefi vardır rakibini yıpratmak ve düşman olarak gördüğü düzeni çökertmektir.
Odgurmuş:Bu bahsettiğiniz durumlar her türlü örgütler için de geçerli midir?. Milliyetçi olarak bildiğimiz örgütlerde de durum aynı mıdır?
Ögdülmüş: Bu bahsettiğim durum içe kapalı örgütlerde daha sık görülen bir durumdur. Meşru sahalarda mücadele etmeyen örgütler bu yollara daha çok başvururlar.
Milliyetçi olarak bilinen dernek ve örgütlerde bu gibi durumların ve her yolun mubah olmaması gerekir.
Dini hassasiyeti olan dürüst bir insan, hedefe ulaşmak için her yolu mubah olarak göremez. Tarihimizin derinliklerinden ve inancımızdan gelen kural ve kaideler vardır. O kaidelere göre davranmalı ve insanlara hoşgörü ile yaklaşmalıyız.
Sözün Özü:
“İnsan ne kadar az düşünürse/çalışırsa, o kadar çok konuşur