Odgurmuş (1): Bazılarımız, şunlar bunlar yok, ötekiler yetersiz diyerek çok söylenirler. Bu tür davranışlar normal midir, yoksa bu bir hastalık mıdır?
Ögdülmüş (2): Evet bir kısım arkadaşlar, eksik ve hata konusuna odaklanarak sürekli bu konular üzerinde dururlar. Her cümlenin başında;
“Şunlar var ama çok yetersiz.”
“Şunlar ise yok.”
“Çeşitli konularda çok eksiklerimiz olduğu kesin” diye söz eder olumsuz cümleler kurarlar.
Peki, anladık birçok konularda pek çok eksiklerimiz var olmuş olabilir.
Her cümleyi, her sözü mutlaka olumsuzluğa bağlamak acaba kişiye ne kazandırır
Tamam, şu yok, bu yok, şu eksik bu fazla. Peki, ne yapmak lazım, bu konuda bir teklifimiz var mı? Ne olmalı? Bu eksiklikler nasıl giderilmeli. Ne yapılmalı, nereden başlanılmalı, hangi konulara öncelik verilmeli?
Hangi konular daha önemli, en acil olarak yapılması gerekenler nedir?
Düşünelim bakalım. Bir teklifimiz olmalı. Konu üzerinde ne kadar kafa yorduğumuz görülmeli.
Şu yok bu yok diye eleştirmek kolay.
Teklif ettiğimiz şeylerin geçerliliği, uygulama imkânı nedir? Toplum tarafından kabul edilme ihtimali nedir. Türk toplumu bizin tekliflerine hazır mı?
Hariçten konuşmak, dışarıdan eleştirmek çok kolay. Yetki bizim elimize geçtiği takdirde nerde ve nasıl hangi imkânlarla yapacaklarımızı ortaya koymalıyız.
Bizim de elimizde yetkiler olabiliyor, o zaman ne yapıyoruz? Neleri başarıyoruz ona bakmalıyız.
Öyle her şeyi eleştirmekle olmuyor. Biz genellikle kolay yolu seçiyoruz. Eleştiriyi herkes yapar, biz bir şeyler koymalıyız orta yere.
Hangi milli konularda neler düşünüyoruz. Gaziantepli Türkmen köylüsünün dediği gibi “Türk’ün yeniden cihangir olacağına inanıyor muyuz” inanmıyor muyuz? Söyleyin duyalım bakalım. İnanmıyorsak artık bizim yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur.
Odgurmuş: Ama ülkemizin ve insanımızın hiç mi eksiği yok?
Ögdülmüş: Haklısınız galiba, bir takım meselelerimizin olduğu kesin bir gerçektir. İnsanımızın da bazı eksik yönleri vardır elbet. Bunun yolu bu gerçekten hareketle her şeyin bir eksiğini bulmak yerine yapıcı bir davranış sergilemek, yardımcı olmak, yol göstermek, daha iyi örnekler orta yere koymak gerekmektedir. Sen ben kavgasıyla problemler ne yazık ki çözüme kavuşmuyor. Sen ben kavgasını bırakıp ileriye ve hedefe doğru birlikte bakmanın yollarını aramalıyız. Bu yolu da kısa zamanda bulmalıyız.
Kendi kafamızda oluşturduğumuz hayali düşmanlarla milleti korkutmanın âlemi yok. Yine kafamızda oluşturduğumuz problemlere ürettiğimiz çözüm yollarını karşımızdakiler yapmıyor diye dünyanın sonu geldi gibi davranmayı bırakalım.
Çıkmamış canda ümit vardır. Türk Milleti öldü bitti diyenlere inat dipdiri ayakta durmaktadır. Türk Milletinin tarihte neleri başardığına ve gücüne inanmak gerekir. Bu gücü fark etmek gerekiyor.
Türkiye’nin meseleleri için üzerine düşen vazifeyi yapmayanlar/yapamayanlar, aynı problemlerin çözümü noktasında şikâyet etmemelidirler. Bu durumda olanların yapması gereken şey tenkitten ziyade, yeni çözüm teklifleri ortaya koymak olmalıdır.
Odgurmuş: Öylesine her şeyi sadece eleştirmek değil, hatta bazen de olduğundan çok fazla abartarak eleştiri getiriyoruz. Bu konu üzerinde ne diyebiliriz?
Ögdülmüş: Biliyorsun Türkiye’de sürekli ve kadrolu eleştiriciler vardır. Bunlar kendilerinden olmayan herkesi, her durumu ve her kurumu eleştiri bombardımanına tabi tutarlar.
Bu eleştirme konusunda kendilerine de bir takım prensipler edinmişler gibi görünüyorlar. “Eleştiriyorsun, büyük eleştir en azından küçük izi kalır” gibi.
Abartarak eleştirince eleştirinin sanki geçerliliği artıyor.
Basın kuruluşlarımızda, siyasi parti temsilcilerinden de duyar ve sık sık görürüz. Hadsiz, hudutsuz eleştirirler.
Aslına bakarsanız; Karşıdaki kişiyi, siyaseti, siyasi partiyi beğenmeyebilir ve başka siyasal görüşler de savunabilirsiniz. Hatta onu, eğer iktidarda ise iktidardan uzaklaştırmak da isteyebilirsiniz. Aleyhinde çalışabilir, propaganda yapabilirsiniz. Buna kimse karışamaz ve bir şey diyemez.
Bunlar demokrasi içerisinde makul davranışlardır.
Ama ne yapsanız karşıya tesir edemiyor. Eleştirdiğiniz kişi gitgide büyüyor, gücü artıyor, eleştirileriniz etkili olamıyor da olabilir.
Odgurmuş: Peki o zaman ne yapılıyor?
Ögdülmüş; Ne yapılacak, hemen taktik değiştiriliyor, eleştirinin dozunu artırılıyor, korkutmayı deniyorlar, olmadık şeyler söylemeye başlıyorlar. Karşılarında olanları, idamlarla, mahkemelerle, yüce divanla, Ayetlerle, Hadis-i Şeriflerle korkutuyorlar.
Baktılar ki yine olmuyor;
Yine taktik değiştiriyorlar, yalan haber yayıyorlar. (Tabi bu iddiaların aslı astarı yoktur)
“Şu tarihe dikkat” diyerek tarihlerde sihirli güçler arıyorlar.
Yalan haber uydurup ve onu sık sık tekrarlarlar. Döner dolaşır kendileri de inanıyorlar. vs. vs.
Hatta ve hatta Olmamışı olmuş gibi gösteriyorlar, gelmemişi gelmiş gibi gösteriyorlar.
Marksist-Leninist, Stalinist ve Maoist propagandanın her türlüsünü en ince noktasına kadar uyguluyorlar, abartıyorlar, büyütüyorlar, mercek koyuyorlar, öldük diyorlar, bittik diyorlar, ekonomi bahara çıkmaz diyorlar.
Bir yerlerde bir yanlışlık var ama nerede. Yoksa yanlış işlerle uğraşıp ”Müslüman mahallesinde salyangoz mu satılıyor”.
Netice olarak: İnsanın önce kendisine bir bakması gerekir.
Hem de çok dikkatli bakmak gerekiyor. Acaba tavrımız bakışımız, Milletten yana değil mi. Eleştirdiğimiz tüm konuları biz de yeri geldikçe bilerek veya bilmeyerek yapıyoruz. Geçmişte yaşananları bizler unutmuş olsak da millet unutmuyor ve onlara da bakarak bizlere notumuzu veriyor.
…
Odgurmış (1): Kanaat – Akıbet- Afiyet
Ögdülmiş (2): Akıl – Ululuk
Kadim Kitabımız olan “Kutadgu Bilig” de geçen iki şahsiyet