Şahver ÇELİKOĞLU
Âlim ilmiyle nefsini gözetir. Hakîm ise nefsi terk etme ve varlığı nefyetme gayretine bürünerek dâimâ Rabbini gözetir. İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe (r.a), kendisi evliyânın önde gelenlerinden olduğu halde, İbn-i Ethem (k.s) Hazretlerine: “İbrâhim Efendimiz” diye hitab ederdi. Arkadaşları bu hürmetin sebebini sorduklarında şu cevâbı vermiştir: “Biz ilmimizle nefsimizi gözetiriz. Halbuki evliyâ kendi varlığını unutup hikmetle Mevlâsını gözetir.”
Âlimin hikmet ehline ihtiyâcı çoktur. Hakîmin âlimlere ihtiyâcı yoktur. Nitekim Hazreti Mûsâ (a.s) Hızır (a.s)’a muhtaç olup sohbetine girmiştir. Hızır (a.s) ise ona muhtaç olmamış, ayrılıp gitmiştir. Avâm (halk), âlimlerin îkâzıyla yola gelir, sohbetiyle terbiye olur. Âlimler de hikmet ehlinin sözleriyle terbiye olur. Hikmet ehli ise ancak Rabbi ile terbiye olur ki, Peygamber (s.a.v) Efendimiz Hazretleri hadîslerinde:
“Beni Rabbim terbiye etti. Terbiyemi ne güzel yaptı” buyurmuşlardır.
Hak Teâlâ muhabbetullah sâhibi olan âşık-ı ârifin kalbine hikmet ağaçları dikmiştir ki, onları ancak açlık suyu ile sular. İlâhî muhabbet ve hikmet sâhibinin kalbiyle olan hâli, bahçıvanın bahçesiyle olan ilgisi gibidir.
Muhabbet ve hikmet ehlinin hâli ve şânı şudur ki, dâimâ gönül bahçelerine girer. Bunlardan her birinde Hakk’a lâyık olmayan şeyleri temizleyerek koparır. İlk önce tevhîd bağına girer; orada şek ve şüpheye dâir ne bulduysa hepsini söküp atarak temizler. Sonra tevekkül bahçesine girer; orada korku ve endişeye dâir ne bulursa hepsini söküp atar. Sonra tefvîz (tevekkülün en mükemmel şeklidir) bağına girer; orada tedbire, istemeye âid ne bulduysa hepsini söküp çıkarır. Sonra sabır bahçesine girer; orada sabırsızlık, acelecilik adına ne bulduysa hepsini söküp atar.
Sonra rızâ bahçesine girer; orada öfke ve gazab adına ne bulduysa hepsini söküp atar. Sonra mârifet bağına girer; orada nefse, hevâya ve mâsivâya âid ne bulduysa hepsini söküp çıkarır. Sonra muhabbet bağına girer; orada başaklarına meyledip îtibâr etmek gibi, halka görünmek gibi ne bulduysa hepsini söküp çıkarır. Sonra hikmet bahçesine girer ve orada bulunan ağaçları açlık suyu ile sular. Böylece o bahçenin çiçekleri açar, meyveleri tam mânâsıyla olgunlaşır, bunların zevk ve lezzeti câna can katar.
İşte o hikmet sâhibi iki cihandan kaçıp bu bahçeye sığınır. Vahdet denizine dalar. Er geç her murâdına nâil olur. Aklı olan, evliyânın hikmetine meyleder, onların sözüyle amel eder. Ârif olan bu hikmete vâkıf olur. Ganîmet keseleri, hikmet medreseleridir. Hikmetten zevk almak gerçekten en büyük nîmet ve ganîmettir. Evliyânın hikmetli sözlerini kalbinde muhafaza eden, hakîkatten nasîbini almıştır. Evliyânın hikmetiyle konuşanın kıymeti azîz ve yüce olur. Kalbin derinliklerine yol alan ârif-âşık, küllî akıldan hikmet dersi almış olur. Hikmet ilmiyle dolar, sınırsız bir umman olup gider.
Kısaca Hak dostlarından-Hak âşıklarından bahsetmeye çalıştık; bir de Cenâb-ı Hakk’ın lütfuyla, kendi dostlarını târif etmesi ve onlara olan muhabbetini duyurması var ki, O (c.c); kendi kelâmında azametiyle şöyle buyurmuştur:
“Allah, îman edenlerin dostudur. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.” (Bakara,2/257) “Biliniz ki Allâh’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir de.” (Yûnus,10/62) “Allah, takvâ sâhiplerinin dostudur.” (Câsiye,45/19) “Dost, yalnız Allah’dır.” (Şûrâ,42/9)
Allah Teâlâ, kudsî hadîste şöyle buyurmuştur: “Kim benim dostum olursa, ona istediğini veririm…” “Kim benim rızâm için bir Allah dostuna ikram ederse, ona ikrâm etmeyi kendime vâcib kılarım.” “Benim dostlarım kubbelerimin altındadır. Onları benden başkası tanıyamaz.”
Hazret-i Habîb-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz de, ümmetine olan engin muhabbetine binâen, evliyânın alâmetlerini duyurmuş ve meşhur hadîslerinde şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin evliyâsı göründüğünde Allah hatırlanır.” Çünkü evliyânın yüzünü görmekle şereflenen kişinin kalbine Cenâb-ı Hakk’ı anma fikri doğar.
“Hak Teâlâ’nın yarattıkları içinde dostları, çoğu zaman aç ve susuz bulunurlar. Kim onlara eziyet verirse, Allah (c.c) onlardan bunun intikâmını alır.” “Dünyâ âhiret ehline, âhiret de dünyâ ehline haramdır. Bunların her ikisi de Allah ehline haramdır. Allah ehli ancak evliyânın büyükleridir-engin muhabbetullâha sâhip olan âşık-ı sâdık olanlardır.”
Evet, Allah dostlarının alâmeti, kendileriyle Allah arasında olan sırları muhafaza etmeleridir. Nakledildiğine göre, bir fakir, Allah dostlarından bir velî ile yol arkadaşı olmak istedi. O Allah dostu, görüyor ki fakir aynı zamanda ihtiyardır. Sırtında bir heybesi var ve ayağındaki çizmeleri oldukça yıpranmıştır.
Ona demiştir ki: “Eğer bizimle yol arkadaşı olup bu yola gideceksen, bize teslim olup her dediğimizi tutmalısın. Aksi takdirde bizden ayrılman lâzım.”
O ihtiyar, bu velîye teslim olup yol arkadaşı olmaya karar verince; o cömertlik kaynağı, kendi yeni çizmelerini o ihtiyarla değiştirmiş, ihtiyarın heybesini de sırtına alarak yola koyulmuştur. Her velî yakınında bulunduğu dostlarına işte bu şekilde davranmıştır. Çünkü onlar muhabbet makâmına varmışlardır.
Hak dostu olan evliyânın âdetleri, dâima Mevlâ’ya ibâdet ile meşgul olmaktır. Huyları halka şefkatle muamele etmektir. İşleri dâima teennî ile hareket edip, yumuşaklıkla Hak yolunda hizmet etmektir. Sözleri övgü ve iltifattır. Çünkü onların gönülleri bir muhabbet deryâsıdır ve onları Mevlânın birliğine âşinâ ve âşıklardır. (Erzurumlu İ. Hakkı, Mârifetnâme, c.3, s.37,201…)