Hikmet ve Üç Tarz-ı Tefekkür

“Üç Tarz-ı Tefekkür”den kastımız Arap-Fars-Türk Akıllarının ortaya koyduğu Müslümanlık tasavvurları incelemektir. Arap kabilevî (ebevî nizam/patrimonyal) yapısının siyasal erk tartışmaları (Emevî/Haşimî) ve Fars/Şiî kültürel hegemonyası dışında inşa edilen Türkistan ve Türkiye birikiminin felsefî açıdan tahlilidir.

Bu noktada belirli dönemlerde hâkim diller olan Farsça ve Arapça ile metinler yazmayı önceleyen Türk filozoflarının niçin böyle yaptığını incelemek önemlidir. Çünkü felsefe dil ile bütünleşmiştir ve ana dille yapılır, dil sonuçta kültürün bir ifadesidir.

İlâhî risâletlerin sonuncusunun Arapça gelmiş olması (öncekiler farklı dillerdeydi) o dilin evrenselliğini göstermez.

Hareket noktası olan metinlerin dilini bilmek, içinde bulunduğu ortama uygun olarak kullanmak, o kültürden etkilendiğini söylemenin farklılıkları üzerinde durmak ile düşüncenin ana dil ile olmasını söylemek farklıdır. Bizim kaygımız, Türkçenin ve Türk (İslâm) kültürünün kendi özünden kaynaklanan kimlik ve kişiliğimizi bulacağımız bir felsefe oluşturmaktır.

JEO-FELSEFE: Biz bu süreci Türkistan-Atayurt ile Türkiye-Anayurt arasındaki kültürel sürekliliği, göç yollarını, kurulan devletleri jeo-felsefe açısından okuyup “Felsefeyi Anadolu’da Yeniden Yurtlandırmak: Türk Felsefesine Giriş” bağlamında incelerken Fârâbî’yi ve onun Hikmet kavramına yüklediği anlamı merkeze alıyoruz. • Sürekli yer değiştirmelerine rağmen Atayurt’ta tutunmayı başaran Oğuzlar, 8.yüzyılda Batı’ya doğru büyük bir göç hareketlerini ipek yollarını takip ederek yapmaları önemlidir.

Aslında Oğuzlar’ın ilk hareketi Cihan-name ve Ravendi’nin belirttiği üzere 548 yılında olmuş gözüküyor.

Belh hududundan Huttalan hududuna inmişler Sultan sançar b. Melikşah’ın zamanına kadar burada kalmışlardır. Sonra buradan ayrılıp Horasan taraflarına yönelmişler, Kirman sınırlarına varmışlardır (Bekrân, 2024:93)

Oğuzlar, Ural Altay kavim ailesinden belki yeğane, gerçekten Turan’lı olan kavim diyebiliriz. Selçuklu ve Osmanlı hanedanlarının çıkacağı halk ya da boylar birliği muhtemelen bunlar olsa gerek.

Batı Türkleri yerleşik bulundukları Balkaş Gölü ve civarını kısmen terk etmişlerdi. Karluklar tarafından Sir Derya’nın aşağı kısımlarına göç etmeye zorlanan Batı Türkleri, Ural Dağlarının güneyi ile Volga ırmağı arasında kalan bölgeye ulaşırlar.

O kadar ki, Yemen’de Mekke’den Hadramut’a kadar hüküm süren Rasüliler (1248-1454) sülalesinin cedleri de Oğuzlar idi. Guz süvarileri öldükleri zaman atları ile gömülüyorlardı. (Rásonyi, 1988:162-163) • Bu hususu biraz daha açacak olursak, “Oğuz kütlelerinin yoğun bir şekilde Ön Asya’da yerleşmeleri Selçukluların göçleriyle başladı. Selçukluların bu taraflara gelmeleri başlangıçta intişar/yayılma» mahiyetinde idi.

Aral gölünün doğusunda muhalifleri tarafından mağlûp ve takip edilen Selçukluların yukarı Harezm’de Amuderya’yı aşarak Horasana geçtikleri zaman, Abü al-Fadl al-Bayhakî’nin şahadetine göre, çok perişan bir vaziyette idiler; sonraları kendilerini topladılar, muayyen mıntakalarda yerleşerek fütuhata başladılar ve Önasya’da yeni Türk vatanını tesis ettiler. Selçuklular ailesinde İsrail, Mıkâil, Davud, Yunus ve Musa gibi isimler, Musevî Hazar kültürünün onuncu asırda Oğuz aristokrasisi arasında da intişar etmeğe başladığını gösteren delillerdir.” (Togan, 1981: 182-183)

GÖÇLERİ TOPLUMSALLAŞMA VE KAMUSALLAŞMA AÇISINDAN OKUMAK

Bu nedenle göçleri toplumsallaşma ve kamusallaşma açısından okumak gerekir. Nitekim Roux,

“Bozkır halklarının bugüne kadar bize büyük bir gizem olarak gözüken büyük göçlerinin bu halkların Asya yollarına gönderdikleri kevranlar tarafındnan hazırlandığını, • bu kervancıların önden giderek edindikleri coğrafi bilgileri daha sonra bu halklara aktardıklarını, • dolayısıyla bu göçmelerin bir terra incognita’da (bilinmeyen topraklar) maceraya atılmadıklarını, aksine nereye gittiklerini, nelerle karşılacaklarını ve orada ne bulacaklarını çok iyi biliyorlardı” der. (Roux, 2017: 15-16)

Buradaki ilk anahtar terim olan jeo felsefeden kastımız ise, “toplumsal gelişmelerin coğrafi şartlarla birlikte eş güdümlü olduğunu, kurulan devletler ve bunların katkıda bulunduğu medeniyetlerin niteliklerinin ve yönünün değişmesini anlama çabasıdır.

Yazar
Mevlüt UYANIK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen