Prof.Dr. İbrahim MARAŞ[i]
Hilafet, diye dini bir kavram yoktur, siyasi bir kavram vardır, o da adil yönetim demektir. Gerçek halifelik ve şekli halifelik diye bir ayrıma ve İslam devleti diye bir kavram da yoktur. Devlet, halkın/milletin mutluluğu için olması gereken tüzel bir varlıktır.
Hilafet, asla ne Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ne de Allah’a vekâleten hükümet etmek demek değildir. Her bir insan, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir ve kendine, yakın ve uzak çevresine ve de insanlığa adaletle davranmakla yükümlüdür.
Hükümet etmek, yani toplumu idare etmek ve toplumun mutluluğu için yasalar çıkarmak dünyevi bir görevdir. Her dönemin toplumsal yapısına ve ihtiyaçlarına göre yapılması gereken yönetim işini Hristiyanlık’taki gibi bir papaya vermek yanlıştır.
Piyasada; “ah şimdi halifemiz olsaydı” gibi gezen birtakım ahmaklar, mevcut Cumhuriyet’i ve demokrasiyi nasıl insana daha çok adaletle hizmet eden, mutlu eden ve insan için var olan bir hale getiririz diye uğraşsalardı, bugün daha iyi durumda olabilirdik.
Tarih boyu fıkıh ve kelam kitaplarını dolduran imamet ve hilafet bahisleri, insanca ve adaletli bir yönetim kurmanın sistematik olarak nasıl gerçekleşeceğini maalesef ortaya koyamamışlardır. Tahrif ettikleri nassın ve hadislerin sınırlarını aşamamışlardır.
Ne Kur’an’da ne de sünnette herhangi bir dini içerikli siyasi model önerilmemiştir. Bunu uyduran Şii ve Sünni gelenektir. Bu iki gelenek de, ahlâka ve adalete değil de din olarak gördükleri uygulamalara dayanarak bir hilafet modeli uydurmuşlardır.
Uydurdukları hilafet modeli adına despotluğu, baskıcı saltanatı, diktatörlüğü, kölece itaati, halkın iradesinin yok sayılmasını bu millete yutturmaya kalkmışlardır. Bugün bizim günümüze en uygun, insanı, erdemi, adaleti temel alan bir siyasi anlayış geliştirmemiz lazımdır.
Bunu yapabilmemiz için önce insana ve ahlâkî değerlere önem vermemize ihtiyaç vardır. Bizim gibi Müslüman toplumların hiçbirinde henüz insani değerler ön planda değildir. Bağlılık, bağımlılık, kölelik ve kurtarıcı mehdi tipinde siyasi önderlik esastır.
Birilerinin Müslüman ülkelerin bir araya geldiği bir üst halifelik modeli önermesi de saçmadır ve ülkelerin egemenlik haklarına tecavüzdür. Bugün olabilecek tek şey, Türk devletleri ve Müslüman devletlerin, bir üst Birleşmiş Milletler’inin kurulmasıdır.
Bu üst yapıya seçilen üyelerin temel görevi; buna üye toplumların ekonomik, sosyal ve kültürel sorunlarının giderilmesi, barış ve kardeşlik duygularının ve işbirliği imkânlarının artırılması noktasında ortak projeler geliştirmek olmalıdır.
Bu yapının asla siyasi bir görevi olmamalı ve buraya her alandan akademik uzmanlar, tecrübeli bürokratlar seçilmelidir. Yoksa kerametleri kendilerinden menkul İslam âlimleri birliği gibi günümüzde var olan sarıklı safsatacı yapılarla sadece Ortaçağ hayatı yaşarız.
[i] Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Öğretim Üyesi