Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, Öğretmen(E)
(D. 17 Kasım 1871 / Ö. 14 Mayıs 1957)
Son devir Osmanlı devlet adamları, şairleri, mûsikişinasları ve hattatları üzerine biyografileri ve tarih bilgisiyle tanınmış âlim.
Mahmut Kemal İnal hakkında en geniş malumat, müellifin meşhur eseri Son Asır Türk Şairleri’nin sonunda bulunan “Kendime Dair” bölümü ile yakın dostu ve kendisi gibi biyografi yazarı olan Hüseyin Vassaf’ın Kemalü’l-Kemal adlı eserinde mevcuttur . Hayatı ve eserleri üzerine yazılan bu eserlerdeki bilgilere göre; yakın çevresinin kendisine “güvenilir dost” anlamına gelen “İbnü’l-emin” olarak hitap ettiği Mahmut Kemal, 17 Kasım 1871’de İstanbul’da doğmuştur. Babası, Sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın mühürdarı Mehmet Emin Paşa, annesi ise Hamîde Nergis Hanım’dır.
Kendisi ve kardeşi Ahmet Tevfik küçük yaştan itibaren hem dinî bakımdan güçlü bir ailede hem de Yusuf Kamil Paşa’nın konağı gibi siyasî ve entelektüel olarak çok üst sınıf bir çevrede büyümüştür. Mercan Ağa Sıbyan Mektebi’nde ve Süleymaniye Camii İmareti’nde başladığı eğitiminin yanı sıra Trabzonlu Hoca Hüsnü Efendi, Mehmet Akif’in babası İpekli Hoca Tahir Efendi, Hasan Tahsin Efendi ve Leon Efendi gibi dönemin çok önemli simalarından dinî ilimler, hat, Farsça ve Fransızca dersleri almıştır. Daha sonra Mülkiye Mektebi’ni ve Hukuk Mektebi’ni tamamlayan İbnülemin, 1889’da Babıâli’nin Vilâyât-ı Mümtaze kalemine girmiş, Bâbıâli’nin ilga edilişine kadar otuz üç sene aralıksız sürecek olan bürokrasi hayatı başlamıştır. Bu memuriyeti ona yaşattığı ümitler ve hayal kırıklıkları yanında kendisine devlet görgüsü ile çok kuvvetli ve yüksek seviyeli siyasî ve edebî bir çevre kazandırmakla kalmamış; ayrıca eserlerine ilk elden malzeme sağlamıştır.
1922’ye kadar Sadrazamlık dairesine bağlı kurumlarda Mektubî Kalemi müdürlüğü, Müdevvenat-ı Kanûniye Kalemi müdürlüğü, Takvim-i Vekayi gazetesi müdürlüğü, Dîvânı-ı Hümâyûn başkâtipliği gibi üst düzey pek çok görev yürütmüştür. Ayrıca bu görevlerini yürütürken 1914’te vakıflara ait sanat eserlerinin kaybolmalarına, çıkan I. Dünya Savaşı nedeniyle zarar görmelerine, imha edilmelerine veya yurtdışına çıkarılmalarına engel olmak için büyük gayretler sonunda Süleymaniye Camii İmareti’nde Evkâf-ı İslâmiye Müzesi’ni kurmuştur. Fakat bu konudaki hassasiyeti, kendi topladığı kıymetli el yazması eserleri korumaya yetmemiş, önemli bir kısmı İstanbul’un işgali esnasında Fransız ve İngiliz kuvvetleri tarafından yağmalanmış veya tahrip edilmiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında da benzer kültürel mirası koruma ve tasnif etme görevleri üstlenmiş; İsmail Saib Sencer’le birlikte kütüphaneler tasnif işleri ilmî müşavirliği, Vesâik-i Tarihiye Tasnif Heyeti başkanlığı ve reisü’l-hattâtîn Kâmil Efendi’yle birlikte de Mısır’da çeşitli devirlere ait hatların düzenlenip sınıflandırılması gibi benzer görevleri liyakatle yerine getirmiştir.
Halil Nihat, Ahmed Haşim, Fazıl Ahmet, Hüseyin Daniş, Mehmet Akif, Hüseyin Vassaf, İsmail Saib Sencer, Süleyman Nazif, Ali Canip, M. Fuad Köprülü gibi dönemin ilmî ve edebî açıdan en önde gelen şahsiyetleriyle yakın dostluk ilişkileri kuran İbnülemin (Akün 2000: 251,259); hayatının son dönemlerinde ise edebiyat, tarih, sanat gibi çok farklı alanlarda eşsiz eserler vücuda getirmiştir. Hiç evlenmeyen, bütün mal varlığını da hat, el yazması ve diğer kültürel materyalin temini ve muhafazasına harcayan Mahmut Kemal İnal, 24 Mayıs 1957’de vefat etmiş, Merkez Efendi Kabristanı’nda defnedilmiştir.
Asabi mizaçlı, geçimsiz ve çok titiz bir karaktere sahip olduğu ifade edilen (Gürlek 2017: 15) İbnülemin, Tarik, Tercümân-ı Hakikat, Resimli Gazete, Hazine-i Fünun, Beyanü’l-Hak, Asır, Mütalaa, Mir’at-ı Maarif, Ceride-i Sufiyye gibi dönemin önemli dergi ve gazetelerinde yayımlanan makalelerinin yanı sıra tarih, ticaret, askerî, hukuk, dinî ilimler, şiir, hikâye, roman gibi çok farklı alanlarda ve türlerde eserler kaleme almış, fakat özellikle biyografileriyle şöhret bulmuştur.
İbnülemin’in en önemli eseri olan Son Asır Türk Şairleri, Fatin Tezkiresi’ne zeyl olarak yazılmış ve 1853’ten eserin basıldığı dönem olan 1930’a kadar yaşamış olan 574 şairin biyografisini içermektedir. Kendi ifadesiyle üç yüz sene önce yaşayan şairler hakkında teferruatlı bilgiler mevcut ise de beş on sene önce yaşamış bir şair hakkında yeteri kadar bilgi bulunmadığı (İnal 1999: 3) için bu eseri kaleme almıştır. Biyografileri oluştururken çoğunlukla şairlerin kendilerinden mektup yoluyla elde ettiği birinci dereceden bilgilerden istifade etmiş, müellifler ve eserleriyle ilgili kendi yorumlarını da ifade etmekten çekinmemiştir. Ayrıca bir romancı bakış açısına ve kuvvetli bir müşahede gücüne sahip olan İbnülemin, mizah kudreti ile eserine özel bir renk katmış, daha yakın olduğu şairleri daha kudretli, bir kısmını ise genel özellikleri ile ele almıştır.
Diğer önemli biyografik eseri de Son Sadrazamlar’dır. Eserinde yer verdiği bilgileri fotoğraf ve belgelerle desteklemesi bir yana eserin en önemli özelliği insanları ve hadiseleri çok yakından adeta dibinden görmekten gelen bir perspektif değişikliliği hissettiren bir üslupla yazılmış olmasıdır (Tanpınar 2015: 422). Kendisi de sadrazamların hepsini yakından tanıdığını, pek çoğunun hizmetinde bulunduğunu, önemli bir kısmının aile hayatına kadar yakınlaştığını ifade etmiş (Gürlek 2018: 293); son devir sadrazamlarıyla ilgili başka kaynaklarda bulunamayacak ve başkası tarafından bilinemeyecek teferruatlı bilgiler derlemiştir.
Kişisel zevk ve merakı arasında olan hat sanatı çerçevesinde de Son Hattatlar adlı bir biyografik eser oluşturmuş, benzer değer ve tarzda kaleme aldığı Hoş Sada‘da ise son dönem Türk musikişinaslarının biyografilerini kaleme almıştır.
Şeyhülislam Yahya, Hersekli Arif Hikmet ve Leskofçalı Galip’in divanlarını, bazı eksiklikler olmasına rağmen, tenkitli metin neşri yöntemiyle neşretmiş; şairlerle ilgili hatalı bilgileri düzeltmiş, geniş biyografileri de ekleyerek yayımlamıştır.
Kendisi de şair olan İbnülemin, şiirlerinin bir kısmını Mevzun Sözler adıyla bir araya getirmişse de bastıramamıştır. Fakat nazire geleneği çerçevesinde oluşturduğu, bir tek şiire yazılan on dokuz nazireyi derleyerek yayımladığı Gülzar-ı Nezair (Gür 2018: 125), şiir adına farklı bir örnek olarak nitelendirilebilir.
Bütün bu eserlerinin yanı sıra hikâye ve roman türünde de eserler kaleme almış; İslam dini ve medeniyeti, onun yüceliği ve önemli şahsiyetleri çerçevesinde pek çok ilmî çalışma yayımlamıştır.
Basın Hayatına Giriş. İlk Yazıları – İlk Eserleri
İbnülemin, erken yaşlarından itibaren şiire başlamış olmakla beraber basında imzasının görünmesi bu yoldan olmadı. Onun yazı ve basın hayatına girişi gazetedeki yazıları iledir. İlk basılı yazısı “Ömr-i Beşer” adlı uzunca bir makaledir (Tarîk, nr. 2129, 7 Receb 1307 / 27 Şubat 1890). Bu ilk yazıyı aynı gazetede “Ticaret ve Erbâb-ı Ticâret” ve “Hulâsa-i Zirâat” adındaki hacimli makaleleri takip etti. Yazıları Tarîk gazetesiyle sınırlı kalmayıp devrin muteber diğer basın organlarında da yer bulmakta gecikmedi. Basın dünyasına girişinin sekizinci ayında artık devrin en önde gelen gazetesi Tercümân-ı Hakîkat’te idi
1. Hulâsa-i Zirâat (İstanbul 1307). İlkin makale olarak yayımlandıktan sonra aynı yıl kitap haline getirilen eserde bir ülkenin kalkınmasındaki rolü üzerinde durduğu ziraatın Türkiye’deki durumunu ele alır. Babasının Kozan mutasarrıfı iken Çukurova’da numune çiftliği kurarak bir pilot bölge olmak üzere uyguladığı fennî usullerle nasıl verimli neticeler elde edildiğini açıklar.
2. Ravzatü’l-Kemâl (İstanbul 1308). Çok genç yaşta olmasına rağmen Doğu ve İslâmî kaynaklı kültürünün zenginliğini gösteren eser deneme tarzı yazılardan meydana gelir.
3. Ahlâk (İstanbul 1308). Tercümân-ı Hakîkat ve Mürüvvet gazetelerine yazdığı makaleleri topladığı küçük hacimli bir kitaptır.
4. Eser-i Kâmil Paşa (İstanbul 1308). Kitapta, Yûsuf Kâmil Paşa’nın hal tercümesinin yanı sıra (s. 7-26) resmî bazı yazıları ile elde kalan resmî, hususi mektup ve şiirlerinden derlenmiş örnekler yer almaktadır.
5. Hulâsa-i Ticâret (İstanbul 1309). Önce “Ticaret ve Erbâb-ı Ticâret” başlığı altında uzun bir makale olarak yayımlanan bu risâlede ziraat gibi ticaretin de insanların refah ve saadetindeki yeri ve ülke kalkınmasındaki rolü meselesini işleyerek ticaretin memleketimizde ilerleme ve gelişmesi hakkındaki düşünce ve tekliflerini açıklar.
6. Menâfiu’s-savm (İstanbul 1309). Orucun fazilet ve faydalarını İslâmî ahkâma dayanarak anlatan küçük bir risâledir.
7. Feyz-i Cevâd. İbnülemin, ilk eserleriyle tarihî-biyografik çalışmalara geçiş devresi arasında yer alan, Sadrazam Ahmed Cevad Paşa’ya ithafen 1894’te kaleme aldığı, muhtevası ve kendisinin kültür birikimi bakımından ilgi çekici askerlik, savaş ve savaş tarihiyle ilgili konulara ağırlık vermiş,
Roman ve Hikâye Yazarlığı – Edebiyat Üzerine Yazıları
1. Sabîh. Târihe Müstenid Hikâye (Selânik 1316). Nâmık Kemal’in Cezmi’sini örnek alan bu roman, üstün meziyetleriyle Halife Velîd b. Abdülmelik’in gözdesi olan Sabîh’in yüksek bir vazife verilip yanına gönderildiği Horasan Valisi Kuteybe b. Müslim’in Asya içindeki fetihlerine katılarak gösterdiği büyük yararlılıklarla süren maceralarını ve ideal yolunda başına gelenleri anlatır.
2. Bir Yetimin Sergüzeşti. Romanla büyük hikâye arasındaki bu eserde, yetim bir çocuğun akrabaları tarafından ellerinden her şeyi alınarak annesiyle birlikte sefalet içinde sürüklenirken iyilik sever bir insanın onlara sahip çıkması ile nasıl mesut bir hayata kavuştukları hissî sahneler içinden çok dokunaklı bir tarzda nakledilir. Mütâlaa dergisinde 1896 Aralık sonu ile 1897 Şubat ayı arasında tefrika edilmiştir.
3. Rahşan. Devrin göz yaşı edebiyatına yeni ve çok kuvvetli bir örnek katan bu hissî roman, sadece zenginliğe değer veren bir anne ve babanın kızları Rahşan’ı sevdiğinden vazgeçirtip paralı biriyle evlenmeye zorlamalarının nasıl bir son getirdiğini çok acıklı sahneler içinden hikâye eder.
İslâm Mütefekkiri ve Ahlâkçısı
1895 yılı Aralık ayı başında Tercümân-ı Hakîkat’teki yazılarına tekrar dönen İbnülemin’in bu tarihten itibaren yazı hayatının ikinci devresi başlar. Bu devrenin ilk yazısı olarak çıkan “İslâmiyet, Mârifet” başlıklı makalesi (Tercümân-ı Hakîkat, nr. 43-5247, 22 Cemâziyelâhir 1313 / 9 Aralık 1895) ve bunu takip eden İslâm dini, medeniyeti ve ahlâkı hakkında düşüncelerini ortaya koyan diğer yazıları İbnülemin’in İslâm dininin yüceliğini, ahlâkî, medenî ve insanî değerleriyle anlatma ve savunma misyonunu üzerine almış bir yazar ve mütefekkir olarak doğuşunun habercisi oldu. Başta Tercümân-ı Hakîkat olmak üzere gazete ve dergilerde 1895’ten 1900’e kadar devam eden bu yazılarında İbnülemin’in çıkış noktası, İslâmiyet’in terakkiye mâni olduğu yolundaki görüşün bâtıllığını gözler önüne sermek, kendinden önceki dinlere nisbetle medeniyete ve insanlık âlemine ne gibi değerler kazandırmış olduğunu ortaya koymaktır.
Yerine oturmuş bir düşünce sistemiyle İslâm dini ve medeniyetine dikkat çekici bakışlar getiren bu yazılarında, İslâmiyet’in akıl ve bilgiye dayanan ve sadece ona itibar eden bir din olmak sıfatıyla kendisinin doğuşu ile gerçekliğini yitiren kendinden önceki dinler ve o zamana kadar içinde yüzdüğü bâtıllar arasından sıyrılarak insanlığa nasıl saadet ve aydınlık getirdiğini anlatıp sinesinden, “Eğer dünyada bir dine bağlanacak olsaydım tereddütsüz İslâm’ı kabul ederdim” diyen mütefekkirler de çıkarabilmiş olan hıristiyan Batı’ya ve günümüz insanına dinimizi derin gerçekleriyle öğretmenin, din ve inançları ne olursa olsun hakikati arayanlara kılavuzluk ederek yardımcı olmanın farz-ı ayın derecesinde bir vazife olduğu üzerinde durur (“Dîn-i İslâm”).
İbnülemin, Kur’ân-ı Kerîm’in mevcut tefsirlerinin şimdiki asrın ihtiyacı ile mütenasip bulunmadığını, günümüze göre bir Türkçe tefsirin meydana getirilmesine büyük bir lüzum olduğuna ehemmiyetle işaret ederek böyle bir tefsirin, Avrupalı araştırmacıların İslâm âlimleri derecesinde Kur’ân-ı Kerîm’in derinliklerine vukufları mümkün olamadığından onlara da sağlayacağı fayda dolayısıyla neticede Avrupalılar’ın geniş ölçüde istifadesini mümkün kılacağını belirtir (“İslâmiyet, Mârifet”). Bu makalesinden dolayı hakkındaki bir tebrik yazısına verdiği cevapta yazılarının gördüğü ilgi ve teşvikten aldığı cesaretle bundan böyle de kalemini bu yolda kullanacağını vaad eder.
II. Meşrutiyet devrine gelindiğinde İslâmî görüş etrafında bir müddet daha devam ettirdiği yazılarında, daha önceki düşünceleri dışında yeni bir unsur olarak İslâmiyet’in hürriyete verdiği değer meselesinin yer aldığı görülür. İbnülemin’in hürriyet kavramına İslâmî yönden yaptığı yorum, politik olmaktan çok vicdanî ve ahlâkî değerlerle adalet ve insana saygı düşüncesine dayanmaktadır. Onun bu görüşleri, devrin diğer kalem sahiplerinin politik merkezli düşüncelerinden farklı ve onlardan ileri bir seviyededir.
İslâmî konulardaki önemli yazıları ve kültürümüzün çeşitli konuları etrafında dolaşan diğer makaleleri İbnülemin’e henüz genç yaşında iken itibar ve şöhret sağlamıştı. Devrin basınında, onun kalem kudretini tasdik eden çevrelerce daha o yıllarda kendisinden “edîb-i şehîr” unvanıyla söz edilmekteydi.
Biyografi ve Tarih Yazıcılığı.
İbnülemin’in biyograf tarafını asıl ortaya koyan çalışma 1898’de yayımladığı “Meşâhîr-i Osmâniyye” makalesidir (Resimli Gazete, nr. 89, 90; 17 Receb 1316 / 2 Aralık 1898). Burada onun biyografi yazıcılığı konusunda nasıl bir mesafe almış olduğu, bu mesele etrafında zihninde olgunlaştırdığı düşüncelerin ne noktaya geldiği açıkça görülür
Müstesna birikiminin, talihin kendisine tanıdığı, herkese nasip olmaz tarihî şartların, yetiştiği zamanın bahşettiği imkânların kazandırdığı yetki dolayısıyla, içinde bulunduğu mârifet ve erdem sahibi seçkin şahsiyetlere ilgisiz, onların hayat ve eserlerine eğilmek ihtiyacını duymayan ortamda, doğrudan doğruya kendi vatanî hamiyetine havale olunmuş kabul ettiği bu işin eslâfa karşı tek sorumlu ve yükümlüsü olarak, “Muhakkak biliyorum ki ben yazmazsam kimse yazmayacak…” der (Nûrü’l-Kemâl, s. 26). Gençlik yıllarında kendilerine yetiştiği, artık mâzide kalmış o insanların hayatlarını yazmada şahsının son imkân ve fırsatları temsil ettiği, bunu yapabilecek imkânlara sahip son yetkilinin de yine kendisi olduğu inancı İbnülemin’e nihayet şu sözleri söyletecektir: “Mesleğime tamamıyla muhalif olmakla beraber bilmecburiye söylüyorum, ben de gözlerimi kaparsam gelip geçen güzîde adamlarımızı bilen kalmayacak. Ey gençler gözünüzü açınız, gelip geçmişlerinizi tanıyınız!” (Son Asır Türk Şairleri, V, 934).
1898’de “Meşâhîr-i Osmâniyye” ile açılan kapıdan biyografi dünyasına girerek bu işin yazarlığını büyük bir şevkle benimseyen İbnülemin, 1902-1903 yıllarına geldiğinde kendini büyük bir çalışma hamlesi içine atar. Karşılaştığı çetin şartlara ve engellere, önüne çıkan birçok güçlüğe rağmen azmi kırılmaksızın vicdanî ve millî bir misyon şuuru ile hiçbir maddî yardım almadan sürdürdüğü büyük çalışmanın pek çok zahmet pahasına siyaset, ilim, sanat ve edebiyat tarihimize altmış yılı aşkın bir zaman içinde kazandırdığı eserler şunlardır:
1. Hersekli Ârif Hikmet Bey. Osmanlı ülkesinin çeşitli yerlerindeki memuriyetlerinden sonra İstanbul’a yerleştiğinde dostluğunu kazanıp kendisiyle yakın temas içine girdiği şair Ârif Hikmet Bey’in, esas kısmını sağlığında yazarak ölümünden yedi ay önce kendisine gösterdiği ve kontrolünden geçirdiği hal tercümesinin, ona dair hâtıraları ve dostlarının ona dair görüşlerini belirttikleri yazıları ile çok genişletilmiş şeklidir.
2. Kâmilü’l-Kemâl. 1905 yılı yazında tamamlandığı halde yayımlanma fırsatı bulamayan bu eser, Sadrazam Yûsuf Kâmil Paşa’ya dair o zamana kadar yazılmış olan tek monografidir.
3. Nûrü’l-Kemâl. Yeni Osmanlılar’dan ve “reji komiseri” diye tanınan Yûsuf Paşazâde (Menâpirzâde) Nûri Bey’e dair, belirli kronolojik tarih ve vak‘alara dayanan biyografi tarzından çok farklı bir monografidir.
4. İzzü’l-Kemâl. Memleketimizde sayıları gittikçe azalan namus ve fazilet erbabı nâdir devlet adamlarından biri olmak sıfatıyla yazdığı, babası Mehmed Emin Paşa’nın Bâbıâli’den elli beş yıllık dostu Ferid Paşazâde Ahmed İzzeddin’in hayat ve şahsiyetini anlatan bu monografidir.
5. Kemâlü’l-İsmet (İstanbul 1328). Zamanının en salâhiyetli ve en geniş bilgili biyografi otoritesi sayılan müverrih Fındıklılı İsmet Efendi’ye dairdir.
6. Kemâlü’l-kiyâse fî keşfi’s-siyâse. Siyaset ilminin bazı konularını tarih felsefesinin bazı meseleleriyle birlikte belirli bir sisteme bağlı olmaksızın işleyen “infolio” 503 sayfalık bu eser beş ana bölümden meydana gelmiştir.
7. Kâmil Paşa’nın Sadâreti ve Konak Meselesi (İstanbul 1328). İbnülemin, Yûsuf Kâmil Paşa’nın biyografisinde onun seciyesi, devlet adamı sıfatıyla çeşitli vesilelerle gösterdiği dürüst tutum bakımından yürüttüğü tahliller vardır.
8. Kemâlü’s-Safvet. Şair Mustafa Saffet hakkında Fatîn tezkiresindeki birkaç satırlık bilgiyi çok ileriye götüren ve mevcuda yeni bilgiler ilâve eden 1 Temmuz 1913 tarihli bir araştırmadır (İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 3501).
9. Gelenbevî. XVII. asrın ünlü riyâziye ve mantık âlimi İsmâil Gelenbevî’nin biyografisidir. Gelenbevî’nin torunu Hayrullah Efendi’den nakledilen yeni bilgiler esere orijinal bir değer kazandırmaktadır
10. Şeyhülislâm Yahyâ Divanı ve Mukaddimesi (İstanbul 1334). Hiç baskısı yapılmamış olan divanın nüsha farkları ile karşılaştırılmış metnini kazandırmasının yanı sıra, Şeyhülislâm Zekeriyyâzâde Yahyâ Efendi’nin hayatı ve şahsiyeti hakkında o zamana kadar yapılmış en geniş çalışma olan altmış beş sayfalık mukaddimesi ilgi ve takdirle karşılanmıştır.
11. Hersekli Ârif Hikmet Bey Divanı ve Mukaddimesi (İstanbul 1334). Bu neşir de İbnülemin’in diğer metin neşirlerinde olduğu gibi Hersekli hakkında etraflı bir monografi ile zenginleştirilmiştir.
12. Leskofçalı Galib Bey Divanı ve Mukaddimesi (İstanbul 1335). Leskofçalı Galib’in, 1875 yılından bu yana basılmasına birkaç defa teşebbüs olunmuşsa da gerçekleştirilememiş bulunan divanının 1917’de tamamlanmış şairin biyografisiyle birlikte ilk defa yapılmış neşridir.
13. Evkāf-ı Hümâyun Nezâretinin Târihçe-i Teşkîlâtı ve Nüzzârın Terâcim-i Ahvâli (İstanbul 1335). Evkaf müessesesini çeşitli yönlerden tetkik edip buna göre eserler hazırlamakla görevlendirilmiş encümenlerden “terâcim-i ahvâl” komisyonu başkanı olarak aynı komisyondan Hüseyin Hüsâmeddin (Yasar) ile birlikte kaleme almıştır.
14. Menâkıb-ı Hünerverân (İstanbul 1926). Türk Tarih Encümeni Külliyatı içinde yayımlanmak üzere hazırlanması kendisine havale edilmiş eserin tenkitli metniyle müellifi Mustafa Âlî’nin hayat ve eserlerine dair kaleme aldığı monografiden (s. 3-133) meydana gelir.
15. Tuhfe-i Hattâtîn (İstanbul 1928). Osmanlı hattatları üzerine yazılmış teliflerin bu sahada en mufassal ve en mükemmeli olan eserdir. İbnülemin’in bu kitabı Türkiye’de eski harflerle basılmış son kitaptır.
16. Türklerin, Arap Harflerini Tanzim ve İhya Etmek Suretile İlme ve Medeniyete Hizmetleri (İstanbul 1932). Arap harfli yazının doğuşu ve gelişmesini, içinden çıkan yazı çeşitlerini, bunların Türkler’in elinde nasıl yüksek sanat seviyesine eriştiğini, hat sanatının çeşitli Türk ülkelerinde Türk hükümdarları tarafından nasıl himaye ve teşvik gördüğününü anlatır.
17. Son Asır Türk Şairleri (İstanbul 1930-1942). Fatîn tezkiresine zeyil olmakla beraber başlangıcı bazı hal tercümelerinde bu çerçeveyi geriye doğru aşarak 1800’lü yıllara ve daha da öncesine çıkan, son sınırı ise 1941’e kadar gelen bir zaman içindeki şair mevcudunu içine alır. Bugüne kadar benzeri toplu şair biyografileri arasında en hacimli çalışma olma özelliğini taşır. 2352 sayfa hacmindeki eser 566 şairin hal tercümesini bir araya getirmektedir.
18. Osmanlı Devrinde Son Sadrıazamlar (İstanbul 1940-1953). Otuz yedi sadrazamın hal tercümesiyle birlikte son bir asırlık siyasî tarihimizin panoramasını da veren 2192 sayfalık bu büyük eser
19. Son Hattatlar (İstanbul 1955). Osmanlı hattatları hakkında en zengin biyografi kaynağı olan Tuhfe-i Hattâtîn’in sonrası getirilmediği için, onun telif tarihi 1760’tan 1953’e kadar olan süre içinde gelmiş geçmiş hattatların hal tercümelerini içerir
20. Hoş Sadâ. Son Asır Türk Musikişinasları (İstanbul 1958). Elli yıl boyunca konağında ihya ettiği mûsiki geceleriyle klasik Türk mûsikisini içinden ve en üst seviyesinde yaşayan İbnülemin, hayatına mâna veren bu sanatın yetiştirdiği seçkin simaların da biyografilerini araştırmayı kendine mesele edinerek kaynaktan yoksun, mevcut olanlarına bile artık erişilemez olmuş bu işi de üstlenmiştir.
Tarihî Şahsiyeti
İlmi ve eserleriyle büyük bir çalışmanın sahibi olmaktan başka İbnülemin’in tarihî hüviyeti bakımından belirtilmesi gereken birçok yönü daha bulunmaktadır. Onun başkalarına benzemez müstesna portresi bunların hatırlanması ile çok daha belirginleşecektir. Konağındaki mûsiki meclisleri, en nâdide ve müellif hattı tek nüsha yazmalar saklayan kütüphanesi, geçmiş asırlar Türk güzel sanatlarından bir tarih barındıran müzelik koleksiyon ve eşyaları, giyiminde ve muaşeretinde güne teslim olmamış Tanzimat efendisini, bütün bir mâzi görgü ve terbiyesini devam ettiren güngörmüş bir Bâbıâli emektarını temsil eden, her şeyin değiştiği, kökünden kopup uzaklaştığı bir çağ içinde kendi başına bir dünya olarak kalmış bir şahsiyettir. Çocukluğunda içine girdiği büyüklerin meclislerinden kazanılmış bir gelenekle konağında elli yılı aşkın bir süre devam ettirdiği meclislerinde tarihe intikal etmekte olan bir kültürün, edebiyattan tasavvufa, hattan mûsikiye, siyasî geçmişimize mal olmuş sima ve vak‘alara kadar her türlü bahsin konuşulduğu son sohbetlere, klasik Türk mûsikisinin ayakta kalışına yüksek seviyede bir barınak olarak hizmet eden, unutulmaz fasıllara şahit olan konağında, ilim ve sanat çevresinden seçkin simaların her hafta uzun geceler etrafında buluştuğu son ocak olmuş bir İbnülemin Türk kültür tarihinde yerini almış bulunmaktadır.
Kaynak
1.İslam Ansiklopedisi, müellif Ömer Faruk Akün
2.Ahmet Yesevi Üniversitesi, İsimler Sözlüğü, Yazar: Lokman Taşkesenlioğlu