İktisat Teorisinin Gelişimi ve Değişen İktisat Eğitimi

Ersin DAVULCU[1]

GİRİŞ

Bu çalışmanın amacı iktisadın doğuşundan başlayarak, teorisinin gelişmesini ve değişen iktisat eğitimini açıklamaktır. İktisat teorisinin gelişimini inceleyip, eğitimine değinmek ve eğitimine yöneltilen eleştirileri saptamaktır.

Bu bağlamda ilk olarak iktisat teorisi ve teorisinin gelişimi açıklanmıştır. Eğitim özelinde iktisat başlığı altında önce Osmanlı’daki iktisat eğitimi, sonra Türkiye’de ilk zamanlarda verilen iktisat eğitimi anlatılmıştır. Verilen eğitimlerin aktarılmasından sonra gelişen ve genişleyen iktisat eğitimin Osmanlı’dan başlayarak günümüze kadar süregelen geleneksel yöntemlerine yöneltilen eleştiriler ele alınmıştır. 

 

GELİŞMELER DOĞRULTUSUNDA İKTİSAT TEORİSİ

1.1. TEORİNİN TANIMI

Bilimde teori veya kuram belirlenmiş bir olgunun sürekli olarak gözlem ve deneyler temel alınarak yapılan bir açıklamasıdır. (Wikizeroo, 2018: 1). Genişletecek olursak teori herhangi bir vakayı, olayı ve bazen de duyularla algılanabilen her şeyi açıklamak için kullanılan, kimi zaman somut, kimi zamanda soyut sonuçlar çıkarabilen bir düşünce sistemidir. Aslında teori kelimesinin kökü Antik Yunan’a dayanmaktadır. Ancak günümüzde hemen hemen herkes tarafından aralarında küçük farklar bulunan bazı kavramlarla  (varsayım, hipotez) sık sık karıştırılmaktadır. Örneğin hipotez teori ile aynı anlama sahip değildir. Teori kendi başına, bir gözlem, olay ya da vaka için açıklanabilir bir çerçeve sağlar. Bu teoriyi sağlayacak ya da doğrulayacak varsayımlar, hipotezler tarafından desteklenir. Aslında hipotez, olgu ve yasalar teoriyi desteklemektedir. Çünkü olgu gözlem ve hesaplama yöntemiyle doğruluğu defalarca kabul edilmiş bir bilgidir. Dünya üzerindeki bir cismin ağırlığının, herhangi bir gezegendeki ağırlığından farkı olması olguya örnek olarak verilebilir. Bu ağırlık karşılaştırılmaların doğruluğu gözlem ve hesaplama yöntemiyle açıklanmıştır.

1.2. İKTİSAT TEORİSİ VE GELİŞİMİ

İktisat nedir sorusuyla başlayacak olursak;  önce kelime anlamına bakmamız gerekir.  Kelimenin anlamı; ekonomi ya da tasarruftur. İktisat aslında Arapça kökenli bir kelimedir. Özellikle Türkiye de halen iktisat olarak kullanılmaktadır. Son dönemlerdeki küreselleşme sonucunda Türkiye’de de ekonomi olarak kullanılmaya başlanmıştır.  Ekonomi aynı zamanda bir bilim dalının da adıdır. Evrendeki canlıların büyük bir bölümünü oluşturan insanın yaşamsal faaliyetlerini gerçekleştirebilmek ya da yaşam standartlarını iyileştirebilmek için bazı ihtiyaçları ve istekleri vardır. İş bu ihtiyaçlar sınırsızdır. Hal böyle olunca insan sınırsız ihtiyaçlarını bir şekilde karşılayabilmek için bazı kaynak ya da nesnelere de ihtiyaç duymaktadır. İhtiyaç duyulan her ne ise elbette ki sınırlıdır. İşte ihtiyaçların ve isteklerin sınırsız olması, ihtiyaç duyulanın ise sınırlı olması iktisadın ortaya çıkma nedeni tam olarak olmasa da açıklayabilmektedir. Diğer bir ifadeyle; sınırsız ihtiyaçlarla, sınırlı ihtiyaçları uyarlama ya da tamamlama işidir denilebilir. Biraz daha tanımı genişletecek olursak; sınırlı olan mevcut kaynakları kullanarak yeterlilik derecesinde üretim yapmak, yeterlilik şartının sağlanmasından sonra üretime devam edip üretim sonucunda oluşan fazlalığın ticaretini, üretilenlerin dağıtımını ve bölüşümünü inceleyen bir bilim dalıdır denilebilir. İktisat analitiktir. İktisat bir yandan da insan davranışlarını inceler, ama ekonomik boyutu ile daha çok ilgilenir.  

İnsanların geçmiş dönemlerde göçebe de olsa bir arada ya da topluluklar halinde bir yaşam sürdüklerini biliyoruz. Zamanla iktisatta bu toplulukların ya da toplumların; nasıl zenginleşeceği ve yaşam koşulların nasıl iyileşeceği gibi sorulara da cevap aramıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak iktisat bilimi ya da teorisi, ekonominin yapısı da denilebilir topluluklar tarihi ile yakından ilişkilidir. Yukarıda yaptığımız tanımlar ne kadar geniş ve kapsamlı olsa da tam olarak doğru değildir. Her ne kadar açıklansa da, iktisadın herkesçe kabul görmüş bir tanımı bulunmamaktadır.  İktisat kimine göre bir bilim, kimine göre de tam olarak bilim kategorisine giremez. Tam olarak hangi kategoride yer alacağına karar verilemeyen iktisadın tanımı da karmaşıktır. Bu tanım yoksunluğu sorunu sadece iktisada özgü bir sorun değil, iktisadın da içinde olduğu sosyal bilimlerin genel bir sorunudur. Sosyoloji, psikoloji ve iktisat gibi sosyal bilimleri oluşturan bilimlerin tanımı tam olarak yapılamamaktadır. Yapılabilen tanımların en meşhuru ise Jacoh Viner’e aittir. Viner’e göre iktisat iktisatçıların yaptığı şeydir (Bronfenbrenner. 1996’dan aktaran Demir, 2019: 42 ).Viner tarafından bu tanımlama bazı iktisat yöntem bilimcilerine göre oldukça basit ve anlaşılır, bazılarına göre ise oldukça karmaşıktır. Bu ve buna benzer yapılan tanımlar, tanımlamayı yapan kişinin iktisadı ne olarak gördüğü ile doğrudan bağlantılıdır. İktisadı amaç olarak görenler amaçları doğrultusunda, alan olarak görenler ise kapsadığı genellemeler doğrultusunda tanımlamışlardır. Ekonomistler bazı zamanlarda genel kabul görmüş iktisadi teorilerde bile anlaşmazlığa düşüyorlarsa tanım konusunda bir mutabakat sağlanması söz konusu değildir. Her ne kadar tanım konusunda ve bilim olup olmama konusunda bir uzlaşma sağlanamasa da, genellikle pozitif iktisadi konularda uzlaşırlar. Pozitif iktisat ekonomik olaylarla ilgili bilimsel tahminleri içermektedir. Yani pozitif iktisat belirli bir değer yargısından bağımsız ‘ne sorusuna’ cevap arar, normatif iktisat ise değer yargılarına yer vererek ‘ne olması’ gerektiği ile ilgilenir. (Çolak, 2017: 43). Bilimsel ispatlar ya da herkesin kabul ettiği ifadeler normatif iktisatta bulunmaz. Pozitif iktisat ise; bilimsel bir ispat ile çözüme kavuşturabilir. Anlaşılır, açıklanabilir ve ön deyilerde bulunabilir. Pozitif iktisat, iktisat içindeki geçerli kanunları belirmeye çalışırken, normatif iktisat; iktisadi düzenin nasıl olmasına dair fikirler üretir. Pozitif iktisat, normatif iktisat ayrımı, iktisat teorisinin en temel ve tutarlı bir ayrımıdır. ‘Ne’ sorusuna cevap verdiği, bilimsel tahminleri içerdiği ve ifadeleri bir ispat ile çözüme kavuşturabildiği için pozitif iktisat ekonomistler tarafından daha çok benimsenmektedir.

İktisat incelediği konu bakımından da mikro iktisat ve makro iktisat olarak ikiye ayrılır. Daha sonra ise bu alanlar kendi aralarında farklı konulara ya da ders alanlarına bölünmektedir. Mikro iktisat Yunanca küçük anlamına gelir. Genel olarak mevcut durumu incelerken; piyasa, üretim, tüketici, birey, firma gibi küçük birimlerin kararlarıyla ilgilenir. Yani bir yapbozun parçalarıyla ilgilenmektedir. Bunlara ek olarak, bireysel kararlar, fiyatların nasıl belirlendiği, kaynak dağılımı gibi konularla da ilgilenir. Makro iktisat ise büyük kelimesinden türemiş bir kelimedir. Toplamlar iktisadı da denilebilir. Ekonominin mevcut durumunu inceler. Ancak genel olarak toplulaştırılmış davranışlar ile ilgileri bilgileri sunar. Toplam istihdam, işsizlik, milli gelir, para ve bankacılık gibi konularda makro iktisadın temelinin oluşturur.

EĞİTİM ÖZELİNDE İKTİSAT

2.1. İKTİSADIN BÖLÜM OLARAK SEÇİMİ

Belirleyici bazı sınavlar sonucunda tercih olarak ‘iktisat’ bölümünü seçen çoğu öğrenci, iktisadı sadece alan olarak bilmektedir. Ortaöğretim yıllarının son zamanlarında, farklı üniversitelerin farklı bölümlerinde okuyan ya da mezun olan kişilerin davet edilmesi üzerine meslek tanıtım günlerini yapılır. Üzülerek söylüyorum ki, gelen bu konuşmacıların neredeyse %3 iktisatçıdır. Öncelikle iktisadın bilim olarak ve alan olarak tam anlaşılamamasının temelinde bu yatıyor olabilir. Çünkü özellikle ülkemizde iktisatçılara ve iktisat mezunlarına gereken önem verilmemektedir. Yurtdışına baktığımız zaman önem verilen meslekler arasında iktisatçılar çoğu zaman ikinci sırayı almaktadır. İsteyerek ya da bilerek bu bölümü seçenlerin oranı %20-25 arası dalgalanmaktadır. 

Öğrencilerin büyük bir çoğunluğu, üniversiteye başladığı zaman hatta ve hatta mezun olduktan sonra bile kariyer planlamasından yoksundur. Yani seçtikleri bölümden mezun olduktan sonra ne yapmak istediklerini bilmemektedir. Aslında önce öğrenciler tercih süreçlerinde ne yapmak istediklerine karar vererek bölüm seçimi yapmalıdır.  Bu karar süreci de bizi iki ayrıma götürür; meslek olarak iktisat ve alan olarak iktisat. İktisat eğitiminde kaynaklanan sorunların bir bölümü de bunların birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Bence iktisat eğitiminden beklenti; eğitim sonucunda neyi istediğimize göre şekillenebilir. Bu şekillenme doğrultusunda, üniversiteler iktisat eğitimi için bazı güncellemeler yapmalıdır. Meslek olarak iktisat ve alan olarak iktisat bu yazının konusu değildir. O yüzden bunun ayrımını burada yapmıyoruz. 

2.2. İKTİSAT EĞİTİMİ

 2.2.1. Osmanlı’da İktisat Eğitimi

Osmanlı’da okutulan iktisat eğitimi, günümüz iktisat eğitimden oldukça farklıdır. Çünkü o dönemde iktisadi türden bilgileri içeren dersleri öğrenebilmemiz için medrese de verilen derslere bakmamız gerekiyor. İktisadi türden bilgiler o dönemde, felsefe dersleri ile iç içe geçmiş durumdadır. O yüzden felsefe dersleri de iktisadi olguların bulunabileceği ilim sahalarıdır. Böyle bir durumda da, iktisat politikalarının varlığından söz etmek mümkün değildir. Osmanlı karşılaştığı ekonomik sorunları geleneksel yöntemlerle (tağşiş) çözmeye çalışmıştır. Bunun sonucunda da Batı iktisat teorileri ve politikalarının büyük ölçüde etki alanının dışında kalmıştır. Medrese programlarında ağırlıklı olarak fıkıh, siyaset, ahlak, tefsir gibi daha çok İslam kültürünü yansıtan dersler yer alıyordu. Bu okutulan derslerde aslında Osmanlı iktisat düşüncesini barındırmaktaydı. Genel olarak iktisat konularının, Osmanlı ilim geleneğinde ahlaki ilimler içinde eridiği söylenebilir. Bu da Osmanlı mütefekkirlerinin iktisadi konularla ilgilendiklerini açık bir şekilde gösterir.

2.2.2. Türkiye’de İktisat Eğitimi  

Osmanlı’dan arta kalan dış borçlar ve bazı ağır sorumluluklar sonucunda özellikle iktisadi alanlarda eğitim verecek olan üniversitelerin açılması Cumhuriyet’in kuruluş yıllarından sonraki yıllara kalmıştır. Türkiye bu şartlar altında yeri üniversiteler kurmak yerine, mevcut üniversiteleri yenileme yoluna gitmiştir. Bu yöneliş sadece iktisat için değil, diğer bölümler içinde geçerlidir. Üniversiteleri yenilemenin yanında bölümleri ve müfredatları yenilemek için uğraşmış ve yenilemiştir. Bu yenilemeye İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi örnek olarak verilebilir (1937). İktisat fakültesinin İstanbul’da yenilenmesinden sonra, gelişmeler ve yenilemeler Ankara’ya doğru evrilmiştir. Başkent Ankara’da gelişmiş ülkelerden gelen önemli isimlerin oluşturduğu yeni bir kadro oluşumuna gidilmiştir.  Hatta şuan da iktisat eğitimine katkılarını konuştuğumuz ve öğrendiğimiz kıymetli öğretim üyelerin isimleri, oluşturulan yeni kadronun içerisinde yer almıştır. Dönemin notları hatta ders kitapları bu öğretim üyeleri aracılığıyla Türkiye’ye gelmiştir. Bunun sonucunda ise Türkiye’de, Anglosakson dünyasına paralel olarak ana akım kuramlarına dayanan öğretim programları uygulanmıştır. Mikro iktisat ve makro iktisat derslerinin ilk olarak Türkiye’de verilmesi ise bu döneme rastlar. Bu gelişmeler doğrultusunda Dünya’da gerçekleşen ekonomik olaylar ve yenilikler anında olmasa da gecikmeli olarak üniversitelerdeki öğrenim gören öğrencilere aktarılmıştır. Aktarılma süreci daha da hızlanarak devem etmiştir ve küreselleşmenin etkisiyle giderek hız kazanmıştır, günümüzde bu aktarım devam etmektedir. 1960’lı yıllar ve sonrasında Türkiye’de iktisat öğretimi ve yazını gelişme göstermiştir. Bu yıllarda özellikle o zamanın önde gelen bazı dergilerde iktisat ile ilgili yazılar yer almaya başlamıştır. Yer alan yazıların neredeyse tamamı iktisat eğitimden ziyade iktisat eğitiminin sorunlarını konu edinmiştir. İktisat eğitiminin nasıl olmasında öte, küreselleşen dünyadaki iktisat eğitimlerinin Türkiye’ye aktarılmasında ortaya çıkan başlıca sorunlara da değinilmiştir. Devlet Planla Teşkilatı’nın kurulması da ekonomiyi tanıma ve tanımlama yönünde üniversite öğrencilerine ve üniversite eğitimlerine ışık tutmuştur. Son zamanlarda ise birçok önemli üniversiteler, yurtdışındaki üniversitelerle ortak müfredatlar hazırlayıp Türkiye’de eğitim vermektedir. Bu ortaklaşa eğitimi alan öğrenciler ise hem Türkiye’de hem de yurt dışında çokta iyi konumlarda iş bulabilmektedir. Bunları dışında ise diğer üniversitelerin tamamında geleneksel yöntemlerle iktisat dersleri verilmektedir.

2.3. DEĞİŞEN İKTİSAT EĞİTİMİ VE ELEŞTİLER

Osmanlı dönemi iktisat eğitimi ile Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki iktisat eğitimini karşılaştırdığımız zaman köklü değişikler olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Osmanlı döneminde iktisat eğitimi bazı bilimlerle içe içe geçmiş durumdaydı. Sadece iktisat eğitimi veren kurumlar yoktu. Cumhuriyet’in kurulmasında sonra ise, yapılan bazı değişmeler ve düzenlemeler doğrultusunda özellikle iktisat eğitimi veren kurumlar oluşturulmuştur. Osmanlı döneminde küreselleşmenin az olması hatta küreselleşme kavramının bile ortaya çıkmamış olması sonucunda Anglosakson ülkelerde verilen iktisat eğitimlerinden faydalanılamamıştır. Bundan dolayı Osmanlı ile Türkiye’deki iktisat eğitimi farklılık gösterir. O dönemlerde kurulan fakülteler, getirilen öğretim üyeleri sonucuna önemli değişikler sağlanmış ve bazı ilklere imza atılmıştır. O dönemlerden, günümüze gelene kadar da iktisat eğitimin de ne yazık ki köklü değişiklikler sağlanamamıştır. Yapılan değişiklikler dersin adı, konusu ve içeriğinin değiştirilmesi ile sınırlı kalmıştır.

İktisat ve iktisat eğitimine yapılan eleştirilere baktığımızda; ilk eleştirilerin, iktisat bilim mi yoksa alan mı olduğu ile alakalı olduğu göze çarpmaktadır. Burada daha çok, iktisat eğitimi ile ilgili eleştirilere değineceğiz. Okuduğumuz kitaplar ve bazı araştırmalar neticesinde hemen hemen herkes kendince bir eleştiri yapmıştır. Yapılan bu eleştirilerin tamamında ilk ve temel sorun olarak Neoklasik iktisadın, iktisat eğitiminde tekel konumda olmasıdır. Neoklasik iktisat, yaşamın içindeki toplumsal gerçekliklerden kendini soyutlayarak bambaşka bir gerçeklik yaratmıştır. Neoklasik iktisadın egemenliği neredeyse bir asırdı devam etmektedir. Öncelikli eleştiriler ideolojik kısmında yoğunlaşmaktadır. Burada da göze ilk çarpan şey bireyselliktir. Bireysel rasyonellik birey ve toplumun refah kaynağıdır. Neoklasik iktisatta zamanla emek zaman kavramının yerini fayda kavramı almıştır.  Neoklasik teorilerde kapitalist sistemin gerçekleri veri olarak alınır ve iktisadın görev alanı mevcut sosyoekonomik yapı ile sınırlandırılmaktadır. Diğer bir eleştiri konusu ile iktisadın matematik ile iç içe geçmiş olmasıdır ve bu eleştiri taraflar arasında farklılık yaratır. İktisadı bilim olarak görenler matematik ile içli dışlı olmasını savunurken, iktisadı alan olarak görenler matematiğin araç olmaktan ziyade amaç olmasını savunurlar. İktisatta kullanılan ağır matematik formülleri ve hesaplamaları gündelik hayatla bağdaşmamaktadır. Sınavlar için ezberlenen formüllerin büyük bir çoğunluğu sınav sonrasında akılda kalmamaktadır. Eğer gündelik hayat ile bağdaşlaştırılabilen formüller olsa eğitimin bitmesinden sonra yıllarca akılda kalabilir. Matematik kullanımı iktisat dilinin ağır olmasını ortaya çıkarmaktadır. Ağır olan bu iktisat dili kamuoyuna aktarıldığında çoğu bilgi kamuoyu tarafından anlaşılmaz ve akılda kalıcı olmaz. Yaşamda ve çevrede görülen olguların büyük bir kısmının iktisatla bağlantı kurulamaması başka bir eleştirinin konusudur. İktisadın da tüm bu sorunlarının ötesinde kendi içinde içerik ve yöntem sorunu vardır. İçerik konusunda tam uzlaşama sağlanamamaktadır. Bundan dolayı da iktisat eğitimi ve verilen derslerin içerikleri küçük olsa kurumdan kuruma farklılık gösterir.  İktisadın tam ve kesin olarak anlaşılabilmesi için daha ilk yıllarda iktisat tarihi derslerinin öğrencilere anlaşılır bir şekilde aktarılması gerekir. İktisat eğitiminin sürekli ve sürdürülebilir bir şekilde devam etmesi için tarih temelinin sağlam bir şekilde yapılması oldukça önemlidir. İktisadın içindeki kurumların gerçek yaşamda karşılığının olması da iktisat eğitiminin havada kalmasının bir diğer sonucudur (tam rekabet piyasası). Öğrenci grubunun değişik olması, anlayış farklılıklarının ortaya çıkmasına neden olur. Öğreticinin de mükemmelliği burada ortaya çıkar, Neoklasik iktisadı hâkim olarak anlatan bir öğreticin; öğrencileri mezun olduklarında Neoklasik iktisattan başka iktisat alanının olduğunu bilmeden mezun olur. Oysaki Neoklasik iktisat, iktisat içindeki okulların sadece birinin adıdır. İktisat eğitiminde soru ve sorunlar üzerine yoğunlaşamama problemi başka bir eleştirinin konusudur. Geleneksel yöntemlerle verilen eğitimde yıllardan beri süre gelen basmakalıp ifadelerde dersler anlatılmaktadır. Bundan dolayı iktisat eğitimi ile gündelik sorunlar üzerine düşünmeyen öğrenci pasif konumda kalmaktadır. Gündelik sorular ve bu sorulara yönelik eleştiri ve cevaplar doğrultusunda öğrenci aktif konuma getirilmelidir.

SONUÇ 

Bu araştırmalar ve tartışılan konular neticesinde iktisat hala genel olarak kabul edilmese de bir sosyal bilimidir. Kendi başına bir bilim olması elbette ki iktisada katkı sağlayacaktır, ama bilim olmaması iktisada bir şey kaybettirmez diye düşünüyorum. Çünkü iktisat günümüzde gereken önemi görmese de, biz iktisatçılar için önemli bir konumdadır. Bizler iktisadın her şeyden önce bir ahlak bilimi olduğu düşüncesindeyiz. İktisat sadece bir alan değil yaşamın bir parçasıdır. Her ne kadar yöntem olarak ve eğitim olarak eleştirilere maruz kalsa da, yine de güçlüdür. Yapılan eleştirilerin elbette ki önemi büyüktür ama bazı eleştirilere cevaplar aranabilir. Özellikle ülkemizdeki iktisat eğitimi gözden geçirilmelidir. Geleneksel yöntemlerin dışına çıkılmalı, küreselleşen ekonomi sayesinde dünyadaki gelişmeler takip edilmelidir. Öğrencilerin istihdam alanları genişletilmelidir.  Öğretim ve öğrenim ilişkisinde tek bir öğretiyi anlatmaktan ziyade öğrencilerin merak edilmesi sağlanabilir. İktisat artık sorular, çözümler ve çözüm önerileri odaklı anlatılmaktadır. Öğrencilerin eğitimdeki rolü arttırılmalı, farklı yerlerde iktisadi olguları gözlemleyebilme fırsatı sunulmalıdır. 

 

KAYNAKÇA 

Altınöz, U. (2014). Egemen Neoklasik İktisada Eleştirisel Yaklaşım; Post Otistik İktisat ve 2008 Küresel Krizinin Post Otistik Analizi. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi. 7(29): 14-22.

Çelik, T. (2016). Lisans Seviyesinde İktisat Eğitiminde Temel Sorunlar ve Çözüm Önerileri. Kırklareli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi.8(14): 25-40.

Çımaz, A. Daşkıran, F. (2014). İktisat, Türkiye’deki Eğitimi ve İktisadi Yenilik. İktisadi Yenilik Dergisi. 1(2): 1-15.

Çolak, Ö. (2007). Bir Sosyal Bilim Olarak İktisat ve İktisatta Yöntem. İktisada Giriş (ss. 22-45). Ankara: Gazi kitabevi

Çüzçü, İ. (2014). İktisat Eğitiminin Temel Sorunları ve Çözüm Önerileri: Adıyaman Üniversitesi Üzerine Bir Uygulama. Electronic Journal of Vocational Colleges. 48(1): 110-122.

Demir, Ö. (2019). İktisat Metodolojisi. Bursa: Sentez Yayıncılık.

Erol, B. (2016). Ana Akım ( Ortodoks-Neoklasik ) İktisat Öğretisi Eleştirisi; Heteredoks Yaklaşım İhtiyacı. Akademik Araştırmalar ve Çalışmalar Dergisi. 8(14): 25-40.

Şahin, H. (2016).Osmanlı Medreselerinde İktisat Eğitimi.  Mustafa Kemal Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 9(20): 93-102.

Nakiboğlu, A. (2017). İktisat Bölümünde Okuyan Öğrencilerin İktisat Bölümünü Seçme Nedenleri Ve Beklentilerinin İncelenmesi. Ömer Halisdemir Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi.10(2): 1-10.

 (28.02.2018).Wikizeroo.https//www.wikizeroo.org./index.php?q=aHROcHM6Lyg0ci5tLndpa21wZWRpYS5vcmcvd21raS9UZW9yaQ, (16.11.2019).

 

 

[1]  Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İktisat Anabilim Dalı İktisat Teorisi

Yazar
Ersin DAVULCU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen