Askar AKIMHANOV
Nur-Mubarak Üniversitesi Doktora Öğrencisi
Türkiye Türkçesine Çeviren
Yard. Doç. Dr. Rysbek ALİMOV
İmam Ebu Mansur el-Mâturîdî Sünnî İslam teojolisinin temelini oluşturan önemli ve eşsiz alimlerden biridir. Kelam ilminin önderine dönüşen imam Mâturîdî Sünnî İslam teolojisinin ilmî, metodolojik açıdan temelini atmakla birlikte (İslam) dinini onun esaslarıyla uyuşmayan yabancı inanç ve yanlış formülasyonlardan temizleme yolunda istisnaî çaba harcamış eşsiz bir alimdir. Bu açıdan ele alındığında kendisi İslam inancıyla şuuruna büyük etki etmiştir. İslam dışı dinî–felsefî akımlarla İslam’ın kendi içerisindeki gelenekçi Sünnî temayyüllere karşı gelen bir takım dinî-siyasî akımlara karşı durmuştur. Böylece, imam Mâturîdî Kuran ile sünnet temelli Sünnî inancının temiz halinde korunmasına ve bu şekilde gelecek nesillere ulaşmasına ciddî katkılar sağlamış ve “Peygamber mirasçısı” şeklinde yüce bir lakaba nail olmuş ve yenilikçi ülema arasında layık olduğu yeri edinmiştir.
Ebu Mansur el-Mâturîdî İslam düşünce tarihinde meydana gelen çeşitli dinî görüşler arasında “rasyonel dinî görüşü” ve onun temelinde oluşturulan “niyet yöntemi”ni destekleyen önde gelen yenicilalimlerden biri olmuştur. Aslında, dinî rasyonalizme dayalı “niyet yöntemi”nin temelini oluşturan her ne kadar Ebu Hanife idiyse de, onu epistomolojik, teolojik ve felsefî açıdan tesis eden ve sistemleştiren imam Mâturîdî idi. O kendisinin “nakil” ve “akl”ı temel alan ilimi aracılığıyla kendi döneminde meydana gelen çok sayıda dinî meseleleri çözüme kavuşturabilmiştir. Sınırlı hayatı boyunca eğitim yanı sıra Kuran tefsiri konusunda “KitabuTevilet”, kelam konusunda “Kitabü’t-Tevhid” gibi her biri kendi alanında yeniciliğiyle öne çıkan eserler yazmıştır. Sonuçta, onun ilmi temelinde onun ismiyle anılan ve kendi ilmî metodolojisiolan Sünnî bir inanç ekolü oluşmuştur. Bu ekol “Hanefî-Mâturîdî” adıyla evvela Maveraünnehr ve Horasan’dan başlayıp Orta Asya’nın diğer bölgeleriyle birlikte Rusya, Kafkasya, Doğu Türkistan, Türkiye, Hindistan, Pakistan, Malezya, Endonezya ve diğer Müslüman diyarlarına kadar geniş bir şekilde yayılmış ve günümüzde dünya Müslümanlarının hemen hemen yarısını kapsayacak şekilde büyük bir ekole dönüşmüştür.
Bununla birlikte, geçmişte bir kısmı belli, diğer bir kısmı da belirsiz olan nedenlerden dolayı imam Mâturîdî’nin hem kendisi, hem ilmi imam Eş‘arî, imamTahavî, imam Gazalî ve İbn-i Teymiye gibi alimlerle mukayese edildiğinde hak ettiği ölçüde araştırılmadığı ortaya çıkmaktadır. İşte, bu yüzden de, günümüzde Mâturîdî ilminin çeşitli yönlerden incelenmesi bütün Müslüman ümmeti, onun içerisinde dinî görüşü ve mevzii yönüyle en başından beri “Hanefî-Mâturîdî” ilmi temelinde oluşan Kazak milleti için de mühim olduğu kadar elzem bir meseledir. Aslında, bu görev devletimizin geleceğini tehdit eden türlü türlü ithal dinî akımlara karşı koymak ve milletimizin ruhanî bağışıklığını sağlamlaştırmanın yegane yoludur dersek fazla şey söylemiş olmayız.
Kimliği ve Nisbesi
İmam Mâturîdî’nin tam adı Ebu Mansur Muhammed ibn-i Muhammed ibn-i Mahmud el-Mâturîdî es-Semerkandî şeklindedir. Mâturîdî’nin kulağına ezan okunarak verilen ismi Muhammed’dir, lakabı ise Ebu Mansur’dur. Bu lakabın ona din yolunda verdiği değerli emeğine karşılık verildiği rivayet edilir. İslam medeniyetinde adet olduğu üzere alimlerin çoğu doğduğu yere veya mensup olduğu kabileye göre nisbeyle anılırlar. Bu sebepten dolayı, Ebu Mansur da doğduğu yere göre Mâturîdînisbesiyle anılmıştır. Onun doğduğu köy Semerkand şehrine bağlı küçük bir yerleşim birimi olduğu için ayrıca es-Semerkandî adını da almıştır. Alimler imam Mâturîdî’ye izzet göstermiş ve onu çok sayıda diğer lakapla da anmıştır. Bunlar: İmamü’l-Huda “Doğru yol imamı”, İmamü’l-Mütekellimin “Kelam ilmi alimlerinin imamı”, Musahhihuakaidü’l-Müslimin “Müslümanların kaidelerinin müsahhihi”, Reyisuehli’s-sunna “Ehl-i Sünnet reisi”, Reisumeşayhi’s-Semerkand “Semerkandüleması reisi”, Alemü’l-Huda “Doğru yol bayraktarı”, zahid, şeyh, şeyhü’l-imam vs. İşte, imam Mâturîdîye verilen bu saygın lakaplara bakarak, onun Ortaçağ Maveraünnehr Hanefî üleması, özellikle Cüzcanî ekolün mensupları arasında büyük itibar sahibi değerli alim olduğunu görebiliriz. Buna rağmen, kendisi daha çok Ebu Mansur el-Mâturîdî veya Ebu Mansur el-Mâturîdî es-Semerkandî adıyla bilinir.
Hayatı, Kökeni ve Evlatları
İmam MâturîdîMaveraünnehr’in merkezi, bugünkü Özbekistan Cumhuriyeti’ne bağlı Semerkand şehrinin batısında bulunan Maturid (veya Maturit) köyünde doğmuştur. Zamanının alimleri arasında büyük otorite sahibi olmasına rağmen, doğum tarihiyle ilgili kesin bilgiye sahip değiliz. Bazı tarihçiler imam Mâturîdî’ninüstadları Muhammed ibn-i Mukatil er-Razi (öl. 248/862) ve Nusayribn-i Yahya el-Belhî’nin (öl. 268/881) ölüm tarihlerine göre, onun takriben H. III. yüzyılın ilk yarısında, daha net bir ifadeyle H. 230-240/844-854 yılları arasında doğmuş olabileceğini tahmin etmektedirler.
Ölüm tarihiyle ilgili olarak ise, Ebu Mu’in en-Nesefî’nin belirttiğine göre imam Mâturîdî H. 324/935’te vefat eden Ebu el-Hasan el-Eşgarî’den birkaç sene sonra ölmüştür. Araştırmacıların büyük bir kısmı onun H. 333/944’te Semerkand’da vefat ettiği konusunda hemfikirdir. Eğer durum böyleyse, imam Mâturîdî yaklaşık 230-240/ 844-854 tarihleri arasında doğmuş ve 333/944 tarihinde de vefat etmiş anlamına gelmektedir ki bu da onun yaklaşık 100 sene yaşadığına işaret eder. Bununla birlikte, onun Semerkand’daÇakardize mezarlığında defnedildiği de malumdur.
İmam Mâturîdî sayılı hayatı boyunca ilimle uğraşmış, pek çok eser yazmış, çok sayıda talebe yetiştirmiş eşsiz alim idi. Bunun bir kanıtı olarak, uzun yıllar boyunca Semerkand şehrinin kadısı vazifesini yürüten Hakim es-Semerkandî imam Mâturîdî’nin mezar kitabesine “Bu (merhum) hayatının tamamını ilme bağışlamış ve bütün gücünü ilmin genişçe yayılması için harcamıştır. Bu mezar din yolunda yazdığı eserlerle övgüler alan, örnek hayatının meyvesini derleyen bir şahsiyete aittir” diye kayıt bıraktırmıştır.
İmam Mâturîdî’nin kökenine gelince, büyüklüğüne rağmen, tarihî belgelerde onun babası ve dedesi dışındaki atalarının isimleri kayıtlı değildir. Buna rağmen, es-Semganî, ez-Zebidî ve el-Bayadî gibi alimler kendi eserlerinde onun atalarının sahabe olduğuna dair bilgiler öne sürerek, kendisine ayrıca el-Ensarî diye bir lakap da vermişlerdir. Daha açık söylemek gerekirse, mezkur alimler onun meşhur Medineli sahabe Ebu EyyüpHalidibn-i Zeydü’l-Ensarî’nin torunlarından olduğunu belirtmişlerdir. Bu görüşü Tevilatü ehli sunna’yı inceleyip yayımlayan MecdiBesellum da desteklemektedir. Mezkur alimlerin bu konuda dayandığı bilgi İmam Mâturîdî’nin Kitabu’t-Tevhid adlı eserinin elyazmanühasının bir sahifesinde onun ilk atasının ünlü sahabe Ebu EyyüpHalidibn-i Zeyd el-Ensarî olduğunu gösteren bir kayıttır. Ancak, bu kaydın kime ait olduğu bilinmemektedir. Üstelik ez-Zebidî’nin kendisi de el-Ensarîlakabının İmam Mâturîdî’ye “Sünnî inancın İslam’daki diğer ekollerden daha üstün gelmesine sebep olduğu için” takılmış olduğunu da bildirmektedir. Sözü edilen alimlerin bu konudaki diğer bir dayanağı da Mâturîdî’nin kızından olan torunu Şeyh Kadı imam Hasan el-Mâturîdî (öl. 450/1058) ile torununun oğlu Kadı Ebu el-Hasan Ali ibn-i Hasan el-Mâturîdî’nin (öl. 511/1117)doğrudan Ebu Eyyüp el-Ensarî’nin soyundan geldiği bilgisidir. Bununla ilgili olarak, araştırmacılar soylu Arapların kendi aralarında kız alıp verdiği eski bir geleneğin var olduğuna işaret ederek, imam Mâturîdî’nin de büyük ihtimalle bu geleneğe sadık kaldığını ve kızını kendisi gibi meşhur sahabe soyundan gelen soylu biriyle evlendirmiş olabileceğini düşünmektedirler. Ancak araştırmacıların bir kısmı bu görüşü desteklememektediri. Bunlardan biri olan Ahmet Ak’ın dediğine göre, hem kendi eserlerinde, hem de diğer tarihî kaynaklarda imam Mâturîdî’nin Arap kökenli olduğunu kanıtlayacak bir bilgi mevcut değildir. Eğer kendisi, mezkur alimlerin de ifade ettiği gibi, sahabe Ebu Eyyüp el-Ensarî soyundan geliyor olsaydı, şecerelerde onun soyu zorunlu olarak muhakkak mezkur sahabeye kadar zikredilirdi, zira Arapların şecere geleneği kuvvetlidir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, tarihî kaynaklarda imam Mâturîdî’nin babası ve dedesi dışındaki atalarının isimleri zikredilmez. Bu yüzden yukarıda söylenenler, Mâturîdî’ninkökeninin Arap olduğunu kesin olarak kanıtlamaz. Bununla birlikte imam Mâturîdî’nin Fars kökenli olduğuna dair görüşler araştırmacıların büyük bir kısmı tarafından destek bulamamıştır. Mâturîdî’nin Arap veya Fars kökenli olduğunu reddeden araştırmacılar onun özellikle Kitabü’t-tevhid adlı Arapça yazılmış eserinin dilinin ağır olduğu ve eserdeki bazı cümlelerinin yapısının büyük ölçüde Türkçenin cümle yapısına benzediği ve alimin büyüdüğü coğrafyada meskun ahalinin ağırlıklı olarak Türkler olduğu ve onun yolunu takip edenlerin büyük bir kısmının Türk olduğu gerçeğinden hareketle, onun Türk soylu olduğunu ileri sürerler.
Tarihî kaynaklarda imam Mâturîdî’nin ataları gibi, onun evlatları hakkında bilgiler de çok azdır. Araştırmacıların dediğine göre, onun oğlu olmamıştır. Ona verilmiş olan Ebu Mansur (Mansur’un babası) lakabı ise, o zamanlar gelenek olduğu üzere oğlu olmamış birine Mansur isimli oğlu olsun dileğiyle verilmiş olmalıdır. Bununla birlikte belgelerde ondan türeyenler olarak yukarıda da zikrettiğimiz torunları Şeyh Kadı imam Hasan el-Mâturîdî(öl. 450/1058) ve Kadı Ebu el-Hasan Ali ibn-i el-Mâturîdî’nin (öl. 511/1117)isimleri geçmektedir.
Tarihî kaynaklarda imam Mâturîdî’nin hayatıyla ilgili bilgiler de çok sınırlıdır. Onun hakkında çok kısa bilgiler içeren bazı eserleri bir kenara koyarsak, büyük alimlerin hayatı hakkında malumat içeren et-Tefsir ve’l-Mufessirun ve Tabakatü’l-Mufessirun gibi hem hacimli, hem değerli eserlerde ondan hiç bahsedilmez. Kaynaklarda onun kişiliğinin gelişimi, hayattayken sahip olduğu otorite, yaptığı resmî görevler hakkında bilgi yok denecek kadar azdır. Bu yüzden, onun hakkında bilgi içeren kaynaklarda onun hocaları ve talebeleri ve onlara ilişkin övgü özleri dışında pek bir şey yoktur. Araştırmacılar imam Mâturîdî’nin hayatı ve bilimdeki yeri hakkında esasında onun eserlerindeki görüşlerinden, ulaştığı sonuçlardan, hoca ve talebelerinden, onun hakkında bilgi içeren bazı alimlerin sözlerinden, onun hakkında söylenen bazı istiareli hikayelerden ve dönemi ve onun zamanındaki toplumdan hareketle bir şeyler söyleyebilmektedirler.
İmam Mâturîdî’nin hayatı ve eserleri hakkında ilk yazı kaleme alan alimler Ebu el-Yusr el-Pazdavî (421/1027-493/1099) ve Ebu Mu’in en-Nesefî (öl. 508/1115) olmuşlardır. En-Nesefî yazdığı “Tabsitartu’l-EdillediUsulu’d-din” adlı eserinde Semerkandekölünün ortaya çıkışını kaleme alır ve imam Mâturîdî hakkında biraz bilgi verir. Doğrusu, bu eser Mâturîdîlik akidesinin Kitabu’t-tevhid’den sonra gelen önemli başvuru kaynağı durumundadır. Ebu el-Yusr el-Pazdavî de kaleme aldığı Usulü’d-din adlı eserinde imam Mâturîdî hakkında bilgi vermektedir. Ancak alim çalışmasında İmam Mâturîdî’nin hayatından ziyade ilmî mevki ve başarıları üzerinde durmuştur. Mezkur iki alimden sonra Mâturîdî hakkında bilgi veren başka alimler de olmuştur. Bunlar: İbn-i Ebu el-Vefa (öl. 775/1373), İbn-i Kutlu Buga (öl. 879/1474), Kemalpaşazade (öl. 940/1533), Taşköprüzade (öl. 968/1560), Hacı Halife (öl. 879/1657), Kemaleddin el-Bayadî (öl. 1078/1687), es-Said el-Murtaza ez-Zebidi (öl. 1205/1791) ve Muhammed Abdü’l-Hay el-Leknevî (öl. 1304/1886). Ancak bu yazarların Mâturîdî hakkında bilgilerin tamamı Tabsitartü’l-Edille’den iktibas edilmiştir.
Mâturîdî’nin Sahip Olduğu İlmî Mevki
İslamiyet’te iki büyük Sünnî teoloji ekolünün temelini atan iki alimden biri Ebu Mansur el-Mâturîdî ise, diğeri de Ebu Hasan el-Eş‘arî’dir. Bu iki alimin ismiyle anılan iki ekol XI. yüzyıldan itibaren Sünnî teolojisinde liderliğe ulaşmıştır. Bununla birlikte, İslam tarihinde İmam Mâturîdî’yekıyasla imam Eş‘arî çok daha bilinen bir isimdir. Üstelik ilmî görüşü ve düşünceleri, özellikle, Malikî ve Şafiî mezhebi mensubu Müslümanlar arasında çok yaygındır. Tarihî kaynaklar da imam Eş‘arî ve Eş‘arîlik ekolü hakkında çok fazla malumat içerir. Araştırmacıların görüşüne göre, durumun böyle olmasına imam Mâturîdî’nin o zamanki İslam halifeliğinin merkezi olan Bağdat’tan uzak bir coğrafyada yaşamış, ruhanî üstadı Ebu Hanife’nin gölgesinde kalmış olması yanısıra köken itibariyle Arap olmayışı, ilmî görüşleriyle metodolojisinin muhafazakar hadisçilerle fakihlerden ziyade mu‘tazilitlere daha yakın oluşu, iktidara karşı mesafeli duruşu, o zamanki iktidarların daha çok Eş‘arîalimlerini desteklemesi gibi etkenler sebep vermiştir. Üstelik, o zamanki Hanefî alimlerininEş‘arîliğin alternatifi olarak Mâturîdîlik yerine, gölgeleyebileceği endişesiyle Hanefîliğe meyil etmiş olması da söz konusudur. Buna ilaveten, imam Eş‘arî’nin ilmî görüşleri ile metodolojisini benimsemiş, onun sistemini daha da geliştiren ve geniş kitlelere yayan el-Bakillenî, el-Cüveynî, el-Gazalî, er-Razî gibi meşhur alimler de Eş‘arîliğin gelişmesinde fevkalade rol oynamışlardır. Oysa Mâturîdî’nin yolunu takip eden alimler arasında bu denli saygınlığa sahip alimler azdı. Eş‘arîlik Ortaçağlarda “Nizamiye” medreselerinde okutulmuş, halk arasında da sürekli telkin edilmiş ve özellikle Şafiî ve Malikî mezhepleri arasında yayılmış olması, buna karşın Mâturîdîliğin yalnızca Hanefîler arasında okutulmuş ve yayılmış olması ilkinin diğerine kıyasla daha fazla yaygınlaşmasını sağlayan diğer etkenlerden birkaçıdır.
Maveraünnehr Sünnî teoloji ekolünün önderi Ebu Mansur el-Mâturîdî’nin eşsiz bir alim olarak yetişmesinde Ebu Hanife’nin ilmî mirasının rolü büyüktür. Ebu Hanife’nin ilmî görüşleri ve metodolojisiMaveraünnehr bölgesinde onun talebeleri sayesinde yayılmıştır. Bununla birlikte onun talebeleri arasında Maveraünnehr’e komşu Horasan ve Türkistan kökenli olanlar da vardı. İşte onların büyük emekleri sayesinde mezkur bölgede Ebu Hanife’nin akide ve fıkıh ilmine ilişkin görüşlerine dayalı Hanefî mezhebi yaygın hale gelmiştir. Böylece, Ebu Hanife’nin ilmî mirası nesilden nesile aktarılarak imam Mâturîdî’ye kadar ulaştı.
İmam Mâturîdî’nin ilmî yolu ve hocaları
Tarihî kaynaklarda imam Mâturîdî’nin ilmî yolu hakkında bilgi fazla olmasa da, bize kadar ulaşmış olan belgelere baktığımızda, onun hem hevesli, hem de kabiliyetli talebe olduğu, hem de büyük alimlerden ders aldığına şahit oluruz. Alim temel eğitimini Semerkand’daki Darü’l-Cüzcaniye” diye bilinen Hanefîlere ait ilim yuvasında tamamlamıştır.
Mâturîdî Hanefî mezhebinin dördüncü, hatta üçüncü nesil alimlerinden biridir. Kendisi Ebu Hanife’nin halefi Muhammed eş-Şeybanî’nin kendisinden talim almıştır. El-Mâturîdî ayrıca Ebu Süleyman el-Cüzcanî’nin talebeleri Ebu BekrAhmedibn-i İshak el-Cüzcanî, Nusayribn-i Yahya el-Belhî ve Nişapur kadısı Ebu Bekr Muhammed ibn-i Ahmedibn-i Reca el-Cüzcanî gibi ailmlerden de ders almışsa da esas eğitimini yaklaşık yirmili yaşlarında hocaları Ebu Bekir Ahmed el-Cüzcanî ve o zamanki Darü’l-Cüzcaniyemedresesinin yöneticisi Ebu Nasr el-İyadî’den tamamlamıştır. Daha sonraları hocası Ebu Nasr el-İyadî’nin yerine geçmiş ve Darü’l-Cüzcaniye’de yöneticilik yapmıştır. Ebu Mu’in en-Nesefî eserinde şöyle der: “Şeyh Ebu Nasr el-İyadî talebesi Ebu Mansur el-Mâturîdî gelmeden derslerine başlamaz idi. Onu gördüğünde ise hayranlıkla “Rabbim istediğini yaratır ve seçer” derdi.” Bununla bilrikte, sözü edilen eserde Mâturîdî hakkında çağdaşları ve sonraki nesle mensup ailmler de güzel sözler sarfetmişlerdir: “Mâturîdî millete dini doğru anlamanın yolunu gösteren önde gelen imamlardan biriydi. O Kuran tefsirinde dindeki tartışmalı zor meseleleri çözüme kavuşturur, İslam dinini çeşitli rivayet ve söylentilerden temizlemiş, ayrıca helal haram konuları dahil çok sayıda şeriî hükümleri açıklığa kavuşturmuştur.”
Kaynaklarda Mâturîdî’nin eğitim amacıyla Semerkand dışında çıkıp çıkmadığı, hac vazifesini yerine getirip getirmediği, ailm olarak resmi makam ve mevkilere sahip olup olmadığı hakkında herhangi bir bilgeye rastlanmaz. Buna rağmen, o zaman Nişapur, Rey ve Belh şehirlerinin Semerkand’ın ilmî merkezlerine önemli etkileri olduğunu, ayrıca Mâturîdî’nin hocalarını bazılarının bu şehirlerden geldiğini dikkate alırsak, alimin söz konusu bölgeleri ziyaret ettiği pek muhtemeldir. İmam Mâturîdî’nin eserleri titiz bir şekilde ele alındığında onun yalnızca kendi hocalarından aldığı eğitimle sınırlı kalmadığını, diğer dinler, çeşitli felsefî ve dinî akımlar hakkında, ayrıca diğer mezhep temsilcilerini okuduğunu, onların ilmî metolodojisini öğrendiğini görürüz.
Mâturîdî’nin tarihî Yunan felsefesi, özellikle de Aristo’nun eserlerini okuduğu, onun ilmî metodolojisini benimsediği yazdığı eserlerin içeriğinden açıkça hissedilmektedir.
Araştırmacılar Mâturîdî’nin eserlerini Semerkand’da yazdığını söylerler. Bununla birlikte, kendisi Bağdat, Basra, Kufa, Şam, Horasan ve Buhara gibi siyasî ve medenî rolü büyük merkezlerin ilmî görüşleri ve yaklaşımını titiz bir şekilde takip ederek, oralardaki ilmî yenilikler, alimlerle çeşitli dinî gruplar arasında tartışmalar hakkında haberdar oluyordu. Bunlar onun Kitabü’t-tevhid ve Teviletü ehli sunna” adlı eserlerinde akide, kelam meseleri konusunda Kaderiye, Murciye, Cebriye, Hariciye ve Batıniye gibi çeşitli akımların görüş ve tutumlarına ilişkin yaptığı eleştirilerden açıkça takip edilebilir.
Bununla birlikte imam Mâturîdî kendi döneminde İslam aleminde siyasî ve toplumsal etkisi büyük olan Mu‘tazile ve Şii mezheplerine mensup alimlerle ilmî konularda münakaşaya girişmiş ve onların pek çok görüşünü naklî ve aklî bakış açısından eleştirmiş ve yanlış olduğunu ifade etmiştir. İşte bu tür verimli tartışmalar sayesinde yazmış olduğu akide ve kelam ilmine ilişkin eserleri aracılığıyla ilim merkezlerinde ünlenmiş ve Maveraünnehr bölgesi alimlerinin önderi haline gelmiştir.
Talebeleri
Tarihî kaynaklarda imam Mâturîdînin hocaları gibi talebeleri hakkında da bilgi sınırlıdır. Bize malum olan talebeleri ise şunlardır: Ebu’l-Kasım İshak ibn-i Muhammed ibn-i İsmail ibn-i İbrahim ibn-i Zeydü’l-Kadı el-Hakim es-Semerkandî (öl. 340/951), Ebu el-Hasan Ali ibn-i Said er-Rustufanî (öl. 345/956), Ebu Ahmedibn-i Ebu NasrAhmedibn-i Abbas el-İyadî ce Ebu Muhammed Abdü’l-Kerim ibn-i Musa ibn-i İsa el-Fakih el-Pazdavî (öl. 390/1000). Mezkur talebeler arasında yalnızca Ebu’l-Kasım es-Semerkandî’ninKitabuSevedü’l-A‘zam adlı eseriyle akide meselelerini konu eden ismi meçhul başka bir eseri yayımlanmıştır. Bununla birlikte imam Mâturîdî’den doğrudan talim almamış olmasına rağmen, onun eserleri aracılığıyla kendisine üstad olarak bakan çok sayıda alim de vardır ki onlar da Mâturîdîlik ilminin gelişmesine ve yayılmasına en az alimin ilk talebeleri kadar büyük emek vermişlerdir. Bunlar: Ebu Mu’in en-Nesefî, Ebu Hafs Ömer en-Nesefî, Ebu’l-Bereketü’n-Nesefî, Ebu İshak es-Saffar el-Buharî, Ubeydullah el-Buharî, Ebu el-Yusr el-Pazdavî, Nureddin es-Sabunî, Oşîvve Kazak topraklarında doğmuş olan Hüsameddin es-Sıġnakî, İtkanî ve Kerderî vd.
Eserleri
İmam Mâturîdîkendinden sonra kelam, mezhepler tarihi, tefsir, kıraat ilmi, fıkıh ve fıkıh metodolojisi konularında birçok önemli eser bırakmıştır. Tarihî kaynakardaMâturîdî’ye isnat edilen toplam on dört eserden söz edilir. Onların dışında onun kalemine ait olup olmadığı kesinlik kazanmamış daha sekiz eser vardır. Ne yazık ki, onun eserlerinin büyük bir kısmı istila, taşınma, tabii afetler vd. sebepler yüzünden günümüze ulaşamamıştır. Onun kaybolmuş eserleri esasında Mu’tazile, Hariciye, Rafiziye ve Şii Karmatîer gibi dinî-felsefî ve dinî-siyasî akımları sahip olduğu düşünce ve tutumları sebebiyle eleştiren eserleriyle fıkıh ve fıkıh metodolojisiyle ilgili kaleme almış çalışmalarıdır.
Bize ulaşmış eserlerine değinmek gerekirse, bunlar tek nüsha halindeki Kitabü’t-Tevhid ve yaklaşık kırk nühsası olan Teviletü’l-Kuran adlı diğer bir çalışmasıdır. Bununla birlikte aslında bu iki eser onun en önemli ve en orijinal yapıtlarıdır.
- Kitabü’t-Tevhid onun kelam ilmine ilişkin görüşlerinin bir araya getirildiği eser olduğu için Mâturîdîlik ekolünün ana kitabı kabul edilir. Bununla birlikte aynı eser Mu’tazilelikten itibaren çeşitli dinî-felsefî ve dinî-siyasî mezhepler ve akımların tutum ve yaklaşımları hakkında bilgi veren en eski birincil kaynak durumundadır. Söz konusu eserin tek nüshası Cambridge Üniversitesi kütüphanesinde 3651 demirbaş numarasıyla muhafaza edilmektedir. Eser FethullahHuleyf tarafından hacimli bir tanıtmaylar 1970’te Beyrut’ta yayımlanmıştır. Eserin offser baskısı ayrıca 1979’da İstanbul’da, ardından 1982’de tekrar Beyrut ve İskenderiye’de yayımlanmıştır. Eserin orijinal nüshası 2003’te Ankara’da bu kez Bekir Topaloğlu ve Muhammed Aruci tarafından düzeltmelerle birlikte basılmıştır. Bekir Topaloğlu kitabı aryıcaKitabü’t-Tevhid tercümesi başlığıyla 2002’de Ankara’da Türkçeye çevirerek yayınlamıştır.
- Teviletü’l-Kuran. Teviletü’l ehli sunna ve Teviletü’l-Mâturîdîye olarak da bilinen bu eserin orijinal ismi Kitabutevilet’tir. Kuran’ın bütün bir tefsiri olan bu eser ayrıca kelam, fıkıh, ve usulü’l-fıkh ilimlerine ilişkin önemli malumatları, kaildeleri ve ilmî hükümleri de içeren benzersiz bir çalışmadır. Bununla birlikte söz konusu eserde İslam’ın türlü mezhepleri, İslamdışı dinî ve felsefî akımlarla başka dinlere ait inanç ve tutumlar çeşitli yönlerden değerlendirilmiş ve eleştirilmiştir. Bu açıdan ele alındığında eser geçmişin farklı dinî-felsefî akımlarda görülen inanışlar, adetler ve tutumlar hakkında geniş bilgi veren öenmli bir kaynak niteliğindedir. Esasında araştırmacılar bu eserin imam Mâturîdî’nin talebelerine okuduğu derslerin kaydı olduğu görüşündedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, eserin günümüzde kırktan fazla nüshası mevcuttur. Bunlardan otuz biri Türkiye’de, altısı diğer İslam ülkelerinde, geriye kalan üçün ise farklı ülke kütüphanelerindedir. Bugüne kadar eser üzerinde İbrahim ve SeyidAvadeyn (Kahire, 1971), M. Mustafizzurrahman (Bağdat, 1983), Fatima Yusuf el-Hiyemi, MecdiBesellum ve Bekir Topaloğlu gibi araştırmacılar tarafından değerlendirilmiş ve beş ila on yedi cilt arasında değişen ciltten oluşan makaleler toplamı yayımlanmıştır. Kitabutevilet Kuran tefsiri tarihinde kendine kadarki tefsirlerden kullandığı metolojisi yönüyle ayrılan yeni bir eserdir. Ondan önceki tefsirler genellikle klasik yöntemle, yani nakil (Kuran ayetleri, hadi ve sahabe tefsirleri) temelliydiler. Kuran tefsirinin bu türü bazen de rivayet tefsiri olarak da bilinir. Oysa el-Mâturîdî’nin eserinde ise nakil’le birlikte akıl; diğer bir deyişle mantıkî değerlendirme ve tahlil yöntemine de önem verilmiştir. Bununla birlikte Kuran ayetleri semantikalık, toplumsal ve tarihî olay ve olgular açısından da tahlil edilmiş, düşünce ve tutarlılık ön planda tutulmuştur. Kuran ilminde tefsirlerin bu türüne dirayet tefsiri de denir. İşte, alimler bu eserderi Kuran ayetlerinin tefsirinde kullanılan yönteme bakarak, onu ilk dirayet tefsiri olarak kabul etmişlerdir. Araştırmacıların dediğine göre, KitabuTevhid esasında dönemin aydınları için, diğer bir deyişle ilmî-akademik düzeyde yazılmıştır, halbukiKitabuTevilet toplumun tamamına adanmış bir eserdi. Eserde kullanılan dil ve üslup söylenenleri açıkça desteklemektedir.
Mâturîdî ve Mâturîdîlik Araştırmaları
Mâturîdî ve Mâturîdîliğin günümüzde daha çok yabancı araştırmacılar tarafından ele alındığı görülür. Esasında, bunların büyük bir kısmı Türkiyeli, Batılı ve Arap ülkelerindendir.
İbn Kemal Paşa (öl. 1534) ve Akkirmanî (öl. 1174/1760) gibi Türk alimleri Osmanlı devleti döneminde Mâturîdîlik üzerinde ciddî çalışmalara başlayan ilk araştırmacılardır. Araştırmacılara göre onların Mâturîdîlik üzerine eğilmesindeki esas amaç Sünnî inançlı Türk yurdunu Şiî istilasından korumaktı. Son zamanlardaki Türk araştırmacılar Mâturîdî’yi Türk dünyasından çıkmış eşsiz alim olarak tanıtmakta ve onun hayatı ve ilmî mirası çeşitli yönlerden inceleyip, ününü bütün dünyaya yaymaya gayret etmektedirler.
Arap araştırmacılarına değinirsek, Mâturîdî ve ilmi Arap dünyasında Eş‘arîlik ve imam Tahavî akidesi kadar tanınmış değildir. Bunun başlıca sebeplerine yukarıda değinmiştik. Bununla birlikte geçmişte Nesefî akidesine şerh yazan Taftazanî’ninEş‘arîlik ve Mâturîdîlik arasında sentez yaparak bu iki ekolü birleştirmeye çabaladığı da malumdur. Ancak kendisi büyük ölçüde Mâturîdî’ninEş‘arîliğe yakın görüşlerini Eş‘arîlere, Mu‘tezilîlere yakın görüşlerine de sonunculara mal ederek, Mâturîdîliğin yayılmasına olumsuz etki etmiştir. Mısır’daki bin yıllık geçmişe sahip meşhur el-Ezher Üniversitesi’nde son zamanlarda Eş‘arîlik akidesi yanı sıra Mâturîdî ekolüne mensup Nesefîakides de okutulmaya başlanmıştır. Diğer bir deyişle Arap dünyası Mâturîdîlikle esasında Nesefî akidesi aracılığıyla haberdar dersek yanlış söylemiş olmayız. Bununla birlikte, günümüzde Selefî, diğer bir deyişler ilk Müslümanların takipçileri olarak bilinen muhafazakar tutumlu bazı gelenekçi Arap alimlerinin de Mâturîdîliği yalnızca rasyonelciliğe bağlı olmakla suçlayıp, eleştiren birkaç ilmî eserle birlikte doktora tezleri hazırladıkları da bilinmektedir. Bunlar: “MâturîdîlerinSelefî akidesine düşmanlığı; Mâturîdîlerin Allah’ın güzel isimleri ve sıfatlarıyla ilgili tutumları” başlıklı yüksek lisans tezi hazırlayan eş-Şems es-Selefî el-Afganî daha sonra bu çalışmasını kitaplaştırmıştır. Zikredebileceğimiz diğer çalışmalar: Muhammed ibn-i Abdurrahman el-Humeyus ve onun “Eş‘arîlik konulu sohbet” ve “Kullebiye’nin üvey kızı Mâturîdîler” adlı kitapları, Ahmedibn-i Avadillahibn-i Dehil el-Lehibî el-Harbî ve onun “Mâturîdîlik. Araştırma ve Değerlendirme” adlı eseri. Bununla birlikte imam Mâturîdî ve onun eserlerindeki görüşleriyle ilgilenen Arap araştırmacıları da günümüzde az değildir. Bunlar arasında özellikle Mâturîdî’NinTeviletü’l-Kuran’ını birkaç cilt halinde inceleyip yayımlayan MecdiBesellum ve Fatima el-Hiyemî gibileri anmak yerinde olacaktır. Batılı şarkiyatçılar Mâturîdîliği daha çok tarihî, bilbiyografik ve teolojik perspektiften ele alırlar. Bunlar: UlrichRudolf, Karl Brockelmann, W. Barthold, W. Modelung, Fuad Sezgin vd.
Günümüzde Kazakistan’da uzun zamandır yürütülen dinsizleştirme ve milletsizleştirme siyasetinin ardından kendi ruhanî mirasımıza geri dönme çalışmaları hız kazanmış durumdadır. Özellikle, Hanefî mezhebi ve Mâturîdî akidesinden olan Kazak halkı için bu iki alanı araştırmak için iyi bir şans doğdu. Aslında halkımız geçmişten günümüze büyük acılar yaşayp, zor zamanlar geçirmiş olmasına rağmen hala ayakta olmasının yegane sebebi bu ruhanî ilim idi. Bu yüzden ruhanî mirasımızı tekrar canlandırıp, milletimizin dünya bakışını geliştirmek günümüzün aktüel meselelerinden biridir. Bu yolda ilmî-akademik düzeyde önemli çabalar sarfetmekte olan araştırmacılarımız da yok değildir. İsim vermek gerekirse, bunlardan Prof. Dr. AşirbekMuminov Ortaçağ Semerkand’ın ilmî mektebinin geçmişini araştırmak adına tarihî el yazmalara dayanarak yeni çalışmalar hazırlamaktadır. Onunla birlikte isimler anmaya değer diğer araştırmacılar arasında Prof. Dr. A. Derbisali ve Prof. Dr. Ş. Kerim zikredilebilir. Bu araştırmacılar Hanefî-Mâturîdî ekolünün önde gelen temsilcileri Sıġnakî, Kerderî, İtkanî gibi alimlerin bıraktığı el yazmaları üzerinde çalışmaktadırlar. Genç araştırmacılar arasında “Mâturîdî akidesine göre peygamberlere iman meselesi” konulu doktora tezini savunmuş olan Dr. K. Ercan anılabilir.
Bununla birlikte devlet başkanımız N. Nazarbayev’in desteğiyle açılan Nur-Mubarek Mısır İslam Medeniyeti Üniversitesi’ndeki ilahiyatçılar Hanefî-Mâturîdî ekolü temelinde eğitim görmekte ve bu doğrultuda yüksek lisan ve doktora tezleri hazırlayp, çeşitli ilmî çalışmalara imza atmaktadırlar.
KAYNAKÇA
- Mâturîdî, Kitabü’t-Tevhid, Ankara, 2005.
- MecdiBesellüm, Tahkik Teviletehli’s-sunna, Beyrut, 2005.
- Ahmet Ak, Büyük Türk alimiMâturîdî ve Mâturîdîlik, İstanbul, 2008.
- Ebu Mugin en-Nesefî, Tabsiratu’l-edillediusuli’d-din, Şam, 1992
- Sönmez Kutlu, İmam Mâturîdî ve Mâturîdîlik, Ankara, 2012.
- Yusuf Ziya Yörükan, Akaid sisteminde gelişmeler imam-ı Azam Ebu Hanife ve imam Ebu Mansur el-Mâturîdî, İstanbul, 2006.
- Sezgin Fuad, Tarihü’t-truas el-arabî, çev. MahmudMehmiHicazî, Riyad, 1982-1988.
- Şükrü Özen, Ebu Mansur el-Mâturîdînin fıkıh usulünün yeniden inşaası”, ISAM kütüphanesi, kitap No: 95434, İstanbul, 2001.
- Şükrü Özen, Mâturîdîye mezhebinin kurucusu müfessir ve fakih, DIA, XXVIII, Ankara, 2003.
- UlrichRudolf, Al-Mâturîdî i sunnitskayateologiya v Samarkande, Almatı: Fond XXI vek, 1999.
- Tevfik İbrahim, Religioznayafilosofiyaİslama –Kalam, Kazan, 2013.
- M. Sayım Yeprem, İrade hürriyeti ve imam Mâturîdî, İstanbul, 1984.
- Ali Karataş, MâturîdîinTeviletü’l-Kuran’ında Kuran’ı Kuran’la tefsir, (Yayımlanmamış) doktora tezi, Ankara, 2010.