Halime KEÇE CİVELEK
Gençlik; üzerine birçok söz söylenmiş, tarihi emanet ve gurur mirası bırakılmış, mühim misyonlar yüklenmiş, bir enerji, hareket ve ümit bağlama potansiyelidir.
Geleceğin teminatı, bu potansiyel üzerine kuruludur.
Her nesil, hareket enerjisini doğru, tasarruflu kullanabildiği ölçüde tarihte iz bırakır ve tabi olduğu kültürü referans alarak dünyaya inanç aydınlığını yansıtır. Bu aydınlatma temelinin sağlam bir yapıda yükselişi ve milletlerin gelecek güvencesinin yegâne eylemi, eğitimdir.
Sistemini, nitelikli nesiller yetiştirmek amacıyla donatan ülkemizde 7-18 yaş aralığında ilk, orta ve lise eğitim- öğretimleri yapılmaktadır. Bu süreçte geçen yılların önemini zihinsel olarak kavrama potansiyeli açığa çıkarılamayan öğrenci, evinden daha çok vakit geçirdiği okul sıralarından bir düşünce biçimi, dünyayı algılayış şekli ve sağlam bir düşünce konumu edinemeden mezun olmaktadır.
Zihni-fikri açıdan yıllarca yoksulluk çekmiş, var oluşunun sebebinin fitilini yakamamış olan öğrencinin kişilik buhranı üniversite sıralarında başlıyor. Eleştirel düşünebilme yetisinden yoksun, idealist yaşam biçimiyle belki de hiç karşılaşmamış olan genç, doğru yanlış ayırt etmeksizin dünyada anlamlı bir varlık olabilme, toplumda yer edinebilme adına tesadüfi olarak karşılaştığı ilk ideolojinin peşine takılıp temelsiz olan ve kendi kültürel kodlarıyla uyuşmayan görüşlerin kuyusuna düşebiliyor.
Bu hazin kişilik serüveni, idealsiz öğretimin birey olma niteliği veremeyişi, dünyayı anlama ve anlamlandırma yoluna sevk etmeyişinin doğal sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Tam da bu noktada Türk eğitim sistemindeki eksiklikleri,yanlışlıkları analiz etmiş ve kendi tezini öne sürmüş olan Nurettin Topçu’nun sözlerine kulak vermek gerekir :
“Bize bir insan mektebi lazım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun, her hareketimizin ahlaki değeri olduğunu tanıtsın, hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin, her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın, vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin.”(s.46)[1]
Topçu; eğitimi zihniyeti ve kimliği inşa eden, kişide düşünme ve algılama biçimi oluşturan, karakteri şekillendiren, milli ve manevi değerleri kazandıran bir insan olma sanatı olarak görür.
Bu nedenle öğrenci, eğitimin gayesidir ancak öğrenci kendi konumunu bilmelidir. Öğrenmeye, verilen bilgiyi kültür ve terbiyeyi almaya hazır bulunmalıdır. Zira öğrenci hakikat arayışı içinde olan, isteyen, arayan ve araştıran kişidir. Topçu’ya göre o, mektepte mabette bulunduğu gibi bulunmalıdır.
Okula gidiş amacının şekilden ibaret olduğunu söyleyen Topçu, bugün talebelik artık ilim yolculuğu değil, diploma avcılığıdır, sözüyle teknikleştirilen eğitim sisteminin günümüzde de devam eden sorununu çok net bir şekilde ortaya koymuştur.
Bu mesele “ insan olma sanatı” diye tarif edilebilecek kadar kutsal iken bilginin aydınlığa sürülen bir fırça darbesi olduğunu bilmeyen, bilgide gelecek için teknik çıkar kollayan, sınav odaklı bir düşüncenin ürünü olan öğrencinin kaygıya sürükleyen duyarsızlığı ile karşılaşmamak için ne yapmak, en önemlisi nereden başlamak lazımdır.
Kalıtım ve çevre etkisiyle ortaya çıkan kişilik, bireye özgü ve biricik olsa da kişilere sosyal ve kültürel ortaklık veren, bir arada yaşama düşüncesini aşılayan, topluma aidiyet hissi uyandıran, bireyi toplumdan millet anlayışına geçiren en önemli etken eğitim; en önemli kurum okuldur. Sonuç alınamayan ya da ideal doğrultusunda insan yetiştiremeyen bir sistemden çıkan ürün yarım yamalak olacaktır ve hedefsizlik sebebiyle insanları bir arada tutan değerler, bakış açılarındaki eksiklik sebebiyle zamanla parçalanacak ve nihayetinde yok olacaktır.
Çiğlik, hamlık, işlenmemişlik ve kültürsüzlüğü çirkin ve kaba görmeyen bir anlayışla yetişen, hakikat aşkıyla tutuşmayan ve aramayan nesillerin kültür-medeniyet tasavvurundan yoksun olması ve dünyaya bir harf dahi söyleyemeyişi kaçınılmazdır.
İsteksiz öğrenci, hevessiz öğretmen, kalıplara hapsolmuş sistem, işlevsel olmayan sınıf ve okullar, istikrarsız ve sonuç alınmadan değiştirilen eğitim politikaları eğitimde bütünlüğü ve birikmişliği engelleyerek Topçu’nun yıllar evvel eleştirdiği sistem arızalarının şartlar değişse dahi öz itibariyle devam ettiğini gösteriyor.
Dışarıdan bakıldığında “İşte bu Türk eğitim sistemin yetiştirdiği insan tipidir ve geleceğin mimarı o’dur; bünyesine her türlü azmi, disiplini, yeniliği, istikrarı, sevgi, saygı ve dürüstlüğü barındırır.” yorumunun bugün yapılamaması yarın için ümitsizliğe düşme sebebidir.
Tarihin keşmekeş sayfalarından Türkleri kurtarıp huzur makamına eriştiren kuvvet, Türk-İslam devletlerinin eğitim sisteminin yetiştirdiği zamanın kültür öncüleri alperenler ile mümkün olmuştur. Bugün eğitim sistemimiz kültür öncülüğü yapamıyorsa, gelecek teminatı olarak neyi görmekteyiz?
[1]Topçu Nurettin,Türkiye’nin Maarif Davası ,İstanbul,,Dergah Yayınları,2015,s.46