Ömer AĞAÇLI
Yaratılış sonradandır. Yani “muhdes” tir.Yaratılışın amacı ve gayesi ise Allah’ın kendi bilinmekliğini dilemesidir. Yan ilk sebep, Hakk’ın zati meylidir. Ve Allah kendi zat ilmine göre insanı yaratmıştır. Önce ruhları yaratmış ve onlarla sözleşmiştir. Allah ile sözleşen ruhlar sırayla dünyaya iner. İnsan ruh halindeyken saf, kirlenmemiştir. Dünya’ya gelen ruhlar bedenlenince insan adını alır. İnsan dünya’da nimetlerle ilişkilerini artırarak doğuştaki safiyetini anmasıdır.Peygamber insanlara Allah ile yaptığı sözleşmeyi hatırlatmaktadır. Peygamberlerin asıl misyonu bu noktada ortaya çıkar.
Her Peygamber insana tekrar yaratılış gayesini ve bu gayeye göre yaşamasını, Allah ile kopan bağın yeniden bağlanmasına ilişkin yol ve yöntemi göstermiştir.
Din kavramının anlamı bağ kurmaktır. Bağ kurmak için takip edilecek yolu göstermektedir. Bu yolun ve yöntemin adı da “ şeriat” tır. ŞERAT, din kurallarıdır. Şeratın işlevi, insanı Allahâ yaklaştıran manevi yolun ismidir.
Şimdi gelelim asıl konumuz olan nefs ve ruh hallerine.
Kur’an Tin/4 ayette: “Biz insanı en güzel şekilde yarattık.”
Tin/5: “Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.”
Aşağıların aşağısı “Esfeli Safiliğin” olarak ifade edilir ki bun kavramın anlamı bize göre cehennem kelimesiyle aynı anlama gelir. Cehennem kavramı insanın dünyadaki hallerini ifade eder. Saf ruh halindeki insanın bedenlenerek dünya’ya inmesi ve artık bambaşka özellikler kazanmasıdır. İnsan dünya’ya inince “ nefs” olarak niteleniyor. Nefs maddi bir yapıda değildir. O da ruhun en kesif halidir. Nefs kavramıyla anlatılan insanın bireysel özellikler kazanması, birey olma halidir. Nefs ruhun en düşük düzeydeki halidir ve tüm kötülüklerinde kaynağıdır.
Manevi haller maddi nesneler gibi tanımlanıp anlatılamadığ için insan bunları ifade ederken hayli zorlanıyor. Ama başka çaresi de yoktur. Şu kadar ki insanın dünya’daki hayatı, bu iki ilahi şey olan “nefs” ve “ruhun” çekişerek yaşamasından ibaret olduğunu düşünüyorum. Hakikati ve hayatı anlatan Kur’an’ı da bu gözle okuyorum.
KUR’AN’IN DİLİ MÜTEŞABİHAT VE İKİLİ KAVRAMLARLA ANLATIMDIR.
39/23: “ Allah, sözlerin en güzelini, Kur’an ayetlerini birbirine benzer, ikişerli bir kitap halinde açıkladı. “
86/13: “ Bu Kur’an, hak ile batılı ayırdedici bir sözdür. “
17/41: “ Biz Kur’an’da sözü türlü biçimlerde anlattık ki, düşünüp anlasınlar diye…”
14/25: “ Allah, öğüt almaları için insanlara böyle benzetmeler yapar.”
51/49: “ Her şeyden çift çift yarattık ki, anlayasınız diye.”
13/17: “ Allah, hak olan ile batıl olanı böyle benzetmelerle anlatır.”
İkişerli kavram mesanidir. Mesani kavramı konusunda Değerli İlahiyatçı Süleyman Ateş şöyle açıklama getirmiştir. “Kur’an’ın her yönden ikili bir sistem takip ettiği açıktır. Kur’an’ın ifade biçimi karşılıklı zıtlığa dayanır. Kur’an olayları hep ikili karşıtlıkla anlatır. Herşey karşıtıyla anlatılınca daha iyi kavranır. Vahiy bu uslüp üzere indirilmiştir.” Demiştir.
Kur’an nefs ile ruhun özelliklerini açıklar. Her ikisinin de marifetlerini, eylemlerini belirtir. Ve insanı, nefsin kötü huylarından ruhun olgunluk sıfatlarına hicret etmesini ister ve bu hicretin nasıl olabileceğinin yol, yöntemlerini gösterir. Din bir anlamda nefsin kötü huylarından Allah’ın sıfatlarına dönüştür. Çünkü nefsin kötü huylarıyla Hakk’ yaklaşma mümkün değildir.
Her Peygamber’in asıl görevi insanlara bu ilahi varoluş gerçeğini kendi dönemlerinde, içinde bulunulan akıl ve idrak seviyelerine göre anlatmaktan ibarettir. Her Peygamber, insanlığın tekamül sğrecinde bir aşamadır. Her Peygamber insanlığa yeni manevi bir hamledir. Diğer bir deyişle her peygamber önceki peygamberlerin açtığı yolda yeni bir merhale, yeni ve ileri bir boyut, yeni bir yükseliş, mertebedir. Bu manevi aşamalar elbette Allah’ın insanlığa rahmet ve inayetidir. Bu manevi tekamüller Son Peygamber Hz. Muhammed ile tamamlanmış ve sona ermiştir. Artık Hz. Muhammed tevhdin zirvesinin zirvesi durumundadır. Ondan öte yol da yoktur. Hz. Muhammed ile maddi, manevi tüm ilimler tamamlanmış ve Allah’a en yakın noktaya ulaşmıştır.
Hz. Muhammed 12/108 ayette belirtildiği gibi “ YOLUM BASİRET ÜZEREDİR. BEN VE BANA UYANLARI AYNI YOLA DAVET EDİYORUM.” Diye inananları hakk’a davet etmiştir. Hz. Muhammed’in davet ettiği yola girenler de manevi yükselişle Hakk’a yaklaşmışlardır. İşte sufiler bu kimselerdir.
Şimdi burada kalem azmadan asıl sadete gelelim. Nefs ile ruhun çekişmesi İlk Peygamber Adem ile başlar. Adem kıssaı bunları anlatır. Burada bu çekişme Adem’in iki oğlu üzerindendir.
Hz. Adem’in iki oğlu, HABİL VE KABİLDİR. Habil olumlu ruhun sıfatlarını, Kabil ise nefsin kötü sıfatlarını temsil etmektedir.
5/27: “ Onlara iki Adem oğlunun haberini gerçek olarak oku. Hani her biri birer kurban sunmuşlardı.,kurban birinden kabul edilmiş ötekinden kabul edilmemişti. Kubanı kabul edilmeyen, kabul edilene :” Seni öldüreceğim” demişti. O da : “ Allah korunanlardan kabul eder.” Demişti.”
5/30: “ Nfesi ona kardeşini öldürmeye çağırdı, o da nefsine uyarak onu öldürdü, ziyana uğrayanlardan oldu.”
Kur’an’da “ KISSALAR” ile anlatılanlar, peygamberlerin hallerdiri. Her Peygamber Allah’ın ruhla desteklediği, ruhun temsilcileridir. Hepsi hakk’ı söylemişler ve insanları hakk’a davet etmişlerdir. Peygamberlerin sıfatları ruhun sıfatlarıdır. Ruhun sıfatları da Allah’ın sıfatlarıdır. Her Peygamberin karşısındaki halkın halleri ise nefsin sıfatlarının temsilleridir. KUR’AN HALLERİ TEMSİL YOLUYLA ANLATIMLARDAN İBARETTİR , DERSEK YANILMIŞ OLMAYIZ.
Kur’an nefsin hallerini yedi mertebede ortaya koyar ve her mertebenin huylarını da kendi açıklar. Kur’an ruhun hallerini de yine bu yedi mertebeye göre ortaya koyar, ancak metaforik dille…
Ruhun hallerini herkes açıklayamaz. Fakat aynı zamanda bir sufi olan Gazali bu konuya girmiş ve oldukça öz sözler söylemiş, işaret etmiştir. Gazali, ruhun hallerini yedi mertebede açıklamış ve söyle söylemiştir: “HAYVANİ RUH”, “HAYALİ RUH”, “FİKRİ RUH”, “VEHMİ RUH”, “ “İNSANİ RUH”, “AKLİ RUH”, “KUDSİ RUH” . diye. Şu kadar ki insan hangi nefs mertebesinde ise onun ruh hali de o mertebeye göre oluyor. Ruh halleri kendini akıl ve bilinç olarak gösteriyor.
İman, ruhun marifetidir. İnsan ruhen güçlendikçe manevi irtifa kazanır, Allah’a yaklaşır, ruhla bağ kurar. Yükseldikçe özüne yaklaşır, özü de Allah’tır. İnsan nefsinden kurtuldukça, onunla bağını kestikçe doğrulur, kalbi Allah’a ulaşır.
Gerçek anlamda hayat ruhun sıfatıdır. 9/9 ayette buraya işaret vardır: “NEFSİNİ ARITAN KURTULUŞA ERMİŞTİR.”
Gerek bireysel gerek toplumsal hayatın belirleyici temeli, işte nefs ile ruhun özellikleridir, ve bunların çekişmesidir. TARİHİ YAPAN NEFSİ İLE RUHUN MARİFETLERİDİR.