Kur’An 39& ayette hilaktin ( yaratılışın) özünü : “ Allah herşeyi tek bir şeyden yarattı.” Diye bildirir. İslam kültür çevrelerinde bu “ BİR ŞEYİN” ne olabileceği konusunda çok söz söylenmiştir. İslam’da sufi yolu tutanların bu konudaki görüşlerine katılıyorum. Onlar bu “ BİR ŞEYİN” , Allah’ın zatına ait nur olduğunu kabul etmişlerdir. Evet! Allah her şeyi kendinden bir şey ile sonradan yaratmıştır. Yaratılış sonradandır. Bu konuya işaret eden ayetler şunlardır: 85/13: “ Bilin ki, kainat yokken ilk olarak yaratan ve geri getirendir.”
30/8: “ Allah’ın gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak olarak ve belli süre için yarattığını düşünmüyorlar mı?”
45713: “ Göklerde ve yerde ne varsa hepsini. Kendinden sizlere amade kıldı.”
Bu ayetler bağlamında Allah, alemlerin tamamını kendinden olan nur’dan yaratmıştır. Alemlerin tamamı O’ndandır. Diğer bir deyişle Allah, kendinden alemler diye isimlendirdiği mevcutları açığa çıkarmıştır.
Varoluşlar( mevcudlar) Allah’ın isimleri, sıfatları ve fiillerinden ortaya çıkan külli bir varlık alanıdır. İbn Arabi der ki: “ Allah’tan gayri vücud sahibi, hakiki varlık yoktur. Alemlerdeki var olan her şey Allah’ın ilmindeki suretlerdir.”
Şu kadar ki Allah alemleri, alem için değil kendini eserleriyle bilinmesi amacıyla kendisi için yaratmıştır. Alemler halktır. Halkın hakikati Allah’ın onlara dair bilgisinin suretlerinden ibarettir. Sadrettin Konevi’de : “ Hak, belirginleşmede sınırlı değildir. Özü itibariyle taayyün etmez. Bu da kendinin bilinmesinin suretidir.”
Varoluş, kainat ve insan kitabı olarak iki kitaptır. Kur’an ise bu iki kitabı açıklayan Allah’ın anayasasıdır. Hakikat, mutlak olarak Kur’an’da toplanmıştır. Allah, mutlak varlık olsuğu için O’nun sözleri de mutlaktır, değişmezdir. Bu bağlamda insana düşen görev, hem kendi kitabını hem de kainat kitabını, Allah’ın kitabına göre okumakla, dünya hayatını yaşamak durumundadır. Bu bir zorunluluktur. Şimdi Allah’ın kitabına göre insan kitabını okuyalım. İnsan varlığının diğer varlıklara göre farklı özelliklere sahip olduğunu hemen söylemek mümkündür. Sadece insanın en önemli özelliği, Allah’ın insanı muhatap almasıdır.Bu nedenle insan varoluşta hiç bir mertebeyle kayıtlı değildir. İnsan dışındaki tüm diğer yaratıklar böyle değildir. Onlar yaratıldığı mertebelerin dışına çıkıp mertebe değiştiremezler. İnsanda mevcud olan donanımlar buna göre yaratılmıştır Fakat büyük alem denilen kainatta Allah’ı bilme bulma gibi işlerin en şereflisi yoktur.
İnsanlık aleminde insanların Allah katında derece derece yani mertebeler halinde bulunduğunu söyler Kur’an.
3/163: “ İnsanlar Allah katında mertebeler halindedir. Allah onların yaptıklarını görmektedir.” Böylece insanların hakk nezdinde derece derec olmalarının nedeni de onların niyet, düşünce ve fiillerine göre ortaya çıktığıdır.
Ahkaf 19: “ Her insanın yaptıklarından dolayı da derecesi vardır.” Denilmektedir.
56/3:” Allah, hem alçaltıcı hem de yükselticidir.”
70/30:” Yükselme derecelerinin sahibi Allah’tır.”
Bu ayetler bağlamında insan,kendi gücü ve imkanlarıyla manevi derecesini yükseltemez. Yani mertebeleri değiştiren Allah’tır. İnsanın amellerine Allah, dereceler ile karşılık verir. Manevi yükseliş ruh vasıtasıyla gerçekleşmektedir. Allah kendine iman, ihlas ve amellerle yönelen kuluna ruh ile karşılık verir.
40/15: “ O, dereceleri yükselten Allah, buluşma gününe karşı uyarmak için emrindeki ruhu dilediğine indirir. “
34/48: “ Allah gerçek ilmi dilediği kulun kalbine indirir. ( SEZGİ)”
Burada şunu da vurgulamak gerekecektir. Her insanın mertebesi birbirine göre farklıdır. Hiç bir insan diğeri ile aynı mertebede bulunmaz. Mertebelerin faklılığı aynı zamanda akıl ve idrakin farklı oluşu demektir. Dünya’da ne kadar insan varsa, o kadar akıl ve idrak mertebesi vardır. Bu gerçek hal de bilgi konusunda farklı boyutları gösterir. Her insan bulunduğu mertebede bir bilgiye sahip olur. Bu da insan bilgilerinin göreceli olduğu demektir. Sadece mutlak bilgi Allah’a aittir. Şu ayetler dikkat çekicidir.
67/26: “ Kesin bilgi, Allah’a aittir.”
12/76: “ Her bilgi sahibinin üzerinde başka bir bilen vardır.”
Bu ilahi varoluş tertibi nedeniyle hakikat tektir. Onu sadece Allah bilir. Fakat insan da bulunduğu mertebeden hükümler verir, bu hükümler farklıdır. Hayat böyle gelir ve geçer..