İran’da Kent-Köy Şuraları Seçimleri ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonuçlanmasına sonuçlandı. Ancak, -bence seçime katılım çok çok önemlidir- katılımın yüzde 48,8 ile 1979’daki İslam Devriminden bu yana yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin en düşük seviyesinde kalması, İran rejimi için büyük bir hayal kırıklığı oluşturmuştur. Sadece bu kadar mı? Nasıl söyleyeyim, aynı zamanda İran seçmeni için de ama öncelikle Güney Azerbaycan Türkleri demokrasiye olan inancını büyük ölçüde yitirmesine neden olmuştur. Malum, öncelikle seçimle özdeşleşen katılım heyecanı Türkiye’de oldukça yüksektir. Unutmayalım 24 Haziran 2018 tarihinde Türkiye’de yapılan Cumhurbaşkanlığı Seçimine katılım oranı yüzde 86,24 olmuştur. Bu fark gerçekten de mühimdir. İran’la aradaki fark yaklaşık yüzde 40’dır, neredeyse iki misline yaklaşan bir orandır. Arap Baharından sonra bölge halkı demokrasiye olan inancını kaybetmiş, yerini orman kanunu almıştır. Örneğin, 12 Haziran 2021 tarihinde Cezayir’de yapılan parlamento seçimlerinde katılım %30 civarında, 20 Haziran 2021 tarihinde Ermenistan’da yapılan seçimlerde katılım %49 olmuştur. Bu %49’ün %53,9’u, eski Başbakan Paşinyan’ın Sivil Sözleşme partisine oy vermiştir. Paşinyan 44 Gün süren Karabağ savaşında hezimete uğramış, ülkeyi perişan etmiş ama halk yine de onu seçmiştir. Ne diyelim. Alternatifsizlik. Maceradan uzak yaşamak isteği. Azerbaycan’ın yaklaşık 30 yıldır Ermenistan’ın işgali altındaki topraklarını 44 günlük savaşla kurtarması sonrasında, Nikol Paşinyan’ın başbakanlık görevinden istifa ettirilmesi üzerine yapılan parlamento seçiminde 26 siyasî hareket katılmıştır. Rusya yanlısı tutumu ile bilinen Robert Koçaryan’ın “Ermenistan İttifakı” Paşinyan’ı tanımayacağını ilan etmesine karşın, seçimde beklenilenin altında kalmıştır. Halkın ilginç psikolojisi değil mi? Sevgili okurlar. Toplumsal travmanın başka bir boyutu da bu olsa gerek. Paşinyan’a oy veren Ermeni seçmenler belki de Türkiye destekli petrol zengini Azerbaycan’la savaşmanın kazanımının olmayacağını düşünerek NATO’ya katılmanın getirisiyle sandığa gitmişlerdir. Çünkü seçmen Rusya korumacılığının hiçbir işe yaramadığını görmüş, eski tüfek politikacılardan sıkı sıyrılmış, yılmış, yabancılaşmış ve yeni ufuklara yönelmiştir.
Efendim, unutmayalım, “cumhuriyet katılımcı demokrasidir.” Bir ülkede katılımcılık ne kadar yüksekse, demokrasi o ölçüde pekişmiştir, demektir. Hele 2021 İran seçimlerinde başta Tebriz olmak üzere Güney Azerbaycan’da katılım oranı yüzde 25’lere kadar düşmüştür. O da iş bulmak için devlete müracaat edecek genelde genç nüfus, cüzdanlarında mühür olsun diye katılım biraz artmıştır ama yine de katılım her dört kişiden birine kadar düşmüştür. Bu arada söyleyelim, Birleşik Azerbaycan’ın başkenti Tebriz ve tüm Güney Azerbaycan İran hudutları içerisinde bir sömürge mantığı ile yönetilmekte olduğu gerçeğidir. İran’da Güney Azerbaycan Türklere bırakın uygulanan diğer baskıcı hususları, her geçen gün uygulamaya sokulan yeni baskıların farklı boyutunu da göstermektedir. Evet bu seçimlerde ‘İran Fars Rejimi’ yeni bir baskıcı yönteme de imza atmıştır. Güney Azerbaycan Türklerinin seçimlere katılmadığını bilen ‘İran Fars Rejimi’ Türkleri seçim sandığına getirebilmek amacıyla farklı bir yöntemi yürürlüğe koymuştur. Daha önceki seçimlere katılmayan Türklerin devlet dairelerinde işlerinin görülebilmesi için nüfus cüzdanında oy verdiğine dair mühürlenmesi zorunluğunu getirmiştir. Katılım eşittir, devletten hizmet, pasaporttan, çeşmeden akacak suya, evindeki, dükkanındaki aydınlatma ve ısıtmaya kadar. Seçime katılmayanlar ve nüfus cüzdanında oy verdiğine dair mühür olmayanların devlet dairelerinde işe alınmaları yasaklanarak katılımın çoğaltılması da hedeflenmiştir. Ayrıca devlet dairelerinde çalışanların da seçime katılmaları zorunlu kılınmıştır. Zannederim gelecek seçimlerde aynen Filipinler Devlet Başkanı Duterte, Covid-19 aşısı olmak istemeyen kişilere, “Sen seç, aşı ya da seni hapse attırırım”tehdidine benzer bir tedbirin seçime katılmayan Türkler için kullanılabileceği düşünülmektedir. Yani “ya seçim ya hapis”. Ama Güney Azerbaycan Türkünü durdurmak ne mümkün. ‘İran Fars Rejimi’nin bu meydan okumasına karşı Güney Azerbaycan Türkleri de zorla yapılan seçime ilginç bir şekilde karşılık vermiştir. Zorla sandık başına getirilen Azerbaycan Türkleri oy pusularına Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlhan Aliyev’i ve halen ABD’de zorunlu olarak bulunan ‘Güney Azerbaycan Millî Oyanış Harekâtı’ (GAMOH) Başkanı Dr. Çehreganlı’nın adını yazmıştır. (1) Güney Azerbaycan siyasetinde 1958 yılında Güney Azerbaycan’ın Tebriz’e yakın Çehregan kasabasında doğan GAMOH Lideri Dr. Mahmud Ali Çehreganlı çok önemlidir. Genel dilcilik ve Filoloji Doktoru Çehreganlı, Tebriz ve Tahran Üniversitelerinde öğretim üyesi ve rektör yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 1976’dan bu yana Fars Rejiminin ağır baskıcı asimilasyonuyla boğuşan Güney Azerbaycan Türkünün öz kimliğini ve geçmişini anımsayarak uyandırılmasına, yeniden dirilişine bir dava adamı olarak kendisini adamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Dil Devrimi gibi, 1990-91 Tebriz Üniversitesi’nin Edebiyat Fakültesi’nde İran tarihinde bir ilk olarak Türkçe eğitimin ders olarak öğretilmesini, bir yıl sonrasında da Tahran’ın Terbiyet-i Müderris Üniversitesi’nde Türkçenin ders olarak öğretilmesini sağlamıştır. Gerçekten de örneğin Tebriz’de bir Türk’e, Farsça ile yaklaşmak onlara hakaret mertebesindedir. Biraz daha Farsça da ısrar ederseniz, göğsüne vurarak “Men Türkem” diyerek kükrediğini, DNA moleküllerinize kadar hissedersiniz. Dr. Çehreganlı 1995-1996 İran İslami Şura Meclisi seçimlerine Tebriz’den katılarak tek başına 600.000 üzerinde oy alarak Tebrizlinin kalbinde taht kurmuştur. Ama bu durum eşyanın tabiatına aykırıdır. Tebriz’den milletvekili olma hakkı kazanmasına karşın, mazbata alarak Meclis’e girmek yerine, İran Rejimi tarafından hapse atılmıştır. Tebriz ve Tahran zindanlarında bir yıl tutukluluğu sırasında iki kere beyin kanaması geçirmiş, ardından ağır sağlık sorunları nedeniyle 5 yıl süreyle ev hapis cezasında kalmıştır. Azerbaycan Türkünün “Uluslararası Af Örgütü” ve “İnsan Hakları İzleme Örgütü” müracaatları sonucu özellikle dönemin BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın Dr. Çehreganlı’ya ciddi sağlık sorunlardan dolayı hayati tehlikelerin sorumlusunun İran Rejimi olacağı vurgulaması üzerine, durumun ciddiyetini kavrayan İran Rejimi, 2002 yılında tedavi amacıyla Avrupa’ya çıkışıma izin vermiştir. 3 aylık Avrupa seferinin ardından Bakü’ye geçmiş, 2 ay süren Kuzey Azerbaycan hasret seferinden sonra 2002 yılı yazının ilk günlerinde İstanbul’a gelmiştir. Dr. Çehreganlı, ailesinin üç yıl süren İstanbul ikameti, kendisinin ise üç seferde toplam 6 ay civarında kalışı sırasında siyasî faaliyetlerde de bulunmuştur. Bu önemle iki kardeş Türk ülkesindeki tutunma savaşımından sonra Türkiye ve Kuzey Azerbaycan’ın İran Rejimi ile yaptığı güvenlik anlaşmalarına göre Türk Dünyası liderlerine oturum izni verilmemesi nedeniyle istemeye istemeye ABD’ye gitmek zorunda kalmıştır. 2006 yılında Güney Azerbaycan Türklerinin ulusal kükreyişi sonrası iki kardeş ülkeden gerçekleşen sınır dışı ve giriş yasakları nedeniyle mecburen mülteci statüsünde ABD’ye iltica etmek zorunda kalmıştır.
İran Türklerinin milli kimlikleri doğrultusunda politize oldukları en önemli olaylardan birisi de 2006 yılında yaşanan Karikatür Krizi’dir. Danimarka Karikatür Krizi’nden birkaç ay sonra İran Karikatür Krizi’nin İran Türklerine karşı patlak vermesi oldukça dikkat çekmiştir. İran Farisi Rejimi, bir anlamda Danimarka Karikatür krizinden esinlenerek, İran Türklerinin karşı koyma refleksini ölçmeye kalkışmıştır. 12 Mayıs 2006 tarihinde İran’ın resmi haber ajansı IRNA’ya bağlı olan ‘İran’ adlı bir devlet gazetesinin çocuklara ve gençlere yönelik hazırlanan Cuma ‘İran–ı Cuma’ ekinde, “hamam böceği” karikatürü, doğrudan Türkleri hedef alan hakaretler içermiştir. İran Türklerinin tepkisini çeken karikatürde, kafası pisliğe batmış Acem bir çocuk, karşısındaki hamam böceğine hakaretler savurmakta; Türkleri ima eden hamam böceği de Türkçe olarak “Nemene(m)?” şeklinde yanıt vermektedir. Diğer bir deyişle “Sen nemene(m) işler peşindesin bilmiyorum, ama bir şeyler olursa bozuşuruz.”u ortaya koyması Türk toplumunda infiale yol açmıştır. Karikatürün yer aldığı yazının devamında ise hamam böceklerinin insan pisliğinden beslenen ve üremeleri engellenerek kökünün kurutulması gereken parazit yaratıklar olduğu ifade edilmiştir. Bu durum doğrudan Fars Şövenizminin alana yansımasıdır. Zihinlerde Türk olgusunun, yaşamına son verilmesi, bitirilmesidir. Diğer bir deyişle İran’ın resmî kurumları tarafından yayımlanan bir gazete, açık bir biçimde Türklere karşı ırkçı bir yaklaşım sergilemiştir. Bu nedenle de ağır hakarete maruz kalan İran Türkleri “Edalet Talep” mitingleriyle alanlara çıkmak zorunda kalmışlardır.
Dr. Çehreganlı gerçekten de İran Türkünün gönlündeki kahramandır. GAMOH Lideri Dr. Mahmud Ali Çehreganlı Cumhurbaşkanlığı Seçimleri oy pusulaları üzerinde “Milletin Kahramanı” olarak isimlendirilmesi bu yüzdendir. Büyük bir dava adamı olan Dr. Çehreganlı, halen ABD’de çalışmalarına devam etmektedir. (2) İran Cumhurbaşkanlığı ve Kent-Köy Şuraları Seçimleri öncesi Dr. Çehreganlı seçim uygulama rehberini de vermekten çekinmemiştir. Bu uygulama rehberi, kısaca ‘Cumhurbaşkanlığı seçimlerine alabildiğine az katılım, ancak Kent-Köy Şuraları seçimlerinde ise kendi adaylarının seçilebilmesi için azami katılım’ olarak belirlenmiştir. Kuşkusuz, cumhurbaşkanlığı seçimlerine alabildiğine az katılım, bir anlamda İran yönetiminin meşruiyetten yoksun olduğunu bütün dünya kamuoyuna gösterilmesidir. Bu uygulama büyük ölçüde tutmuştur. Gerçekten de Cumhurbaşkanlığı seçimi çeşitli vesilelerle bir anlamda boykot edilirken, Kent-Köy seçimlerinde kendilerine hizmet edecek adayların seçimine azami dikkat ve itina gösterilmiştir. Seçim kampanyası sırasında her türlü oportünist yaklaşımlar da sergilenmiştir. Farisî adaylar Güney Azerbaycan Türklerini özlerinde tamamen karşı oldukları yalanları söylemede herhangi bir beis görmemişlerdir. Ancak bu yalanlarda pek de başarılı oldukları söylenemez. Örneğin asker kökenli Acem adaylardan ‘Mohsin Riza’ Türklerin oyunu almak için “YAŞASIN AZERBAYCAN” yerine “YASAŞİN AZERBAYCAN” diyerek kendilerini komik duruma bile düşürmüşlerdir. (3) İlginçtir bu aday aynı zamanda Acemler ile yapılan seçim konuşmalarında Türkiye Cumhuriyeti’nin her alanda yapmış olduğu ilerlemeleri içlerine sindiremediğini “İranlılar, Türkiyelilerden geri kalmayı hak etmiyorlar” ifadelerinde göstermiştir. Bu nedir biliyor musunuz, sevgili okurlar? Bu 1934 yılında Türkiye’yi ziyaret eden İran Şahı Rıza Pehlevi şaşkınlığıdır. Pehlevi, Atatürk Türkiye’sinin bayındırlık, demiryolları, tarımın makineleştirilmesi karşısında büyük bir şaşkınlığa uğramış, ziyareti daha bitmeden Başbakanı vasıtasıyla İran’a ilk kalkınma sloganını göndermiştir: ‘Ez Şotor be Motor” (Deveden Motora). Ahmet Adnan Saygun’un Türk – İran mitolojilerinden yararlanarak, daha çok Firdevsi’nin şehnamesinden esinlenerek kısa bir sürede bestelediği Özsoy Operası’nın galasına gelirken, İran Şahı, ileriye fırlar, Atatürk’e yol gösterir ve şöyle der: ‘Hayır, ben erim, sense büyük komutansın.’
Şimdi de gelelim oyların yüzde 62’sini alan eski başsavcı ve Hakimler Konseyi Başkanı Sekizinci Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye. İran’da cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kazananı ‘Reisi’, 14 Aralık 1960’ta Meşhed’de doğmuştur. Hukukçu olan Reisi, 1979’daki devrimin ardından kariyerine 1981’de Kereç savcısı olarak başlamış, kısa sürede Tahran Başsavcı Vekilliği makamına atanmıştır. İbrahim Reisi, İran devrim lideri Humeyni’nin talimatıyla 1988 yılında hapisteki rejim muhaliflerinin idam kararını veren komitede yer almıştır. O dönem yaklaşık 3 bin kişinin idam edildiği öne sürüldüğünden rejim muhalifleri tarafından “ölüm komitesi” olarak adlandırılan 4 kişilik heyette yer alan Reisi, muhaliflerce “Katliam Ayetullah’ı” olarak da adlandırılmaktadır. (4)
Humeyni’nin ölümü sonrası Hamaney döneminde devlet makamlarında hızla yükseldiği gözlenen Reisi, 1989-1994 yıllarında Tahran Başsavcılığı görevinde bulundu. 1994 yılında Devlet Denetleme Kurumu Başkanlığına atanan Reisi, 10 yıl boyunca bu görevde kaldı. Reisi; son iki Başkan Hatemi ve Ruhani’den farklı olarak muhafazakâr çevreleri temsil etmektedir ve Dini Lider Hameney’nin ölümü durumunda yerine geçebileceği de konuşulmaktadır. Reisi dün ilk basın toplantısını yaparak “yeni bir İran yaratma mücadelesinden” söz etmiş ve şöyle demiştir:
“Yolsuzluklardan arınmış, kalkınmaya önem veren, halkın isteklerine saygı duyan ve uluslararası ilişkilerde İran’ın çıkarlarını sonuna kadar savunan bir yönetim oluşturulacaktır.” (5)
Bir kere en son söyleyeceğimizi en önce ifade edelim, seçilen kişi maalesef Güney Azerbaycan’da büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Adalet mekanizmasından gelen, ancak bir o kadar insan hakları ihlal suçlarını işlemiş, dinî liderin yakından desteklediği İbrahim Reisî Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Bu yöndeki ilk açıklama Beyaz Saray’dan gelmiştir. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, insan hakları ihlalleri suçlamasıyla ABD’nin yaptırım listesinde bulunan, İran’da yeni seçilen Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile ilgili “Yeni Cumhurbaşkanı, işlediği insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulacak.” ABD’nin yaptırım gücünü de ortaya koymuştur. Anımsanılacağı gibi, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ABD’nin yaptırım listesinde bulunmaktadır. Psaki, yeni seçilen İran Cumhurbaşkanı ile ilgili geleceğe yönelik New York’ta BM genel kurulunda konuşma yapmak üzere ABD’ye geldiğinde yaptırımların neler olabileceğini düşündürmüştür. Ayrıca İran ile nükleer görüşmelerin sürdüğünün ancak henüz herhangi bir anlaşmaya varılmadığının altını çizen Psaki, “İran dünya sahasında, insan hakları ya da bölgedeki ilişkileri gibi konularda dünyada iyi bir aktör değil. Biz ulusal çıkarlarımız için bir nükleer anlaşma peşindeyiz ancak bu noktayı atlamayacağız.”değerlendirmesinde bulunmuştur. (6)
İran Cumhurbaşkanlığı seçimleri neden önemlidir. İran İslam Cumhuriyeti Anayasasına göre Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanı aynen Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı gibi doğrudan halk tarafından seçilmektedir. Yalnız bir farkla. Önce 1979 İslam Devrimiyle, İran öncelikle Cumhurbaşkanlığı sistemine geçmiş, Türkiye bu sisteme ancak 2018 yılında geçebilmiştir. Arada neredeyse 40 yıl fark bulunmaktadır. Ortadoğu’da sadece iki ülke kendi Cumhurbaşkanını doğrudan halk marifetiyle seçebilmektedir. Nedense bilinmez ama, hem de dünya ve komşu ülkelerin kamuoylarında İran seçimleri o kadar ilgi çekmemiştir. İran’ın dünyevi başkenti Tahran’daki ‘Yasama, Yürütme ve Yargı’nın üzerinde bir denetim mekanizması ‘Şii İslam Şeriat Sistemi” demek olan ‘Ahund Sistemi’ ‘Kum’ kentinden yönetilmektedir. Velâyet, fıkıhta “rızası olup olmadığına bakılmaksızın bir sözün başkası hakkında geçerli ve sonuç doğurucu kılınması” (yürütme, tenfîz) demektir. Bir tür şer‘î yetki olarak nitelendirilebilen velâyet, İslâm hukukunun değişik alanlarında asıl anlam sabit kalmakla birlikte konunun mahiyetine göre bazı farklılıklar gözetilerek kullanılır. Kum kenti dinî başkent, Tahran ise dünyevi başkent konumundadır. ‘Ahund Sistemi’nin en üst makamı ‘Velayet-i Fakih’ örgütlenmesi, diğer bir deyişle “Din Şeriatı Bilginleri Kurulu” sistemin olmazsa olmazıdır. Köyden kente kadar, herhangi bir yerleşim yerinde “Kum Kenti” tarafından atanan ‘Cuma İmamı’ yasama, yürütme ve yargı sisteminin üzerinde denetim mekanizmasının başı olarak yükümlendirilmiştir. Literatürde “Din Şeriatı Bilginleri Kurulu” daha çok Batı dillerinden tercümeyle ‘Anayasayı Koruma Konseyi’ olarak da kullanılmaktadır, Konsey İran’daki diğer belli başlı Konseyler olan ‘Uzmanlar Konseyi’ ve ‘Danışma Konseyi’nden daha güçlü ve daha çok yetkiye sahip bir kurumdur. Konsey’in 12 üyesi vardır. Konsey, bir anlamda ruhban sınıfına dayalı “İslam Cumhuriyeti” gibi görüntü vermesine karşın, aynı zamanda dini ve hukuki denetimler yaptığı için üyelerin yarısı din adamı, yarısı hukukçudur. 6 üye Dini Lider tarafından ve din adamları arasından atanır, diğer 6 üye ise ve Meclis tarafından ve hukukçular arasından seçilir. İran İslam Cumhuriyeti Anayasanın 91. maddesine göre; seçilen hukukçuların Müslüman ve hukukun farklı alanlarında uzmanlaşmış olmaları gerekir. 93. maddeye göre ise; eğer ‘Anayasayı Koruma Konseyi var olmazsa, Meclis de hiçbir yasal statüye sahip olamayacağı’ bağıtlanmıştır. Konsey, Türkiye ile kıyaslandığında Yüksek Seçim Kurulu ve Anayasa Mahkemesi’nin bir çeşit birleşimi gibi görülebilir. Ancak bir farkla, reformculara karşı aşırı muhafazakarlığı temsil etmesi. İran takviminde 27 Hordad 1384 (17 Haziran 2005) tarihindeki Parlamento seçimi sırasında muhafazakâr İslamcılar parlamento denetimini neredeyse bütünüyle ele geçirmiş, aşırı muhafazakâr “Anayasayı Koruma Konseyi” tarafından binlerce reformcunun adaylığı reddedilmiştir. İslam Cumhuriyeti’nin reform karşıtı, muhafazakâr ve şahin hizipleri devletin en önemli organları üstünde tam denetim sağlamıştır. Anayasayı Koruma Konseyi’nin yüzlerce reformcu adayı yetersiz sayarak, toplamda sadece sekiz adayı kabul ettiği Haziran 2005 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de benzer bir eğilim baş göstermiştir. Anayasayı Koruma Konseyi’nin adaylığını kabul ettiği sekiz kişi arasında dört muhafazakâr (Muhsin Rezai, Ali Ardeşir Laricani, Muhammed Bagır Galibaf ve Mahmud Ahmedinejad), üç reformcu (Mustafa Moin, Mehdi Karrubi ve Muhsin Mehr Alizade) ve yönetici ruhban elitinden pragmatik Ali Ekber Haşimi Rafsancani bulunuyordu. Seçimden günler önce, (İslamcı Milis Gücü) Pasdaran’ın eski komutanlarından biri olan Mohsin Rezai adaylıktan çekilerek, meydanı rakiplerine bırakmıştır. Seçim günü, başta eski meclis sözcüsü Mehdi Karrubi olmak üzere reformcu adayların çoğu seçimlerin adil olmadığını iddia etmişlerdir. (7) Görüldüğü gibi, 1997’den bu yana cumhurbaşkanlığı seçimleri, muhafazakârlar ve merkezdeki reform yanlısı kesim arasındaki kutuplaşma üzerinden biçimlenmiştir. Yine aynı şekilde 2021 seçimlerinde de Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından reform yanlısı ve merkezdeki adayların yarışması neredeyse yasaklanmıştır. Seçimlere adaylık başvurusu yapan onlarca önemli siyasi figürden yalnızca 7’sinin başvurusu onaylanırken, bu isimlerden sadece ikisi reform yanlısı, ikisinin de düşük profilde isimlerden seçilmesine özen gösterilmiştir. Yine beklenen olmuş, seçime günler kala önemli yedi adaydan ikisi adaylıktan çekildiğini açıklamıştır. (8)
Özellikle Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin adaylar üzerinde yarattığı baskı sonucu, sadece İran Türkleri değil, rejimden sebeplenenler dışında neredeyse tüm İran seçmeni, yapılan seçimlerin özgür ve adil olmadığı yönünde yaygın bir inanış bulunmaktadır. Bu açıdan bakıldığında siyasî sistemin meşruluğu seçime katılımla doğru orantılı bir hale gelmiştir. Unutmayalım, siyasal meşruiyet son derece önemli bir parametredir, bir siyasî rejim için. Bu bakımdan son yıllarda 2017 seçimlerinden bu yana hükümet karşıtı protestolara yapılan şiddetli müdahaleler sonucu yaşanan can kayıpları, aktivistlerin tutuklanması, bazı siyasî mahkumların idam edilmesi, İran Devrim Muhafızları’nın bir Ukrayna uçağını düşürmesi ve ABD’nin yaptırımları sonucu ekonomide yaşanan kriz, vb. İran seçmeni üzerinde hiç de olumlu bir etki yaratmamıştır. İşte bu yaşananlar meşruluğunun defalarca kez sorgulanmasına neden olmuştur, olmaya da devam etmektedir.
İranlılar arasındaki geleceğe dair beklentinin neredeyse sıfır düzeylerde, bu nedenle tatminsizlik duygusunun tavan yaptığı bir dönemde seçime katılımın düşük olması İran’da yönetime yapılabilecek en büyük darbe olduğu siyasî mahfillerde yadsınamayacak bir veri olarak kabul edilmektedir. Öte yandan, tüm bu veriye karşın, ‘Şii İslam Şeriat Sistemi” diğer deyişle ‘Farisî Ahund Sistemi’ 1979 devriminden itibaren, İran siyasî kültürünü sistematik olarak ‘Kum’laştırılmayı bir hedef olarak ortaya koymuştur. 2017 seçimlerinde de yarışan İran Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi’nin beklenildiği gibi Cumhurbaşkanı seçilmesi İran’ın dini lideri Ali Hamaney sonrasını şekillendirecek bir adım olarak görülmektedir. Mevcut statükodan beslenenler, her ne pahasına olursa olsun, iktidarın muhafazakârlar elinde kalmasını istemektedirler. Dinî Liderin kararları ülkenin genel politikaları, özellikle de dış politika üzerinde ne kadar baskın olduğu inkâr edilemeyecek bir gerçektir. Reisi’nin Hamaney’den sonra onun yerini alabileceği gerçeğinden de hareketle rejim statükoyu konsolide edebileceği, sağlamlaştırabileceği düşünülmektedir. Bunun doğal bir sonucu olarak İran siyasî kültüründe olması gereken ulusçu ve sosyal dayanışmacı reformcu unsurların sistem dışına itilme süreci daha da hızlandırılacağı kaygı ve kuşkusu hemen her yere egemen olmuştur. Bu nedenle İran’da yönetimi elinde bulunduran muhafazakârlar, İran Türklerinin adalet taleplerine her zaman olduğu gibi kayıtsız kalabilecekleri, kendilerince manasız olarak kabul ettiklerinden baskılarını daha da arttırabilecekleri değerlendirilmektedir.
Bütün bunlardan sonra demem o dur ki, ‘Farisî Ahund Sistemi’nin kendi meşruiyetlerinin sınandığı bu konjonktürde onlara verilebilecek en iyi cevap “Haray Haray (Yeter Yeter) Men Türk’em“, “Azerbaycan eğilmez, Türk’ün beli bükülmez“ olacaktır, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) Sabit Haber, İran Seçimlerinde Recep Tayyip Erdoğan ve Cehreganliya Oy Çıktı, 21 Haziran 2021; https://www.sabithaber.com/iran-secimlerinde-recep-tayyip-erdogan-ve-cehreganliya-oy-cikti-63649/Erişim Tarihi 22.06.2021/
(2) Turkish Forum, İran’daki Türklerin önderi Dr. Çehreganlı ile röportajımız-Dr. Mahmud Ali Çehreganlı kimdir? 20 Eylül 2011; https://www.turkishnews.com/tr/content/2011/09/20/irandaki-turklerin-onderi-dr-cehreganli-ile-roportajimiz/Erişim tarihi 22.06.2021/
(3) Dr. Nabi Azeroğlu ile İran Seçimleri konusunda yapılan görüşme, 21.06.2021
(4) Ahmet Dursun, “İran’ın 8’inci Cumhurbaşkanı seçilen İbrahim Reisi kimdir?” Anadolu Ajansı, 19.06.2021; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/iranin-8inci-cumhurbaskani-secilen-ibrahim-reisi-kimdir/2279068/Erişim Tarihi 26.06.2021/
(5) Hüsnü Mahalli, “Bedeli ne?”, Korkusuz Gazetesi, 22 Haziran 2021; https://www.korkusuz.com.tr/bedeli-ne.html/Erişim Tarihi 23.06.2021/
(6) Anadolu Ajansı, Beyaz Saray: İran’ın yeni Cumhurbaşkanı işlediği insan hakları ihlallerinden sorumlu tutulacak, 21.06.2021; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/beyaz-saray-iranin-yeni-cumhurbaskani-isledigi-insan-haklari-ihlallerinden-sorumlu-tutulacak/2281058/Erişim Tarihi 22.06.2021/
(7) Hamid Dabashi, İran: Ketlenmiş Halk (lran, A People lnterrupted), İstanbul, Mayıs 2008, s.232
(8) Pouria Mahrouyan, İran’da bugün yapılan cumhurbaşkanlığı seçimi neden önemli? BBC Farsça Servisi, 1 Haziran 2021; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57316721/Erişim Tarihi 27.06.2021/