Tarihin yazdıklarından öğrendiğimize göre İstanbul, Bizans’ın hükmü altında olduğu zamanlardan itibaren çeşitli afetlere maruz kalmış, acaip şekilli yıldızlar görülmüş, güneş kararmış, kan rengi yağmurlar yağmış, denizi donduran müthiş kışlar da yaşanmış. Rahmetli Ragıp Akyavaş Hoca “Asitâne ” adını taşıyan kitabında İstanbul depremlerini işte böyle sıralamış:
“Milâdî 376 senesinde 26 Ocak tarihinde İstanbul’da şiddetli bir zelzele olmuş ve birçok büyük binâlar yıkılmış. Bundan yirmi sene sonra bir gece vakti bir yer sarsıntısı tesbit edilmiş ve İstanbullular göğün kırmızı bir renk aldığına şahit olmuşlardı.
402 senesi Şubatında bazı mâbedlerin harap olmasıyla neticelenen bir zelzele daha olmuş, beş yıl sonra da bir yer sarsıntısı ve şiddetli bir bora herkese heyecanlandırmış ve denizde birçok geminin batmasına sebep olmuştu.
422 yılındaki zelzeleden bir sene sonra 7 Nisanda kaydedilen deprem şehir halkını çok korkutmuş, kiliselere gidilerek bu âfete Allah’dan istimdada başlanılmıştı.
25 Eylül 438 yılındaki zelzele en ziyade Samatya taraflarında tahribat yapmıştı. Sekiz yıl içinde yine bir Eylül ayında İstanbul surlarının bir kısmını yıkan bir deprem kaydolunmuş.
6 Kasım 447’de vuku bulan şiddetli zelzele surun 57 kulesini yıkmıştı.
26 Ocak 450 senesinde bazı binaların yıkılması ve kuyuların sularının çekilmesiyle neticelenen bir deprem daha olmuş, 25 Eylül 477’de büyük çarşının mühim kısımları sakatlanmıştı.
Fakat İstanbullular 24 Eylül 480’de başlayan zelzele ile büyük ve devamlı bir korku geçirmişler, şiddetle başlayan bu yer sarsıntısı tam kırk gün devam etmiş. Sekiz sene sonra vuku bulan zelzelede ise şehrin muhtelif yerlerinde yıkıntılar olmuştu. Fakat en ziyade bu günkü Üniversitenın bulunduğu mevkide bulunan binâlar zarar gördüler.
496 Haziran’ında olan yer sarsıntısının uyandırdığı korku ile şehir halkı Balıklı taraflarına kaçmıştı. 530 yılı Kasım’ında İstanbul’da ve civar vilayetlerde tesirini gösteren bir deprem oldu.
533 Kasımında İstanbul’daki yer sarsıntısı neticesinde birinci Kostantinus’un ve Theodosius’un heykelleri yıkıldı. Sekiz sene sonra Temmuz ayında vuku bulan depremde ise Yedi kule suru büyük tahriblere uğramıştı.
545 Ekim ayındaki hareket-i arzı büyük seller takibetti ve bu sellerden ziraat çok zarar gördü. 4 Şubat 548’de İstanbul halkı yeni bir zelzelenin dehşetine uğradı. Bu sefer yersarsıntısı ile beraber şiddetli bir şimşek ve yıldırım velvelesi büyük bir korku uyandırmıştı.
549 senesi Ocak ayında zelzelenin şiddetinden deniz üzerinde bir takım med ve cezir hadiseleri olmuş ve elli senedir İstanbul balıkçılarına ve gemicilerine büyük zararlar veren profiron adındaki balık karaya vurmuştu. Ahali tarafından hücum edilerek öldürülen bu balığın uzunluğu 30 genişliği 10 arşındı. (Ben de dokuz, on yaşlarında iken karaya vuran yüzlerce torik’i unutmuyorum. Halkın ellerindeki torbalara doldurup götürdüklerini de…)
16 Ağustos 533 senesindeki zelzele Ayasofya’nın kubbesiyle bazı hamamların ve diğer binaların harab olmasına sebep olmuştu. 11 Temmuz 553 senesindeki zelzele Ayasofya’nın kubbesiyle bazı hamamların, Yedikule kapısının kemerini yıktı. İki sene sonra bir hareket – i arz daha kaydolundu.
14 Aralık 557’de gece yarısı yer altından acaip sesler işitilmiş, kükürte benzer bir koku da bir duman halinde bütün şehri kaplamıştı. 10 Mayıs 583’de bir deprem daha oldu. 20 Nisan 1611 zelzelesinde halk korkusundan Bahariye semtine kaçtı.
796 zelzelesi şiddetli olmuş, 797’de zelzele başlayınca güneş ortadan kaybolmuş. Şehir gece halini almıştı. 814 zelzelesi bazı mâbetlerde büyük hasar yaptı. Bunlardan başka bu asır içinde İstanbul yedi hareket-i arza daha marûz kalmıştı. Bu zelzelelerden muhtelif binalar, surlar mabetler ve büyük çarşı zarar görmüş, meşhur sütunlar ve heykeller yıkılmıştı.
Onuncu asırda üç zelzele olmuş, bunlardan 26 Ekim 976 tarihindekinde Ayasofya kubbesi ile Bozdoğan ve surun birçok kuleleri yarılmıştı.
Onbirinci asırda şehirde on bir zelzele vuku buldu, Bunlardan en şiddetlisi 13 Ağustos 1032’ de olmuş ve birçok misafirhâne, hastahâne, acezehâne ve yetimhâne yıkılmıştı. Onbirinci asırda şehirde on bir zelzele vuku buldu. Bunlardan en şiddetlisi 13 Ağustos 1032 ‘de olmuş ve birçok misafirhâne, hastahâne, acezehâne ve yetimhâne’nin yıkılmasına sebebiyet vermişti.
1038 Ocak ayında başlayan zelzele ise tam iki ay hafif sarsıntılar halinde devam etmişti, İstanbul’da 1064 senesinden 1296 senesine kadar zelzele olmadı, fakat 1 Haziran 1296’da mabetleri, evleri ve bu günkü Fatih civarındaki büyük binaları yerle bir eden büyük bir deprem vukua geldi.
16 Ocak 1332 zelzelesini şiddetli bir bora takip etmiş, deniz dalgaları büyük bir dehşetle kıyılara hücum ederek surları yıkmıştı. İstanbul’un korkunç zelzelelerinden biri 1510 ‘da vukua gelmiş, bu felaketli hadise on binden ziyade insanın ölümüne sebep olmuştu. Camilerin büyük bir kısmı yıkılmış, çarşı kısmen, İstanbul suru da umumiyetle harab olmuştu. İstanbul da bundan sonra muhtelif şiddette 1582, 1599, 1608, 1630. 1646, 1650, 1655 zelzeleleri olmuştu. 1765 zelzelesinde Eğri kapıdan Yedikule’ye kadar duvarlar, bazı taş binâlar ve hanlar yıkılmıştı. 22 Ekim 1802 depreminde bilhassa küçük câmiler tahribata uğradı.
1310 zelzelesi diye anılan 28 Haziran 1894 depremi de şiddetli olmuş, büyük camiler, çarşı ve sair binalar mühim zararlar görmüştü. Ne hikmetse turistler gibi zelzeleler de bu kapalıçarşıyı ziyaret etmeyi hiç unutmazlar !”
Aziz okuyucularım İstanbul’umuzun bir de yangınları vardır… Allah rahmetiyle kucaklasın Ragıp Akyavaş Hocamızın acıları biraz olsun hafifleten hünerli kalemiyle naklettiği yangınları… Üç gün üç gece devam eden yangınlar Meselâ “Cibali, Çırçır, Aksaray, Fatih ve Vefa yangınları… Onları da anlatırız inşallah.
Allah’ım! ilmi, bilgiyi ve inancı meczederek kendisine rehber etmiş genç Fatih’in bizlere hediye ve emanet ettiği bu cennet şehri ne olur cahillerin, daha doğrusuyla yarı cahillerin, saygısızların ve hainlerin eline bırakma Yarabbim…