İbrahim Küçük’ün şehadet haberiyle üzüntüyle karışık bir mutluluk yaşadık. Mutluluk yaşadık diyorum, çünkü bir Anadolu Türk’ünün Türkmen Dağında şehit düşmesi bize hâla vatan sınırlarımızın Lozan’ın siyasi sınırlarına çekilmediğini göstermektedir. Türk milliyetçileri, Ülkücüler vatan idrâklerinin ne olduğunu, nerelere kadar uzandığını şehit oldukları topraklarda göstermektedir. Dün Selami Aynur göstermişti, ondan evvel Enver Paşa… Enver Paşa’nın Türkistan’a gitme sebebini açıklamak için sarfettiği sözleri hatırımıza gelsin: ’’Yazdıklarınız doğrudur. Ancak, Türkistan ile Osmanlı Türklüğü arasındaki bağ uzun yıllardır kopmuştur. Eğer ben, Osmanlı ordularının baş komutanı ve Dâmâd-ı Hazret-i Şehriyarî olarak gelir ve Türkistan’ın istiklâli dâvası uğruna orada ölürsem, bu köprüyü kurmuş oluruz.’’[1] Enver Paşa’nın Türkistan Türkleri ile kurduğu bu köprüyü, Selami Aynur da, İbrahim Küçük de kanlarını dökerek, canlarını vererek kurdular. Bize bir şeyleri fark ettirdiler: Türk vatanı asla ve kat’a Anadolu’dan ibaret değildi. Bosna da Türk vatanı içerisindeydi, Kerkük de, Türkmen Dağı da, Filistin de, Bakü de, Doğu Türkistan da, Belh de. Yukarıda da dediğimiz gibi vatan anlayışımız Lozan’ın bize sunduğu sınırlardan ibaret değildi, olamazdı. Biz bize dar gelen bu gömleği yırtıp atmak istiyorduk, mazimizdeki ‘’Turan’a! Turan’a!’’ diyerek yaptığımız yürüyüşümüzün temelinde de yatan sebep bu gömleğin dar gelmesindendi, bugün abilerimizin bu mukaddes haldeki münferit hareketlerinin temelinde de bu yatmaktadır.
Bize bir tarih unutturulmaya çalışıldı yıllarca, bununla birlikte aynı zamanda da bir tarih algısı aşılanmaya çalışıldı: Anadolu sizin yegane vatanınız, Hititler atalarınızdır. Bağdat’ta, Bosna’da, Yemen’de, Bakü’de, Türkistan’da sizin ne işiniz var? Unutun maziyi, biz size yepyeni bir Türklük ve vatan vereceğiz dediler. Buna kananlar oldu, bunun etrafında deli divane olup uygulamaya sokulmasına yardımcı olanlar oldu; bununla beraber karşılarında olanlar da vardı. Atsız Hoca bu anlayışa şu şiddetli tepkiyle karşı çıktı: ‘’Hayır! Rumeli’yi unutmayacağız… Hiçbir yeri unutmayacağız… Turgut Reis’in mezarı olan Trablus’u, kahraman Türk kadınlarına ve kızlarına mezar olan Rodos’u da unutmayacağız… Azerbaycan’ı, Kırım’ı, Türkistan’ı, Kafkasya’yı, Altayları, Uralları, Edilleri de unutmayacağız. Millî miras, Cibali imamının terekesi değildir. Onu Falih Rıfkı veremez… Onu kimse veremez…’’[2] Evet, millî mirasımızı kimse veremezdi, yalnızca bu millî mirasın hakkı verilirdi, İbrahim Abimizin, Selami Abimizin verdiği gibi… Biz Türk vatanını Erol Güngör’ün şu veciz sözüyle kabul ve iman ettik: ‘’”Nerede evliya kabri varsa orası Türk toprağıdır.”[3] Evet, Hoca Ahmed Yesevî’den el almış ve mukaddes imanı bu topraklara taşımış erenlerimizin yattığı her toprak parçası bizim aziz vatanımızdır. Bugün belki siyasi olarak bir değiliz, belki bir daha hiçbir zaman bu gerçekleşmeyecektir ama idraklerimize kelepçe vurulmasına da biz izin vermeyeceğiz. Türk adının, ezan sesinin, ‘’Yaradanın Kitabının’’ olduğu her yerde davamızı sürdüreceğiz. Çünkü Türk vatanı gönlümüzde bu terkiple var olmuştur, olacaktır!
Son bir şey olarak: Türkmen Dağı düştü, düşecek; eğer Türkmen Dağı düşerse, bazıları anlamasa bile, Ankara da düşer. Anadolu coğrafyasının savunmasını Ankara yapmaya kalkarsak Ankara düşer. Merhum Muhsin Başkanın ‘’Eğer Anadolu’da rahat oturmak istiyorsak; o zaman Türkiye, Bosna’da olmak mecburiyetindedir, Kafkaslar’da olmak, Ortadoğu’da olmak mecburiyetindedir.’’ sözüne kulak verip Anadolu’nun müdafaasına Bosna’dan, Kerkük’ten, Türkmen Dağı’ndan başlamak zorundayız.
Anadolu müdafaasına, mazlum müdafaasına, Hakk’ın mücadelesine katılanlar, katılmakla kalmayıp şehit olanlar bilsinler ki mücadeleleri –Allah’ın izniyle- son Ülkücü kalana kadar devam edecektir. Zalimin zulmüne karşı Ülkücüler dün olduğu gibi bugün de ‘’ipeğe sarılmış çelik’’ vazifesini yapacak ve fikriyle, bileğiyle, yüreğiyle bu mukaddes davanın takipçisi kalacaklardır!
KAYNAKLAR
[1] Ziya Nur Aksun, Enver Paşa ve Sarıkamış Harekâtı, Ötüken Neşriyat, 2008, s. 26.
[2] Hüseyin Nihal Atsız, Türk Ülküsü, Ötüken Neşriyat, 2011 ,s. 75.
[3] Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Ötüken Neşriyat, 2007, s. 148.