Turgut GÜLER
Kudretden, yâni doğuştan sünnetli olmak, sâhibine mânevî pâyeler kazandıran, ilâhî lütûfa vesîle kılan bir fevkalâdelik şeklinde anlaşılıyor. Hz. Muhammed’e atfedilen mûcizeler arasında, kudretden sünnetli oluşu da naklediliyor. Elbette, her bakımdan emsâl teşkil edecek bir peygamber, anatomik yönden de eksiksiz olmalıdır. Bunda, hayreti mûcib bir durum yok. Asıl şaşılması gereken husûs, kemterliğine bakmaksızın kendinde kudret vehmedenlerin tavırlarında bulunuyor. “Kudret” ve “sünnet” tavırlarının arkasında yer alan dalkavuk gayretini, ayrıca hesâba dâhil etmek lâzım.
Nâ-hak yere “deli” sıfatı yapıştırılan Sultan İbrâhim, bir gün Topkapı Sarayı’nın taraçasından Marmara’ya bakıyormuş. Akşam vaktini haber veren gurûb ışıkları denize düşünce, Pâdişâh’ı bir telâş almış ve yüksek sesle:
“- Deniz yanıyor!”
demiş. Maiyeti erkânı, bu Hünkâr teşhîsine koro hâlinde iştirâk ederek:
“- İhtimâldir Pâdişah’ım, belki deryâ tutuşa!”
feryâdını, riyâkârlık meş’alesi yapmış. Hâlbuki bunun sâdece bir göz yanılmasından ibâret ışık oyunu olduğunu, münâsib lisanla Sultân’a anlatabilirlerdi. Osmanlı tahtının tek İbrâhim’ine “deli” yaftasını iliştirenler, toplu bir kasıt ehlidir. Ortada “deli” hükümdâr yok, ama hükümdârı delirtmeye çalışanlar var. Zâten, dramatik olaylar silsilesi de burada başlıyor.
Ne zaman millî mefâhir söz sermâyesi olsa, birilerinin, ellerine aldıkları kuruma bulanmış bezleri harekete geçirdiğini görüyoruz. “Kara” çalma ameliyesinden nasîbini alanlar, bir daha kolay kolay bellerini doğrultamıyorlar.
Türk Devleti’nin, yıldızı en parlak günleri hep “gayret” ve “tevâzu”un el ele verdiği yıllarda yaşandı. Kerâmeti kendinden menkûl kadroların devirleri, dâimâ haysiyet borsalarındaki “yerde sürünme” tablolarına kapı araladı.
Gelenek, töre, an’ane gibi, aşağı yukarı aynı denize dökülen örfî dereler, olmayacak istikaametlere akıtılınca, Türk’ün damar hastalıkları nüksetti. “Ergenekon” gibi mukaddes bir mefhûmu, çok lüzûmsuz ve mübtezel kılıklara sokanlar, yarın içine düşeceğimiz “Ergenekon”luk durumlardan, bu büyük milleti nasıl çıkaracaklar? “Sünnet” in tabiatına bakarak ceffelkalem hüküm vermek, ona “kudret” bağlantıları kurmak, millete de, târîhe de ters geliyor…