Biz ABD ile Rusya arasında seçime zorlanıyoruz ama onlar bir üst düzlemde kendi düzenlerini kurmuş işbirliğini ve küresel nüfuz paylaşımını yapıyorlar. Biz Suriye’de ya ABD ile ya Rusya ile ortaklık seçine zorlanıyoruz ama onlar Suriye’de çok iyi bir işbirliği yapıyorlar.
Bakın önceki gün Rus Dışişleri Bakanı Lavrov neler söylüyor: “Hem bizim hem de Washington’un çıkarlarına uygun olan bölgelerde ABD’lilerle çalışıyoruz. Ordularımız arasında terörle mücadele diyaloğu, uzun bir aradan sonra yeniden kuruldu. Suriye’deki çatışmaları önleme mekanizması aktif, verimli ve sonuç verici şekilde işlev gösteriyor, Suriye’de çözüme yönelik siyasi konular hakkında da diyalog kuruldu.”
*****
Cahit Armağan DİLEK
“Trump, Türkiye’yi ekonomik olarak cezalandıracağı konusunda çok kesin konuştu. Türkiye bu tür yaptırımları kaldırabilecek durumda değil. Resmi olarak resesyona girerse, ekonomiyi kurtarmak için IMF’den kredi almak zorunda kalabilir. Kontroldan çıkmış bir enflasyon, denetimsiz bir işsizlik ve çok ciddi bir borç krizi kapınızda. Bence ekonomik olarak Türkiye, son 20 yılın en zayıf dönemini yaşıyor. Bu nedenle bence Sayın Erdoğan, iç politikada puan toplamak ya da Türk halkında Amerika ve NATO karşıtlığını körüklemek adına Türk ekonomisinde yıkım yaratmamaya çok dikkat etmeli.“
Durum tespiti ve stratejik bir analiz. Evet, tehdit içeren diplomatik bir söylem. Bunları söyleyen ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından Jogn Sitilides. Siz bunları ABD politikasının ifadesi olarak görün.
Rusya’dan S-400 alımı halinde ABD’nin F-35’lerin transferinin durdurulmasından diğer birçok askeri teçhizat ve silah sistemlerinin satılmasına/verilmesine ambargo uygulanmasına, ekonomik yaptırımlardan Türkiye’yi NATO’dan çıkmaya zorlayacak siyasi yaptırımlara kadar uzanan, ekonomik yıkıma uğratıp Türkiye’yi nefessiz bırakacak bir bedelden bahsediyor.
Hem Rusya hem de ABD tarafından “ya S-400 ya F-35, ya NATO ya Rusya” karar noktasına sürüklenen bir Türkiye var. Türk karar vericiler bu muhasebeyi yapacaktır. S-400 almanın olumlu ve olumsuz yönlerini karşılaştırıp nihai karar vereceklerdir diyeceğim ama bunu nasıl yapacaklar, şüpheli.
Alt yapısı iyi hazırlanmamış anlık kararlarla Türkiye bu noktaya geldi. Çünkü karar süreci mekanizmasını ortadan kaldıran, iç ve dış politikayla ilgili en basit konudan en stratejik konuya kadar tek bir adamın kararının beklendiği bir yapıda doğru ve zamanında karar verebilmek, öngörülerde bulunup uzun soluklu planlar yapabilmek mümkün değil.
Şimdi bazı okurlarımızdan “ne yani ABD baskısını kabul edip S-400 almaktan vaz mı geçelim? S-400 alarak ABD’ye bağımlılıktan kurtulacağız, kendi silahlarımızı üreteceğiz, Rusya ile ortak üreteceğiz vs” diyenleri duyar gibiyim.
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir sözüne bağlı, tam bağımsız Türkiye‘den yana birisi olarak şunu söylemeliyim ki ABD’den silah almaktan vazgeçip Rusya’dan alınca bağımsız olmuyorsunuz. Ne Batı ne doğuda kimse kimseye yılların emeğinin ürünü olan kritik bilgileri (know-how) vermiyor vermez de.
Bu bağlamda Rusya’nın S-400’lerle teknoloji transferi yapacağı söylemi doğru değil. Bunun böyle olduğunu ben değil daha önce birçok Rus yetkilinin ifade ettiği gibi iki gün önce bizzat Kremlin sözcüsü Peskov söylüyor.
Peskov, “S-400’ün tüm aksamlarının müşterek olarak üretilmesi söz konusu değil ve olamaz, bu yeni bir silah türü. Ancak bazı aksamların, parça bazında üretilmesi elbette söz konusu olabilir” dedi. S-400’lerin ortak üretimi ve Rusların teknoloji transferi yapacağına ilişkin yaratılmaya çalışılan algı da bizzat Rusların açıklamalarıyla çöktü.
Biz ABD ile Rusya arasında seçime zorlanıyoruz ama onlar bir üst düzlemde kendi düzenlerini kurmuş işbirliğini ve küresel nüfuz paylaşımını yapıyorlar. Biz Suriye’de ya ABD ile ya Rusya ile ortaklık seçine zorlanıyoruz ama onlar Suriye’de çok iyi bir işbirliği yapıyorlar.
Bakın önceki gün Rus Dışişleri Bakanı Lavrov neler söylüyor: “Hem bizim hem de Washington’un çıkarlarına uygun olan bölgelerde ABD’lilerle çalışıyoruz. Ordularımız arasında terörle mücadele diyaloğu, uzun bir aradan sonra yeniden kuruldu. Suriye’deki çatışmaları önleme mekanizması aktif, verimli ve sonuç verici şekilde işlev gösteriyor, Suriye’de çözüme yönelik siyasi konular hakkında da diyalog kuruldu.”
Türkiye’yi yönetenler şunu da kavramalı: ABD ve Rusya kriz noktalarını kendi çıkarlarını korumak üzere istismar edip o noktalarda ve çevresinde askeri yığınakla beraber siyasi baskılarını tehditlerini artırıyor. Suriye, Karadeniz, Doğu Akdeniz…
Karadeniz bir ABD/NATO gölü haline dönüşürken Rusya’nın karşı hamleleriyle Karadeniz’in sıcak çatışma alanına dönmesi kaçınılmazdır. Karadeniz’in NATO/ABD gölüne döndürme sürecinde maalesef Türkiye’nin onayı ve katkısı var.
ABD/NATO yani Batı ittifakının Irak ve Suriye’deki bölme-parçalama, terör örgütlerine destek, Türkiye’nin güney sınırlarını kuşatma politikası ortada.
Bunun yanında ABD/NATO ittifakı Karadeniz’deki benzer yığınaklanmayı Doğu Akdeniz’de gerçekleştiriyor. Ve Rusya sınırlarının dibinde Karadeniz’deki NATO yapılanmasına erdiği yanıtın aynısını Doğu Akdeniz’de veriyor, karşı cephe açıyor.
Doğu Akdeniz belki Karadeniz’den de önce sıcak çatışmanın yaşanacağı harekât alanına dönüşmüş durumda. Bu fotoğrafın verdiği mesaj şu: Türkiye çatışma alanına dönüşmüş iki denizin arasına sıkıştırılmış, tabirinin tam anlamıyla etrafı ateş çemberiyle çevrilmiş durumda.
O halde neymiş? Dost-düşman, ya bendensin ya ondan söylemi algı yönetiminin bir parçasıymış. Devletlerin çıkarları varmış. Rusya ve ABD çıkarlarına uygun olarak birbiriyle işbirliği yapabilirmiş.
Türkiye’yi yönetenler, iç politika hedefli, içeride kutuplaştırma dışarıda dost-düşman söylemleriyle dış politika yürütmekten vazgeçip Türkiye’nin çıkarlarını öncelikleyen, ne ABD ne de Rusya’ya değil milli güç unsurlarına dayanan kararlar almalıdır.
Ne ABD ne Rusya, tam bağımsız Türkiye. Bunun gerçekleşeceği yer olan TBMM ise sessiz, iki aydır kapalı.
—————————————————
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iki-ates-denizinin-arasindaki-turkiye-51552yy.htm