Ömer AĞAÇLI
İnsan, bilen bir varlık olduğu kadar, inanan bir varlıktır. Yaratılmış hiç bir varlıkta inanç söz konusu değildir. Sadece insan, inanan ve inanaç ssistemine sahip ve buna göre yaşamak durumunda olan bir varlıktır.
İnsan doğası “ insan” kavramının anlam dünyasında kendini gösterir.
İnsan, ünsiyet kelimesinden türemiş bir kelimedir. Ünsiyet kavramı da yakınlık kurabilen anlamına gelir. İnsan, maddi, manevi herşey ile yakınlık kurabilen bir varlık yapısına sahiptir. Bu nedenle insan, Allah’ın tek muhatap aldığı bir varlıktır. Allah, insana öyle değer vermiş ve yaratmış ki, kendi zatına ait sıfatları bile kullanmasına izin vermiştir. Akıl ve irade O’nun zatına ait sıfatlardandır. İnsanoğlu çok tuhaftır, hep aklı ve iradesiyle övünür. Oysa bu sıfatlar, Allah’ın ona verdiği sıfatlardır. Ancak insan bu sıfatlarla Allah’a ve diğer yaratılmışlara yaklaşma ve onları bilme imkanına kavuşmuştur. Şu kadar ki yaratılmış her varlık akıl kapsamına girer ve insan bunları bilme imkanına sahiptir. Ancak akıl, Allah’ın zatına giremez ve Allah’ı kapsayamaz. Vahiy de bu noktada zorunludur. Vahiy olmasa idi Allah’ın zatı bilinemezdi. Vahiy, Allah’ın zat ve onun sıfatlarını insanlığa bildirir. Vahiy işte bu noktada insan aklının giremediği metafizik alanın bilgileriyle akla yol göstermektedir. Vahiy olmadan aklın yol bulması mümkün değildir.
İnanç, insanın varlık ve varoluş karşısındaki durumundan ortaya çıkar. İnsan ne yaratılış amacını ne de hayatı nasıl yaşayacağnı kendisi bilemez ve bulamaz. Din, insana hayatın amacını ve nasıl yaşayacağına ilişkin yol ve yöntem gösterir. Din insana manevi rehberdir. Allah insana aklı vermiş, insan bu akılla hayatını nasıl yaşacağını bulur diye düşünenlere katılmıyorum. İnsan dine iman ederse ve bu bilgilere göre gerçeklere dayalı inanç sistemini kurabilir. Dini kabul etmezse yine de kendi bir inanç sistemi kurar ama bu defa bu inanç sistemi gerçeklere dayanmayan zihni kuruntulardan ibaret bir inanç sistemidir. İnsan inanç sistemi kurmadan yapamaz. İnanç zihinde ortaya çıkan manevi kabullerdir. İnsanın yaşamını inandığı şeyler belirler. İnsanın fiilleri inandığı, kabullendiği şeylere göre ortaya çıkar. Şöyle ki, bir insan önce bir şeyin yapılması gereğine inanır, sonra onu yapar. Veya onun yapılmamasına inanır onu yapmaz. B u nedenle din toplumun manevi değerlerini, inanç sistemini oluşturur ve hayat tarzını etkiler, onu biçimlendirir. Diğer bir deyişle, insanın her tutum ve davranışlarının temelinde doğru kabul ettiği önermeler vardır. Varlık bunlara göre anlam kazanır. İnsan mutlaka bir tutum içinde olmak durumundadır. Bu hal zorunludur. Bir tutum içine girmek, o tutumun temel önermelerini kabul etmek demektir.
AHLAK ALNINDA İYİ VE KÖTÜNÜN DEĞER KAZANMASINDA FERDİ TECRÜBE VE AKLIN YETMEYECEĞİNİ KABUL EDENLERDENİM. Değerler, akla kılavuzlu ederler. Eğer değerler, varoluşta varolanlara dayanmıyorsa, aklın yolunu şaşırtır. Sadrettin Konevi’nin dediği gibi “ İlahi tevfik olmazsa aklın ayağı kayar.” Olur.
İnsanın mutlaka bir inanç sistemi olmak zorundadır. İnsanın inanç sistemi hakikate dayanmazsa, akla şüpheler hakim olur, kafayı da sıyırır.
Din, metafizik önermeler olarak, insan doğasının bir gereği olarak, insanın yaratıcı yeteneklerinin önünü açarak onun insanlığını gerçeklere dayalı olarak gerçekleştirebilmesi için yön gösteren, aklın önünü aydınlatan ilkeler va’z etmiştir. Din, iyiyi ve kötüyü gösteriri sonuçta. İnsanın iyi ve kötü olanı kendi imkanlarıyla bulamaz. Din, sosyal ve kültürel hayatın bütün faaliyet alanlarına ve müesseslerine anlam ve değer kazandırarak onları muhkemleştirir. Anladığım kadarıyla inanç sistemi kültürleşmenin de belli bir kültüre tabi olmanın da en güçlü aracıdır.
İnsanın fiilleriyle, inandığı şeyler arasında ilişkilerin olduğunu söyledik. İnançlar insanın manevi donanımlarıyla ilgilidir. İnsanın özü, zatı, manevidir. Ama fiilleri zahiridir. İnançlar davranışlara, fiillere yansıyarak kendini zahire çıkartır. İnançlar insanın manevi donanımlarının durumuna göre yani akıl ve idrak durumuna göra algılarıdır. Sonuçta beşeri zihin kabulleri, tasavvurlarıdır.
Buna göre insanın inandığı şeyler insanı bir hale sokar. İnsanın inandığı şeyler hallerini de belirleyicidir. İnsanın manevi dereceleri, inandığı ve inandığı şeylere göre yaptığı fiillerle ilgilidir. 3/163 ayette:” İnsanlar, Allah katında derece derecedirler.” 70/3 ayette: “ Yükselme derecelerinin sahibi Allah’tır.” Ve 70/56: “ Allah, alçaltıcı ve yükselticidir.” Diye insanın manevi durumunu, kendi inancı ve eyleminin sonucu olduğuna vurgu yapılmıştır. Bu ayetlerden benim anladığım şudur: Her insanın bir manevi derecesi, mertebesi vardır. İnsan hangi manevi mertebede ise bir hal üzere bulunur. Bugün psikolji biliminde “ MOOD” diye kavramlaştırlmış şeydir. Aman bu moodu insan kendi inandıklarına göre yaşayarak kendi hak ettiğidir. Allah, insana nasıl yaşarsa karşılığnı ona göre verir. İnsanın manevi yüksekliği ancak manevi rehber olan din ile mümkündür. Din dışı manevi yücelme yolu yoktur. Din, insana hakikat yolunu gösterir. Ve insanı nefsinden ruha inkilap etmesini ve böylece yücelmesini ister. İNSAN MANEVİ YÖNDEN YÜKSELDİKÇE İDRAKİ DE ARTAR. İNANÇLAR HER ŞEYDEN ÖNEMLİDİR. VE HATTA İLİMDEN BİLE… İLİM BİLE İNSANIN MANEVİ DURUMUNA GÖRE DEĞER KAZANIR. BU NEDENLE DENİLİR Kİ” BİLGİ, BİLENİN DURUMUNA BAĞLIDIR.”.