En büyük problemlerimizden biri, insan ilişkileri. Birbirimizi tanımıyoruz, tanımaya da pek istekli değiliz. Dışarıda büyük kalabalıklar var; fakat biz tam bir içe kapanma hâli yaşıyoruz. Mazi ile barışmaya çalışıyoruz, onu tanımıyoruz; geleceğe hazırlanmak istiyoruz, elimizde ölçü / ölçüt yok. Cahilliğin, “fırsat yakalamış bazı cahiller”in de teşvikiyle baş tacı edildiği bir zamanda ölçü / ölçüt koymak ise son derece zor.
Maziyi diriltmeye imkân yoktur; fakat ondan beslenerek büyüyebiliriz. İnsanlık çeşitli ve dolaşık yollardan / labirentlerden geçerek bugüne geldi; o yolculukta asırlarca karşılaşılan hayat sahnelerinden dersler çıkarabiliriz. Bunun şartı ise okumak, düşünmek, eleştirmek ve yeniden başlamak… Teknolojinin sakatladığı, okumayan ve onu bir ihtiyaç olarak da görmeyen bir nesil geliyor. Bu nesle nasıl hitap edeceğimizi, onun dünyasına nasıl girebileceğimizi öğrenmeliyiz. Öğrenmeliyiz, çünkü mevcut planlarımız –genellikle- daha kolay ulaşılabilir gençlere göredir; hayatının hemen her dakikası iletişim teknolojisince baskı altında tutulan bugünün gençlerine ulaşmak ayrı bir eğitimi, ayrı bir bilgilendirmeyi zorunlu kılıyor. Bundan endişe duymamak mümkün değil…
Eğitim meselemiz (neredeyse sistemimiz diyecektim!) bu endişenin –öyle değildir ama-tek sebebi sayılsa yeridir. Yıllardır “kaç artı kaç olsun, kaçı kaçla toplayalım?” hesabı yapıyoruz. Toplama çıkarma ile olacak olsaydı bu iş çoktan bitmiş ve biz “muasır medeniyet”in basamaklarını tırmanmıştık. Atalarımız “kuş kanatın, er atın” (Kuş kanadıyla, yiğit atıyla hedefe varır) demişler. Millî ve manevî temele oturmayan, akşamdan sabaha değiştirilen, her değiştirmede bütünlüğünden kaybeden bir eğitim sistemi bizi hangi hedefe götürebilir? Parçalı ve parçalayıcı bir eğitim sistemimiz var. Parçaları küçültmenin getirileri vardır; fakat eğitim “birleştirme ve tamamlama” üzerine kurulur. Nihai hedefi “inşâ”dır. İnsanın yeniden inşa edilmesi…
Yeniden inşa… Okumadan olur mu? “Olur” diyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Montesquieu, yazdıklarıyla ilgili olarak “Sen şimdi bunları birkaç saat içinde okuyacaksın; fakat inan bana, ben bu işi yapabilmek için saçlarım ağarıncaya kadar çalıştım.” demiş. Bu aynı zamanda “saçları ağarıncaya kadar okumak” anlamına da geliyor.
İnsanımızı yeniden inşada eğitim kurumlarının en büyük yardımcısının “bilinçli ve mutlu aile” olduğu gerçeği de ortada duruyor elbette. Büyük problemlerimizden biri de ailedeki yıkımdır çünkü. Millî hayat, insanı yetiştiren önemli bir mekanizmadır; eviyle, sokağı ile okuluyla… Komşusunun çocuğunda herhangi bir yanlış gördüğünde usulünce uyaran, kendi çocuğu uyarıldığı zaman minnettar olan bir komşuluk ilişkisinin bugün ne hâle geldiğini düşünmek bile istemiyor insan!