Prof. Dr. Serhat ERKMEN[i]
2023 yılı sonlarından itibaren Orta Doğu’nun önemli gündem konularından birisinin Irak olacağını yazmıştım. Gerekçem basitti: Irak’ta yıllardır yapılmayan vilayet meclisi seçimleri Kerkük’ü de kapsayacak şekilde yapılacaktı. Ayrıca Kuzey Irak’ta uzun süredir yapılamayan seçimler ertelenemez hale gelmişti. Kuzey Irak’ta KDP-KYB mücadelesi tırmanırken İran’ın Irak’ta artan etkisi dengelenemez boyuta geliyordu. Üstelik PKK’nın artan terör eylemleri ve Kuzey Irak’taki yeni dengeler Türkiye, İran ve ABD’yi yeni pozisyonlar almaya yönlendirmişti.
O günlerde Türk ve Iraklı yetkililer arasında yapılan karşılıklı ziyaretler dikkat çekiciydi. Yine de Gazze’nin gölgesinde kalıyordu. 2024 başından itibaren Irak’ta yaşanan dinamizm bu ülkeyi tekrar ilgi odağı haline getirdi. Bu dinamizm Türkiye tarafından uzun süredir okunuyor. 14 Mart’ta Türkiye Cumhuriyeti Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı ve MİT Başkanı’nın yapmış olduğu ziyaret Irak’ı kısa bir süreliğine olsa da Türkiye’nin gündem maddelerinde üst sıralara taşıdı.
Son üç ayda ne değişti?
Irak’ta son üç ayda üç önemli gelişme yaşandı.
İlk önemli gelişme yerel seçimlerdi. Yerel seçim süreci sessiz sedasız tamamlandı. Şii milis partiler Irak’ın orta ve güney vilayetleri üzerinde etkilerini pekiştirdi. Bu, İran’ın hanesine büyük bir artı puan olarak yazıldı. Bunu daha önce yazdım, detayına girmeyeceğim.
İkinci önemli gelişme, İran’ın baskılarıyla ABD’nin Irak’tan çekilmesi olasılığının önemli bir gündem maddesi haline gelmesi oldu. Her ne kadar ABD makamları bu konuda aksini iddia etse de ülkede kalmaları gittikçe güçleşiyor.
Üçüncü önemli gelişme ise, İran’ın diğer bölgelerdeki gücünü pekiştirince Kuzey Irak’a yönelmesi oldu. Irak’ın Anayasa Mahkemesi diyebileceğimiz Irak Federal Mahkemesi’nin aldığı bazı kararlar 2003’ten beri kurulan siyasal düzeni derinden etkiledi. Diğer ikisine aşağıda detaylı olarak değineceğim ancak sanırım bu maddeyi biraz açmalıyım.
Irak’ta siyasal düzen değişiyor
Irak federal bir devlet olduğu için merkezi hükümetin federe bölge olan Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) üzerindeki yetkileri sınırlı. Üstelik IKBY, anayasanın yapıldığı 2005’ten 2017’e kadar haklarını “oldu bitti”lerle genişletti. Kürtler kendi parlamentolarını ve ayrı askerî yapılarını kurdular. IKBY’nin sınırlarını fiilen yeniden çizip, kontrol ettikleri toprakları genişlettiler. Nihayetinde merkezi hükümetten bağımsız petrol satıp kendi gelirlerini elde ettiler. Fakat 2017’den bu yana önce sınırlar daraldı, sonra IKBY ekonomik gücünü kaybetti. Şubat 2024’te Irak Federal Mahkemesi’nin aldığı kararlarla Kuzey Irak’taki parlamentonun sandalye sayısı değişti. Ayrıca IKBY’nin kontrol ettiği bölgelerdeki maaşların Bağdat tarafından ödenmesinin önü açıldı. Tüm bunlara ek olarak Kürtler bu zamana kadar kendi seçimlerini kendileri organize eder, Irak Yüksek Seçim Komiserliği göstermelik olarak denetlerken, seçimlerin Bağdat tarafından gerçekleştirilmesine yönelik karar alındı.
Özetle, birkaç sene öncesine kadar zayıflayan merkezi hükümete karşı güçlü bir bölgesel yönetim vardı. Şimdi ibre tersine döndü. Bağdat’ın ya da başka bir tabirle Tahran’ın, Erbil’in üzerinde dolaylı bir kontrol sağlamasına neredeyse bir adım kaldı: 10 Haziran 2024’te yapılacak IKBY Parlamento seçimleri.
Yaklaşan dalga: ABD sonrasına hazırlık
Yukarıda saydığım üç değişiklikten ikisi ülkedeki yerel ve ulusal dengelerle ilişkili. Fakat bir tanesi gerçekten stratejik olarak nitelendirilebilecek bir faktör: ABD sonrasına hazırlık.
ABD sonrasına hazırlık ne demek?
2003’ten önce İran’ın Irak’taki etkisini engelleyen temel faktör Saddam Hüseyin’in liderliğini yaptığı merkezi otoriteydi. Irak işgal edildi, ABD yanlısı bir idare kurulmaya çalışıldı. Fakat Irak’ta en güçlü aktör İran oldu. Hafızanızı tazelemek için bir not düşeyim. ABD’nin Irak’tan çekilmesi tartışması 2005 yılında başlamıştı. “İktidar değişti, yeni anayasa yapıldı, Irak’ta artık demokrasi yerleşiyor…” söylemleri altında 2005’te ABD’nin çekilmesi tartışılmaya başlandıktan kısa süre sonra ülke derin bir iç çatışmaya sürüklendi. Irak’ta 2005’in sonlarından 2008’e kadar süren bir mezhep savaşı yaşandı. Bu çatışmayı dindirmek için ABD daha çok asker getirdi. Fakat çatışma sürecinde sonradan İŞİD olan Irak El Kaidesi ile İran’ın örgütleyip desteklediği Şii milisler Irak toplumuna kök saldı.
Çatışmalar 2009’da dinerken ABD’nin çekilmesi tekrar gündeme geldi. Bu sefer 2011’in son aylarında Barack Obama’nın talimatıyla ABD, Irak’taki muharip birliklerinin tamamını çekti. Geriye askerî danışman olarak adlandırılan fakat sayıları 10 binin üzerinde olan güvenlik birimleri kaldı. Bu olaydan birkaç ay sonra Irak Kaidesi (değişen adıyla Irak İslam Devleti) yeni bir saldırı dalgası başlattı. Sadece iki yıl içinde Irak’ta devlet otoritesi çöktü ve IŞİD’e dönüşen örgüt ülkenin üçte birini kontrol etti.
Bu süreçte İran yeniden, daha kalabalık ve daha güçlü bir Şii milis yapılanması kurarken, ABD askerleri davullu zurnalı kutlamalar yapılarak “işgalci” diye gönderildikleri ülkeye “Irak’ın kurtarıcısı, koalisyonun lideri” olarak döndü. 2014’ten 2018’e kadar bu süreci yaşadık. O tarihten bu yana İran’ın ülkedeki gücü inkâr edilemez bir biçimde arttı. IŞİD tehlikesi bertaraf edilince ABD’ye “E hadi artık gidebilirsin” denilmeye başladı.
2019’dan bu yana ülkedeki Amerikan askerî varlığı önce sayısal olarak azaldı, sonra bazı bölgelerle sınırlandırıldı. Bugün Irak’ta ABD’nin birisi Anbar, diğeri Erbil civarındaki 2 büyük üssünün dışında, küçük ve orta büyüklükte lojistik ve irtibat tesisleri bulunuyor. 2023’ün sonlarında “ABD, Irak’tan çekilsin” şeklindeki İran baskısı çok büyük ölçülere ulaştı. Elbette İran makamlarının bu konudaki söylemleri ABD’yi etkiliyor değil. Fakat ABD, Irak’a ikili anlaşmalar yoluyla geldi. Bugün Irak hükümeti ABD’nin Irak’tan çekilmesi için çok sayıda karar alıyor ve bunların uygulanması için ABD’yi zorluyor.
ABD kısa süre içinde Irak’tan çekilir mi?
ABD kısa süre içinde Irak’tan çekilir mi? Hayır. Çok kısa sürede çekilmez, çekilemez. Fakat tüm aktörler ABD’deki başkanlık seçimini beklemeye başladı. Seçimden sonra ABD’nin çekileceğine ilişkin beklenti her geçen gün büyüyor. Bu nedenle tüm taraflar ABD sonrasına hazırlık yapmaya başladı.
Neden mi? Nedeni çok basit. ABD’nin gelişi ayrı, gidişi ayrı bir dert. 11 Eylül’den Irak’ı sorumlu tuttu, Saddam Hüseyin’i devirdi. Sonrasında Irak’ta iç savaş çıktı. “İç savaşı bastırdım” dedi ve ülkeden çıktı; bu sefer ülke parçalanıyordu. Bir daha geldi, bu sefer Irak tarihte olmadığı kadar İran’ın denetimine girdi. Yani anlayacağınız, ABD Irak’tan çıkınca ortalık fena karışacak, tüm bölge ülkeleri bunun farkında.
Türkiye’nin aktif adımlarının nedenleri
Irak, Türk dış politikası için her zaman iki temel parametre açısından önemli olmuştur: Güvenlik ve ekonomi.
Irak’ta son dönemde yaşanan gelişmeler ve ABD sonrası yaşanabilecek değişmeler Türkiye’yi her iki açıdan da alarma geçirdi. Açıklaması daha kolay diye ekonomi ile başlayayım.
Irak, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler arasında üçüncü sırada geliyor. Diğer bir deyişle en önemli ticaret ortaklarından birisi. Tekstil, gıda, enerji ve inşaat başta olmak üzere Türk şirketleri uzun bir süredir Irak’ta çok önemli işler yapıyorlar. Fakat 2023’te Kalkınma Yolu Projesi’nin gündeme gelmesiyle birlikte Irak’ın ekonomik önemi katlandı. Basra’dan başlayarak kuzeye doğru giden ve Ovacık üzerinden Türkiye’ye giriş yapacak olan yol projesi son dönemde Ortadoğu’da tartışılan en stratejik projelerden birisi.
(Kaynak: AA)
Bu projenin yapılması için kara ve demir yolları inşaatı gerekiyor. İnşaatlar kısa vadede etki yaratacak bir ekonomik canlılık getirecek. Bu canlılık Türk şirketlerini yakından ilgilendiriyor. Fakat daha önemlisi yolun tamamlanması halinde Basra Limanı’ndan Avrupa’ya kadar ulaşacak stratejik bir güzergâh inşa edilmiş olacak. Bu güzergâhın değeri on milyarlarca dolar, hatta belki de daha fazlası. Projenin tamamlanması sadece ekonomik değişime neden olmayacak. Önümüzdeki 20 yıllık süreçte Hürmüz Boğazını, Bab El Mendeb’i ve Süveyş Kanalı’nı etkileyecek jeostratejik etkilere neden olabilir.
İşte tam da bu noktada güvenlik konusu devreye giriyor. Projenin başarılması halinde bundan ekonomik olarak en az fayda sağlayacak ülke İran. Elbette İran yalnız değil. Fakat Irak’taki en önemli aktörlerden birisi olduğu için en dikkat çekici ülke olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda bir harita var. Haritada açıkça görüldüğü gibi yol projesi Irak’ın ekonomik kalbi olan Basra’dan başlayıp, Necef ve Kerbala gibi dinî ve siyasi açıdan önemli şehirleri geçtikten sonra Bağdat’a oradan da Tıkrit üzerinden Musul’a geliyor. Musul’dan da Ovacık üzerinden Türkiye’ye giriş yapıyor. Birkaç istisnası kenara alınacak olursa küçük kıvılcımlarla istikrarsızlaştırılması ve güvenlik sorunları yaratılması çok kolay bir hat. Yani Irak hükümeti bu yolu tam olarak güvenlik altına alamazsa projenin başarıya ulaşma şansı ciddi ölçüde azalır.
Gördünüz mü, tekrar başa döndük. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle ortalık daha önce olduğu gibi karışırsa projenin gerçekleşmesi güçleşir. Bu nedenle Türkiye için Irak’ta merkezi hükümetin güçlü bir şekilde güvenlik sağlayıcı bir aktöre dönüşmesi şart.
Elbette güvenlik boyutu burada bitmiyor. Güvenlik denilince tek kalem Kalkınma Yolu’nun güvenliği değil. 2024, PKK ile mücadelede dönüm noktası olacak yıllardan birisi. Bir süredir yetkililerin de belirttiği gibi Irak’ın kuzeyinde PKK’nın yuvalandığı yerlerden çıkarılmasına ilişkin detaylı ve kapsamlı bir hazırlık yapılıyor. Gara bu operasyonların merkezi olacağa benziyor. Ancak üç önemli ismin Irak’a ziyaretinin sadece bu operasyonla sınırlı olduğunu düşünmek zor.
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanda yaptığı operasyonlar için Irak Merkezi Hükümeti’nin yetkililerinden destek aldığını veya bir beklentisi olduğunu düşünmüyorsunuz değil mi? Yıllardır PKK’nın varlığını sürdürdüğü ve Iraklı yetkililerin “Kusura bakmayın, eldeki olanaklar o bölgede mücadeleye yetmiyor” dediği bölge için Türkiye meşru müdafaa hakkını kendisi kullanıyor. Kuzey Irak’ta yaklaşan operasyon elbette bu ziyaretlerin neden olduğu denklemin bir parçası. Fakat asıl unsur değil, tamamlayıcı faktör.
Kuzey Irak’ta yapılacak operasyonunun iki temel boyutu
Kuzey Irak’ta yapılacak operasyonun iki temel boyutu var. Birincisi, elbette PKK’yı nefes alamaz hale getirmek. İkincisi ise, ABD’nin çekilmesinin sonucunda ortaya çıkacak yeni dengelerde masaya ağırlığını koymak.
ABD’nin çekilmesiyle İran’ın etkisinin iyice artacağını hepimiz biliyoruz. Sonra ne olacak? ABD çekilirse bu sefer İran’ın etkisi altından kurtulamayan bir Bağdat, Türkiye’den Irak içindeki askerî varlığını sona erdirmesini istemeyecek mi? Hele ki Kalkınma Yolu’nun geçmesiyle stratejik önemi katlanacak olan Musul’da bulunan Başika’daki Türk üssü, gündeme gelmeyecek mi?
Yaklaşan operasyonların kapsamı Kuzey Irak’ta terörle mücadele odaklı olabilir. Fakat çok daha önemli bir boyutu var: Ankara Bağdat’a ABD sonrası Irak’ta güvenliğini sağlamak ve çıkarlarını korumak için işbirliği olanağı sunuyor. Bağdat’a alternatif bir güç odağı sunmadığınız sürece İran’ın denetiminden çıkması mümkün değil. Üstelik böyle bir yol projesi yapılacak ise Türkiye ile İran rekabetinin artması kaçınılmaz.
IŞİD gelmeden önce Musul ve Kerkük’te Türkiye’nin etkisi diğer tüm devletlerden fazlaydı. IŞİD’den sonra Şii milisler sayesinde İran bu iki vilayette de politik ve askerî üstünlük sağladı. Eğer ABD çekilecekse yeni dönemde rekabetin kızışmasından doğal bir şey yok. Üstelik hep Kandil, Hakurk, Gara diyoruz. PKK’nın son 9 yılda yerleştiği Sincar nerede? Söyleyeyim, Musul’da. Kalkınma Yolu güzergâhı üzerinde bulunan Telafer’in çok yakınında. Bu kadar tarihi bir proje için uğraşılırken biraz uzağında bir PKK yatağının bulunmasına sizce izin verilir mi? Bence verilmez.
Özetle, Irak’ta son derece karmaşık ve hareketli bir döneme girdik. ABD’nin çekileceği fikri ilgili başkentlerin koridorlarında yüksek sesle tartışılmaya başlayalı çok oldu. Kısa vadede gerçekleşmese bile cin şişeden çıktı ya da en azından şişenin kapağı açıldı. Irak’ın güneyinde ağırlığını her geçen gün hissettiren İran; Musul, Kerkük ve Süleymaniye’den sonra Erbil üzerinde hâkimiyet kurmaya çalışıyor. İran’a yakın milis gruplar politik ve askerî üstünlüklerini pekiştirmek için yaklaşan değişim sürecini bekliyor. Ortadoğu’da ekonomik ve stratejik denklemi kökten etkileyebilecek bir yol projesi hayata geçirilmeye çalışılıyor. PKK ise sadece Kandil’de değil Sincar’da da varlığını sürdürüyor. Böyle bir ortamda Türkiye’nin sessizce durmasını beklemek mantıksız olur.
Uzun sözün kısası, mesele ne yol ne de askerî operasyon; asıl mesele Bağdat’a İran dışında bir alternatifi olduğunu göstermek. Bu da ancak güvenliği sağlamaktan geçiyor. Güvenlik olmadan Irak’ta hiçbir adım atamazsınız. Bu nedenle üst düzey ziyaretler gerçekleşiyor.
—————————————
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-politik/irak-turkiyenin-gundemine-neden-girdi/
[i] Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.