Son 7 senedir Türk irfanının “sürekliliğini” araştırıyorum. Önemli bizden ve yabancı “âlimleri” özellikle mercek altına aldım. Paha biçilmez bir kütüphane kurdum. Dijital belgeler de cabası. Yola çıkarken heybeme koyduğum fikrim değişmedi ancak bir hayli gelişti.
Şaşırıp kaldığım, acıyla gülümsediğim, vay be dediğim bilgi, belge, yorumlarla karşılaştım. Yazacağım nasipse. Gözlerim ve belim zorluyor ama yazacağım. Okuyucu duvardan duvara savrulacaktır “sonuçlar” ete kemiğe bürünebilirse. Biraz ipucu vereceğim ama şimdi. Tarih disiplini bir bilim dalı mıdır, değil midir, hâlâ tartışmalı.
Bizim ülkemizde bilim sayılması için sebep sonuç ilişkisi bağlamında tutarlı gözlem ve yorumlar yapılabilmesi şartı aranıyor. Buna determinizm denildiğini biliyorsunuz. Doğa yasaları pozitif bilimleri öyle biçimlendirdi ya, ondan. Oysa gözden kaçırıyor bizimkiler, artık gözlem ve sebep sonuç ilişkisi bağlamındaki bilimsel paradigma ringde boylu boyunca uzanmış boksör gibi yenilmiş bulunuyor.
*
Bilim 2.0 çoktan başladı. Arada radikal bir sıçrama var, çizgisel uzam yok! Boyut sayısı en az 11 artık ve “zaman” her ne kadar tıkıldığımız kafeste cari olsa da bilim ona şüpheyle bakıyor an itibariyle. Özetle nazariyat ile teorinin tanımı tümüyle değişti. Her şeyin teorisi bile Var ve Tek Olanı işaret ediyor. Ediyor da… O’nu tanıyor muyuz, belli değil. Birdenbire iman dairesine girdiğimin farkındayım, siz o dairenin içinde misiniz? Emin misiniz?
Biraz daha şaşırtayım sizi. Tuttuğu takım veya doğduğu şehre duyduğu bağlılık din olgusunu değersiz kılacak kadar raydan fırlamış Türk milliyetçileri çokça bulunuyor ülkemizde. Onların bazıları son 23 yılda “önceden milliyetçiydik, şimdi Müslüman olduk” diyerek müteahhit/müsait alana nasıl da kayıverdi, değil mi? Ya Hû, insan dünyevî şeyler için dinden imandan vazgeçer mi?