“Zenginleşmek için siyasi sistemin bir parçası haline gelmek gerektiği kanaati yaygın. Bu şekilde yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluk bütün toplum için tepeden tırnağa bir hayat tarzına, bir geçim kaynağına dönüşüyor… Kısaca istibdat, hastalıkların hastalığıdır.”
*****
Taha AKYOL
Tunus’ta ‘tek adam’ rejimi referandumda kabul edildi. Seyyar satıcı Muhammed Buazizi’nin 17 Aralık 2010’da diktatör Bin Ali’yi protesto ederek kendisini yakmasıyla başlayan Arap ayaklanmaları, sadece Tunus’ta demokrasiyle sonuçlanmıştı. Bu, İslamcı ve laik kesimlerin uzlaşmasıyla başarılmıştı.
Fakat demokratik iktidarlar halkın iktisadi sorunlarına çözümler getiremedi… Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, yetkilerini zorlayarak, 26 Temmuz 2021’de Başbakanı azletti, yetkileri fiilen elinde topladı.
Güç hırsı böyle bir şey; doymayı bilmez.
Başta İslamcıların bilge ve âlim lideri Gannuşi olmak özere, demokratların direniş çağrısına halk karşılık vermedi. Kalabalıkların derdi demokrasi değildir! Tunuslu Prof. Munsif Merzuki’nin yazdığı gibi, Arap dünyasının çıkmazı, her krizde çözüm için “âdil diktatör” beklemesidir. “Çoban” da diyebilirsiniz.
Nihayet geçen pazartesi günü yapılan referandumda, Kays Said kendi hazırladığı “tek adam” anayasasını kabul ettirdi. Katılım yüzde 27, kabul yüzde 92.
Kays’ın bu davranışı İslam’a uygun mu aykırı mı?
TEK ADAM ANAYASASI
Referanduma katılımın çok düşük olmasında, hem muhalefetin boykot çağırısının hem ilgisizliğin, ümitsizliğin etkisi var. Ahlaken kaybedilmiş bir referandum ama “atı alan Üsküdür’ı geçti.”
Siyaset bilimci Nate Grubman, Tunus’un yeni sistemini şöyle özetliyor:
“Başkan’a sadece yürütme üzerinde değil, parlamento ve yargı üzerinde de aşırı yetkiler veren bir süper başkanlık sistemi…”
Arap Reform İnisiyatifi’nden siyaset bilimci Sahbi Khalfaoui, Kays Said’in anayasasını, 18. yüzyılda referandumla kabul edilmiş “Napolyon anayasası”na benzetiyor. Fransız edebiyatçı Chateaubriand, Napolyon’un nasıl bir despot olduğunu anlatır. Bizim Namık Kemal de Napolyon’dan “despot” diye bahseder.
Müslümanların 21. Yüzyıldaki şu talihsizliğine bakın; Afganistan’da Ortaçağ, Tunus’ta 18. Yüzyıl…
İBNİ HALDUN VE HAYRETTİN
Tunus, sevdiğim dost ülkelerden biridir. Kendi tarihimizin uzaktan da olsa bir parçasıdır. İslam düşüncesinde en yüksek zirvelerden ikisi, 14. Yüzyılda İbni Haldun, 19. Yüzyılda Tunuslu Hayrettin Paşa gibi iki dehanın ülkesi…
Tarihi anlamak için İbn Haldun’u okumak lazım… Modern çağda gelişme yollarını anlamak için Tunus’ta Tanzimat reformlarının öncüsü, bizde kısa süreli sadrazam Hayrettin Paşa’yı okumak lazım. Bekir Karlığa hocamızın “Islahatçı Bir İslam Düşünürü Tunuslu Hayreddin Paşa ve Tanzimat” adlı eserini tavsiye ederim. (Mahya Yayınları)
Çok çeşitli ve karmaşık sebeplerden hiçbir İslam ülkesi bir Japonya, bir Güney Kore olamadı. Arap dünyasının genel tablosunu Tunuslu düşünür Munsif Merzuki “Diktatörlük ile Devrim Arasında Arap Dünyasının Krizleri” adlı eserinde, istibdat – yolsuzluk sarmalı olarak tasvir ediyor:
“Zenginleşmek için siyasi sistemin bir parçası haline gelmek gerektiği kanaati yaygın. Bu şekilde yozlaşma, rüşvet ve yolsuzluk bütün toplum için tepeden tırnağa bir hayat tarzına, bir geçim kaynağına dönüşüyor… Kısaca istibdat, hastalıkların hastalığıdır.”
(Zahide Tuba Kor tercümesi, s.42)
İSLAM AÇISINDAN
Baştaki sorumuza dönelim: Kays’ın davranışları İslam’a uygun mu değil mi?
Derim ki uygun da değildir, aykırı da değildir. Çünkü bunlar “dinî” konular değildir. Bunlar “siyasî” konulardır. Sıffın’de de dinî değil, siyasî idi mesele.
Kays ve benzerlerinin hareketlerini İslam’daki “ulul emre itaat, fitneden sakınma” gibi prensipleri istismar ederek savunabiliriz… Karşı isek, İslam’daki “adalet ve iyilik” gibi prensipleri, ilk halifeleri örnek göstererek İslam’a aykırı diye itham edebiliriz.
Bir sonuca varılamaz, kavga sürer gider; asırlarca olduğu gibi.
Müslümanların “hukukun üstünlüğü, kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, şeffaflık, hesap verirlik, yönetimde verimlilik” gibi insanoğlunun uzun asırların tecrübeleriyle ulaştığı rasyonel ilkelere ihtiyacı var.
Bunları anayasalara yazmak yetmez. Kurumlaştırmak, hayata geçirmek lazım… Hatta bu da yetmez; siyaset sınıfının kalitesi, ahlakı, bilgi ve donanım seviyesi, sorumluluk duygusu her şeyden önemlidir.
Kolay değil diyenleri duyuyorum.
Elbette kolay değil ama boş kavgalarımızı bırakıp gelişmiş ülke olma ideali yüreklerimizi ve beynimizi ateşlerse, kolaydır.
———————————————–
Kaynak:
https://www.karar.com/yazarlar/taha-akyol/islama-uygun-mu-1593723