İslam’da Gruplar ve Grup Fanatizmi

Fanatizmin muhakkak ki tarihte pek çok örnekleri mevcuttur. İslâm tarihinde bunun ilk örneği Hz. Muhammed’in vefatından sonra görülmüştür. Sıffin savaşında hakem belirlenmesine karşı çıkan bir grup ortaya çıkmış, Harici adı verilen bu grubu daha çok bedevi Araplardan oluşan, okuma yazma bilmeyen kimselerin temsil ettiği görülmektedir. Harici grup, o dönemlerde terör eylemleri yapmışlar ve masum olan pek çok insanı öldürmüşlerdi. Bunlardan birisi de, sahabeden Habbab bin Eret’in oğlu Abdullah olmuştur. Abdullah hamile cariyesi ile bir yere giderlerken yolda haricilere rastlarlar. Hariciler, “Ali’yi nasıl bilirdin?” diye sorarlar, Abdullah da Ali hakkında olumlu görüş belirtince, harici grup, Abdullah’ı ve hamile cariyesini ağaca bağlayıp işkence ile öldürürler. Oradan uzaklaşan gruptan biri Hristiyan birisine ait bahçeden izinsiz hurma yerken, yanındaki arkadaşı, bahçenin bir gayr-ı müslime ait olduğunu söylemesi üzerine, haram düşüncesi ile haricinin hurmayı ağzından attığını kaynaklar yazmaktadır.[1] 

*****

Prof.Dr. Ahmet Faruk SİNANOĞLU

Toplum hakkında yapılmış olan bilimsel araştırmalar, en gelişmiş toplumlardan en ilkel toplumlara kadar bir tür toplumsal gruplaşmaları, zümreleşmeleri tecrübe ettiklerini ifade etmektedirler. Yani toplumsal gruplar evrensel bir nitelik göstermektedirler. Diğer bir deyişle, nerede insan varsa orada öbekleşme/gruplaşma oluşmuştur.

Grupların ortaya çıkışları siyasi, iktisadi, kültürel, psikolojik vs. olabileceği gibi dini de olabilmektedir. Özellikle dini bağın söz konusu olduğu gruplara dini gruplar adı verilmekte ve dini gruplar öteki gruplara göre daha uzun ömürlü olabilmektedirler. Diğer toplumsal gruplarda olduğu gibi dini gruplar da alt gruplara bölünebilmekte ve bu alt gruplar, çeşitli toplumsal nedenlerle, ortak amaç ve hedeflerine ulaşabilmek için çatışma ya da rekabet içerisine çekilebilmektedirler. Bu söylemlerden anlaşılabileceği gibi, dini grupların amaçlarına ulaşabilmede toplum için olumlu yönleri bulunmakla birlikte, olumsuz yönleri de olabilmektedir. Gerçekte ise dini grupların, hedeflerini, inandıkları kutsal değerler adına belirlemeleri gerekir. Söz konusu İslam dini olunca, İslam inanç sisteminin en önemli özelliği dil, din, renk ve etnik yapı ayrımı yapmadan toplumsal bütünleşmeyi gerçekleştirebilmek ve sağlıklı, adil bir toplum yapısı oluşturabilmektir. Yani bütün İslami dini grupların asıl amaçlarının, Allah’ta bütünleşebilmek olması gerekir. Ancak ülkemizde varlık gösteren dini gruplar dikkate alındıklarında, bilimsel temeli olmayan nakle dayalı, gerçeği temsil etmeyen halk spekülasyonlarının dini grupların tutum ve davranışlarının belirlenmesinde etkili olduğu anlaşılmaktadır. Bilimsel (kitabi) gerçekliği temsil etmeyen halk spekülasyonlarının grup üyeleri tarafından benimsenmesi ile toplumsal gerçeklik rengine bürünerek, fanatizm/taassup tutuma dönüşebilmektedir. Fanatizm sözlükte, bir şeye körü körüne bağlılık, aşırı taraftarlık ve taassup anlamlarına gelmektedir. Grup fanatizmi açısından dünyayı anlamaya çalışmak, toplumsal sorunları çözmeye çalışmada ve topluma iyi bireyler kazandırabilmede hem toplum hem de grup için problem olabilmektedir. Fanatizm karakterine bürünen her şey gibi, dini grup fanatizmi de grup üyelerini inanç açısından körü körüne yönlendirebilmektedir.

Fanatizmin muhakkak ki tarihte pek çok örnekleri mevcuttur. İslâm tarihinde bunun ilk örneği Hz. Muhammed’in vefatından sonra görülmüştür. Sıffin savaşında hakem belirlenmesine karşı çıkan bir grup ortaya çıkmış, Harici adı verilen bu grubu daha çok bedevi Araplardan oluşan, okuma yazma bilmeyen kimselerin temsil ettiği görülmektedir. Harici grup, o dönemlerde terör eylemleri yapmışlar ve masum olan pek çok insanı öldürmüşlerdi. Bunlardan birisi de, sahabeden Habbab bin Eret’in oğlu Abdullah olmuştur. Abdullah hamile cariyesi ile bir yere giderlerken yolda haricilere rastlarlar. Hariciler, “Ali’yi nasıl bilirdin?” diye sorarlar, Abdullah da Ali hakkında olumlu görüş belirtince, harici grup, Abdullah’ı ve hamile cariyesini ağaca bağlayıp işkence ile öldürürler. Oradan uzaklaşan gruptan biri Hristiyan birisine ait bahçeden izinsiz hurma yerken, yanındaki arkadaşı, bahçenin bir gayr-ı müslime ait olduğunu söylemesi üzerine, haram düşüncesi ile haricinin hurmayı ağzından attığını kaynaklar yazmaktadır.[1]  Tarihi kaynaklarda bu gibi fanatik terör olaylarına değinilmektedir. Anlaşılacağı gibi, helal haram ayrımı yapan grup, masum insanları ve doğmamış bebeği dahi öldürmekten çekinmemişlerdir. Tüm bu tespitlerden çıkan sonuç, fanatik dini yaklaşım, dinin özünü anlamamakta ve dinin özünü buharlaştırmaktadır. Yine Selçuklular döneminde ortaya çıkan “Haşhaşiler”, Haricilere benzer fanatik eylemleri ile ortaya çıkmış olan bir gruptur. “Assasin”, sözcüğü “haşşaşi” sözcüğünün Batılı toplumlara aktarılmış biçimi olup, “suikastçı” anlamını taşımaktadır. Haşşaşiler, insanları afyonla uyuşturarak, cennet vadi ile terör eylemleri yaptırmışlardır.

Dini grupların fanatizme yönelmelerinde etkili olan bir husus da, dini grupların siyasi/politik yaklaşımlarını dini görüşleri ile bütünleştirerek dini bir değer biçimine dönüştürülmüş inancı, yegâne pozitif bir veri gibi algılamaya başlamaları ve toplumsal yaşamı kendi algıladıkları biçime sokma çabaları, gruplar arası çatışmalar olarak ortaya çıkabilmekte ve tüm bu çabalar neticesinde grup fanatizmine neden olabilmektedir. Yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi, fanatizmin temelinde gerçek bir biliş söz konusu olmayıp, körü körüne bir inanış söz konusu olmaktadır. Gruplar kendilerince oluşturdukları bilgi, görgü ve tutumlarını öteki gruplara yansıtma ve benimsetmede grup fanatizmine başvurabilmektedirler. Dini grupların akılcı düşünce odaklarından sapmak suretiyle, küçük, dar merkezli, artı bir değer üretemeyen bir konumda kalmaları, hem grubun kendisine hem de büyük grup diye adlandırdığımız topluma artı değer üretir faaliyetler ortaya koyamamaktadırlar. Bu durumda, dini gruplar arası iletişim engellenmede ve toplumda değişim, akıcılık, duygudaşlık gibi yaklaşımlar gelişememektedir. Ayrıca grupların bünyesine bir kısım art niyetli ya da küresel güçlerin uzantıları sızarak büyük toplumsal sorunlara neden olabilecek eylemlere yönlendirebilmektedirler. Son zamanlarda gerek yazılı gerekse görsel medyada, burada işaret edilen sorunlarla ilgili haberler yer almaktadır.

Gerçekte dini grupların insanlara hizmet ve yardım için var olmaları gerekirken, insanların duygularının sömürülmesine ve yanlış yerlere yönlendirilmesine izin vermemesi gerekir. Çünkü tüm bunların sonucunda evrensel bir inanç sistemi olan İslâm, bir grup inancına dönüşmekte ve evrensel olma niteliği zarar görebilmektedir.  Grup fanatizmine saplanmış olan dini gruplar, yakın gelecek içerisinde ideolojiye dönüşen inançları ile yeni toplumsal düşünsel yapılanmayı eğitim, ahlak, hukuk, kültür gibi ve diğer toplumsal kurumlara yeterince artı değer katmaları söz konu olamamaktadır. Halbuki dini grupların çıkış noktası yardımlaşma, dayanışma, duygudaşlık yapabilme temelinde başlarken, ilerleyen zaman diliminde grupların savaşına ve grup fanatizminin doğmasına doğru bir değişim geçirdikleri görülmektedir. Böyle bir toplumsal zeminde duygusal mekanizmalar aklın önüne geçmekte, mantıksal düşünce grup zihninin geri planında körelmeye başlamakta, grup kültürü içinde bireyin kişiliğinin ve dini bilincin erimeye başladığı ve bilinmeyen, istenmeyen yönlere doğru savrulduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yakın zamanlarda ülkemiz büyük bir toplumsal sorun yaşamış, pek çok insanımız zarar görmüştür. Söz konusu tarihsel olayın (15 Temmuz) sosyoloji ve psikoloji temelinde ele alınıp incelenmesi gerekir. Bilineceği gibi genç nesiller deneyimsizdirler, konu üzerine yapılacak araştırma ve incelemeler insanımızı aydınlatacaktır.

Dini gruplar neden ortaya çıkar? Daha önce de ifade edildiği gibi, elbette pek çok neden gösterilebilir. Dini gruplar bağlı oldukları inanç sisteminin gereklerini yerine getirdiklerini düşünürler. Yerküremizde varlık gösteren inanç sistemleri incelendiğinde insani değerlerin sevgi, saygı, yardımlaşma, dayanışma gibi kavramlar temelinde söylemleri karşımıza çıkar. Yani tüm dini inanç sistemleri insanın olumlu nitelikleri üzerine kurulmuşlardır. Sadece biraz önce söz konusu ettiğimiz kavramlar üzerinden bireyi ve toplumları mutlu edebilmek mümkün olur mu? İnsanın için de bulunduğu doğa ile ilişkileri çok yönlüdür ve çok yönlü özelliklerin göz ardı edilmemesi gerekir. Bireyi insan yapan özellikler arasında en önemli olanı, söylemleri ile eylemleri arasında uyum bulunmasıdır. Mevlana’nın şu özlü sözü, üzerinde durulan konuyu en iyi biçimde ifade etmektedir: “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!” Dönemin gerektirdiği nitelikte olmak, İslam inanç sistemi ile uyuşmamaktadır.  Dini grup üyelerinin iyi yetişebilmeleri için, bu özellikleri dikkate alarak grup yapılanmasını bu yönde oluşturmaları gerekir. Geçmiş yüzyıllarda ortaya çıkan ilk gruplaşmalar incelendiğinde, dönemin toplumsal şartları ile birlikte söz konusu insani güzel değerlerin grup yapısında yer aldığı görülmektedir. Öyle ki dini grubun liderleri ve tüm üyelerinin mesleklerinin olduğu, sanatın dallarından en az birisi ile ilgili oldukları, grup ya da toplum için din, bilim arasında yöntemsel ilişkiler kurmaya çalıştıkları anlaşılmaktadır. Özellikle Bağdat, Türkistan ve İran coğrafyasında ortaya çıkan Türk-İslam kültür çevresinin bilim, sanat ve teknik gelişmelerin sağlanmasında, bu anlayışın etkili olduğu anlaşılmaktadır.

Günümüzde dini gruplar gözlemlendiğinde sanat, bilim ve din arasındaki ilişkilere ilgi gösterilmediği, bazı grupların meslek olarak fanatizmin özel bir türü olduğunu düşündüğümüz terörü seçtikleri ve tek bir noktaya odaklanmış gruplar olarak dikkatleri çekmektedir. Bu da grup içi düşünsel bir boşluk oluşturmakta ve bunalımlara neden olabilmektedir. Geçmiş yüzyıllarda söz konusu düşünsel boşluklar nedeni ile hem doğulu toplumlarda hem de batılı toplumlarda bunalımlar ortaya çıkmış ve pek çok insan zarar görmüştür. Günümüzde de bazı dini gruplar ki, bunların nasıl ortaya çıktığı araştırılmalıdır BokoHaram, İşid vs. gibi. Kendilerinin belirlediği inançlarını kitabi bilgiye uydurmaya çalışarak, kutsal bir emirmiş gibi dini araçsallaştırarak teröre başvurdukları görülmektedir. Söz konusu İslam inanç sistemi olduğunda, hiçbir fanatik terör eylemi kuramsallaştırılıp meşruiyet kazandırılamaz. Tüm bu nedenlerle dini grupların insan yetiştirmek isterken, deneyimsiz gençlerin fanatizm bataklığına gömülmesine izin vermemeleri gerekir. Çünkü yüce dini değerler insani nitelikler taşır, fanatizm karakterli dini grupların terör eylemleri ise bireysel ve toplumsal bunalımlara yol açar.

Kaynaklar

[1]Taberi, V, s. 81-82.

————————————————-

Kaynaklar:

https://www.akademikakil.com/islamda-gruplar-ve-grup-fanatizmi/ahmetfaruksinanoglu/

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen