İslamcı aydın dinî söylemin toplumda karşılığının bulunmadığını görüyor. Fakat bu tespite dayanarak çıkış öneremiyor. İslamcı aydının tespitlerinde eksik kalan husus, 1980’lerde toplumu motive eden söylemlerin bugün tepkiye neden olmasının gerekçelerini ortaya koyamamış olmasıdır. 1980’lere kadar İslamcı camia evrim teorisi karşısında inanç krizi yaşayan bir kitle ile muhataptı. Fakat 1990’lardan sonra İslami camiada eski Müslüman aydınların evrim teorisini benimsediği farkedildi. İbn Haldun, Mevlana, İbn Tufeyl, Cahiz, İbrahim Hakkı evrim teorisine benzeyen görüşlere sahipti. İslami kesimde “yaratıcı evrim” fikri güçlendi.
İkinci bir husus olarak İslami kesim 1990’lardan sonra dünyayı değiştirmek fikrini de kaybetti. İslamcılığın kavgası, modernleşen Türkiye’de kentsel bölüşüm içinde kendine bir alan açmak hedefine yöneldi. Cemaatlar bir tür parti haline geldi. Cemaatleşme, nüfuz siyasetine dönüştü.
Pek çok İslami kavram, dünyevi amaçlar için yeniden muhtevalandırıldı. Örneğin “mücahid” kavramı bir parti liderinin siyasal mücadelesinin sembolizmi haline geldi. “Zekât” kente yönelen taşralı Müslümanlığın kadro yetiştirmek için finanse ettiği öğrenci kitleleri desteklemenin mali bedeli olarak tanımlandı.
Bütün bu dönüşümde “başörtüsü” mağduriyeti de tetikleyici bir rol oynamaktaydı. Seküler politikalar üreten merkez aklın bir yönüyle İslami kesimleri dolaylı yoldan dönüştürmeyi başardığı da söylenebilir.
Söz konusu süreçte İslami kesim değişen kavramları ile “kendiliğinden entegrasyonu” gerçekleştirdi. Karşı çıktığı modernleşmeyi okullar açarak, apartmanlar inşa ederek, tüketim toplumuna dâhil olarak içselleştirdi.
Öte yandan cemaatlar 1980-2024 sürecinde çok kötü sınav verdiler. Bunca öğrenciye burs toplayan bu yapılar mülkiyet kaleleri haline geldi. Entelektüel yetiştiremedi.
İslami kesim 40 yıllık süreçte fikir de üretemedi. Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Rasim Özdenören, Nuri Pakdil gibi müelliflerin fikirlerinin üstüne fikir konulamadı. Bu müeelliflerin Türkiye’nin İslami geleceği hakkında ortaya koydukları tüm programlar ise hayata geçti. Örneğin Ayasofya müze olmaktan çıkarıldı, ibadete açıldı.
İslamcı teorinin ülküsüz, ütopyasız kalması, kendini tüketen bir fikriyata dönüşmesine yol açtı.