Esat ARSLAN
Lütfen bakar mısınız? Bilmem farkında mısınız? FETÖ ile ödün verilmeden kararlı bir biçimde mücadeleye devam edilince nedense bilinmez ABD’de İslamofobiya birden atağa kalkmıştır. Bu nedenle AB(D)’de bugünlerde yine hemen her şeyi “İslamofobiya” olarak açıklamak moda olmuştur. Daha doğrusu yeni öteki “İslamofobiya” olmuştur. Endişemiz, Türk aydınlarının da bu kervana katılması. Onlar da hemen her şeyi “İslamofobiya” çerçevesi içerisinde açıklamaya başlarlarsa, işte o zaman tehlikeli bir tırmanmaya doğru doludizgin gidilmesi kaçınılmaz olur. İşte kaçınılması gereken budur.
Olaya şimdi de bir de tersten bakalım, lafı evelemeden, gevelemeden söyleyelim, “İslamofobiya” sorunu bir gerçek olgu. Hemen her fobide olduğu gibi İslamofobiya’da da diyalog, empati ve gerçekçilik kısıtlandığında irtibat ve iletişim koptuğunda yükselme görülmektedir. Onlara göre, İslam “yabancıdır” ve onunla, onun inananları ile diyalog mümkün değildir. O nedenle İslam ile kültür ya da din temelinde diyalog da söz konusu değildir. Kısaca İslam’dan korkmayı anlatan bir terim olan“İslamofobiya”, Soğuk Savaşın bitmesiyle Batının şuuraltının devamlı ve kesintisiz bir biçimde tetiklenmesiyle oluşturulmuştur. İslam tehdit olarak ortaya atıldıktan sonra büyük ölçüde tarihi travmalar, kişisel ve toplumsal önyargılar ile batıda yaşanan dönemsel terör olayları İslamofobiya’nın gelişmesine katkıda bulunmuştur.
İslam medeniyeti Batı uygarlığı ile savaş literatürü ile söyleyelim, angajmana girmiştir. Eğer İslam bu işe angaje olduğunda, İslam’ın da “İslamofobiya” sorunu başlamış demektir. İşte o zaman vakit geçirmeden “İslamofobiya” ile mücadeleye daha doğru bir deyimle Batıyı İslam korkusundan sıyırıp insanî değerler bakımından anlatmaya başlanılması gerekmektedir.
Bu etmenlerin içinde genel olarak vahşi kapitalist sistemin özünden kaynaklanan, bu süreç ve politikalarının üretmiş olduğu toplumsal değer yargıları, insan, toplum, tarih, kültür ve evren algıları, hedonist ekonomik rekabet tutkusu ve kaygısına kadar çok sayıda politik, sistemik, sosyolojik ve psikolojik sapkınlıkları yer almaktadır.
Kısaca “Batının İslam Korkusu ve Karşıtlığı Psikozu” demek olan “İslamofobiya” birbirinin içine geçmiş çok sayıda sosyo-psikolojik etmenin ürettiği travmatik bir hastalık olarak da görülmelidir. Bu hastalığın temel sosyo-kültürel nedeni tek boyutlu bilgiye ve tek boyutlu eğitim sistemine dayanan Batı tarzı dünya görüşüdür. Bu sistem bireyleri çocuksu narsizm aşamasında kilitleyerek onların empati yapma, sevme, güvenme, paylaşma, şefkat etme ve adaletli davranma gibi insani duygularının gelişmesini önlemektedir. Bu sistemle yetişen Batı bireyleri sosyal çevrelerine karşı derin ve yıpratıcı kuşku ve güvensizliklerle dolu bir nevi travmatik olgularla yüklenmişlerdir. Onlardan farklı olan herkes onların düşmanıdır ve onların acımasızca yok edilmesi gerekir. Dolayısıyla bu ortamda sürekli şiddet, ayrımcılık, yabancılaşma ve toplumsal kutuplaşma(polarizasyon) ve parçalanma söz konusudur. Öyle ki, bu tür insanlar karşıyı, ötekiyi bilmemekte, öğrenmemekte bir nevi kararlılık gösterisi icra etmektedirler.
Peki, bununla nasıl mücadele edilmelidir? Bir kere her şeyden önceliklisi ve önemlisi, karşıyı, ötekiyi öğrenmemekte direnen Batı tarzı eğitim almış bireyleri hoşgörülü hale getirmek, İslam’a, ötekiye karşı volümleri kapatan insanların volümlerini açmakla işe başlanılmalıdır. Önerilen model iki boyutlu bilgi, iki boyutlu eğitim ve iki boyutlu meşruiyettir. Böyle bir toplumsal ortam sevgi, şefkat, paylaşma, dayanışma ve diyalog gibi insani niteliklere sahip olan bireyler meydana getirecek ve birey ve toplumlar arasında barış, kardeşlik ve dayanışma oluşabilecektir. Yoksa işimiz zor, iş işten geçmeden “İslam’ın İslamafobiya Sorunu” hızlanmadan, Mevlana ve Mevlevi Sevgi Felsefesi Batıya karşı hemen her zeminde harekete geçirilmelidir, derim, Sevgili Okurlar.