“Bugün için Azerbaycan Türklüğü’nden Türkmenistan’a, Özbek’e, Kazak’a, Kırgız’a, nihayet Uygur’a kadar bütün Türk Halkları elbette kendi dillerini yaşayacak ve yaşatacak, onunla konuşacak-yazacak; ama elli-yüz yıllar içerisinde, geniş zaman diliminde hepsinin yazı dili Türkiye Türkçesi olmazsa, “fikir”de ve “iş”te ideal birlik asla sağlanamaz. Öyle inanıyorum ki, bu uzak ideal, zamanla bütün Türk dünyası için vazgeçilmezler arasına girecektir. Zaten T.D.K.’nun başlattığı sözlük çalışmalarının, özellikle Nur Sultan Nazarbayev’in daha çok gayret ettiği “ortak dil ve tarih çalışmaları”nın nihaî hedefleri de budur.”
*****
Mülâkat: Metin ACIPAYAM
Dr. Mustafa KÖK, vefâtının 105. sene-i devriyesinde, İsmail Gaspıralı hakkındaki düşüncelerini Metin Acıpayam’a anlattı…
Metin ACIPAYAM: İsmail Gaspıralı sizce ne ifade ediyor?
Mustafa KÖK: İsmail Gaspıralı (Kırım/Bahçesaray, 1851-1914), Milliyetçilik tarihimizde, Rusya Türklüğünden başlayarak bütün Türk dünyasının, hatta bütün İslâm dünyasının eğitim iktisat ve kültürel bakımdan gerilikten kurtulması ve hak ettiği seviyede yükselmesi ülküsünün, neredeyse herkesten önce yola çıkmış sembol isimlerinden birisidir.
M.A. ‘Dilde birlik’ idealinin gerçekleşmesi mümkün mü?
M.K. Bu, 1989-1990 yıllarında Sovyet Sistemi dağılınca ortaya çıkan Türk Dünyasının en önemli meselelerinden birisidir. Ve ilginçtir bu tezin ilk büyük savunucusu da Gaspıralı İsmail Beydir. Bilindiği gibi Ziya Gökalp ve arkadaşları, bütün Türkiye için her bölgenin ağızlarının üstünde İstanbul Türkçesini eğitim ve yazı dili olarak savunmuş ve sonunda şükür bu geçekleşmiştir. Aynen Gaspıralı da Türk dünyasının kültürde, ülküde, yani tek kelimeyle “fikir”de, keza “iş”te birlik sağlayabilmesi için dilde, özellikle “yazı dili”nde birlik sağlanması, hatta bunun için bizatihi İstanbul Türkçesi fikrini güdenlerin ilki sayılır. Nitekim onun, meşhur üç ideali, yani “DİLDE, FİKİRDE VE İŞ’TE BİRLİK” görüşü, 1912’den beri bugün itibariyle 107 yıldan bu tarafa ayakta olan Türk Ocakları’nın temel ilkelerinden biridir. Bugün için Azerbaycan Türklüğü’nden Türkmenistan’a, Özbek’e, Kazak’a, Kırgız’a, nihayet Uygur’a kadar bütün Türk Halkları elbette kendi dillerini yaşayacak ve yaşatacak, onunla konuşacak-yazacak; ama elli-yüz yıllar içerisinde, geniş zaman diliminde hepsinin yazı dili Türkiye Türkçesi olmazsa, “fikir”de ve “iş”te ideal birlik asla sağlanamaz. Öyle inanıyorum ki, bu uzak ideal, zamanla bütün Türk dünyası için vazgeçilmezler arasına girecektir. Zaten T.D.K.’nun başlattığı sözlük çalışmalarının, özellikle Nur Sultan Nazarbayev’in daha çok gayret ettiği “ortak dil ve tarih çalışmaları”nın nihaî hedefleri de budur.
MA. İsmail Gaspıralı’yı Türk teorisyeni ve reformisti kabul edebilir miyiz?
M.K. Tabii edebiliriz. Çünkü onun Kırımda başlattığı Ceditçilik hareketi, ilkin eğitim konularında kendini göstermiş bir ıslahatçılıktır. Mektep ile medreselerin ayrılması, ilkokullarda okumanın yanında yazmanın da öğretilmesi, dersler arasına hayat bilgisi, coğrafya ve matematiğin de konulması, kızlar için ayrıca okulların açılması, öğretmenlerin maaşlı olması ilkin sistematik olarak onun savunduğu çok önemli hususlardır. Bu görüşlerini, 1883 yılından itibaren Kırım’da çıkarmaya başladığı ve alt başlığı “DİLDE FİKİRDE İŞTE BİRLİK” olan TERCÜMAN gazetesi aracılığıyla yaymıştır. Bunlardan yola çıkılarak açılan “usul-i cedit mektepleri” kısa zamanda başarılar elde edince, işin mahiyetini anlamak için Kazan, Kafkasya ve Türkistan’dan bir kısım öğretmen ve Mollalar Bahçesaray’a gelirler. Ceditçilik, yani dinde, eğitimde ve düşüncede “yenilikçilik” hareketi zamanla bütün Rusya Türkleri arasında ve sonra Türkistan’da yayılır. Kazan Türklerinden Şehabeddin Mercanî, Kadı Rızaeddin Fahreddin, Musa Carullah bu fikirlerin Kazan’daki temsilcileri olmuşlardır. 1910’lara gelince Rusya Müslüman Türk yurtlarında kurulan Usûl-i Cedit Mektepleri’nin sayısının 5000’e ulaştığı söylenir. Evet, bu anlamda Gaspıaralı’yı -sizin de kullandığınız ifadeyle- bir “Türk Teorisyeni ve reformist” kabul edebiliriz.
MA. İsmail Gaspıralı ’nın Türkçü yapısının yanında ‘İslamcılığını’ nereye koyabiliriz?
M.K. Gaspıralı İsmail Bey, öngörüleri çok yüksek bir insan. Hem Türk dünyasının gerilikten kurtulma yollarını görüp, önerilerde bulunmuş, hem de bütün İslâm dünyasının yaralarını bilen bir insandır. Onun için 1893 yılında Türkistan’a, 1907-1908 yıllarında Türkiye, Mısır ve Hindistan’a seyahatler yapmış ve her gittiği yerde bütün İslâm dünyasının dertlerini konuşmuştur (2 yıl Türkiye’de/İstanbul’da kalır). Bütün İslâm dünyasının uyanışı için yollara düşmüş bir mücahittir. Bu anlamda onun bir İslâm idealizmini de hiç şüphesiz konuşmak gerek.
MA. Teşekkürler Hocam…
M.K. Rica ederim Metin Bey.
*****
Dr. Mustafa KÖK
1946 yılında Elbistan’da doğdu. İlkokulu Akbayır’da (Til), ortaokulu Elbistan’da, liseyi 1965 yılında Gaziantep’te bitirdi. 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nden mezun oldu. Ekim 1969-Mart 1971 yılları arasında askerliğini yedek subay olarak yaptıktan sonra, 1972 yılından itibaren Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı çeşitli liselerde felsefe öğretmenliği ve yöneticilik görevi üstlendi (Ekim 1975-Şubat 1978 Mükrimin Halil Lisesi’nde müdürlük görevi dâhil). 1987 yılında Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne Öğretim Görevlisi olarak intisap etti. Ayni zamanda, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde 1990 yılında Yüksek Lisansını, 1996 yılında Din Felsefesi Bilim Dalı’nda doktorasını tamamladı.
1997-2006 yılları arasında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Felsefe Öğretim Üyesi ve Dekan Yardımcısı olarak çalıştı. Ağustos 2006’da kendi isteğiyle emekli oldu.
Türk Ocakları, Türkiye Yazarlar Birliği ve Türk Felsefe Derneği üyesidir.
Kök, evli ve dört çocuk babasıdır.
(Geniş bilgi için bkz. http://www.elbistanli.com/?Syf=26&Syz=464503&/Dr.-Mustafa-K%C3%96K)
*****
Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesi adına Metin Acıpayam’ın yaptığı röportaj.
27.09.2019/K.MARAŞ