İstanbul’da 1999 depreminden 105 sene önce, 10 Temmuz 1894’te yaşanan büyük sarsıntının ardından Sultan Abdülhamid, Atina Rasathanesi’ndeki uzmanları İstanbul’a davet etmiş buradaki meslekdaşları ile beraber çalışmalarını istemişti. 125 sene önce hazırlanan raporda dikkat çekilen hususlar ile, 1999 depreminde yaşanan acıların sebepleri arasında büyük benzerlik bulunuyor.
*****
Murat BARDAKÇI
Sultan Abdülhamid’in 125 sene önce hazırlattığı bu deprem raporu ile bugünün raporlarındaki hasar ve can kaybı sebebi aynı: İstanbul’daki çürük yapılaşma!
Büyük acının, yani 17 Ağustos depreminin üzerinden tam 20 sene geçti…
Yaşadığımız felâketin ardından mutlaka gelecek olan bir sonraki büyük depremin zararlarını en aza indirebilmek için neler yapmamız gerektiğini uzun uzun tartıştık ama bu tartışma sadece bir buçuk-iki sene devam etti, derken sıkıldık, yaşadıklarımızı ve korkularımızı da unutup mevzuyu kapattık! Devlet gerçi sessiz-sadasız işe yarar bazı faaliyetlere girişti, meselâ bilinen fayların üzerindeki okulların ve hastahanelerin bir kısmını güçlendirdi ama 17 Ağustos 1999 gecesi yaşadıklarımızı tamamen unuttuğumuz için İstanbul’un dört bir tarafına gökdelenler diktik ve dikmeye hâlen devam ediyoruz!
Canımızı ve ruhumuzu fena halde hırpalayan felâketin aslında bir faydası oldu: Çoğumuz, o zamana kadar mevcudiyetlerinden haberdar bulunmadığımız âlimler ile teşerrüf ettik: Jeologlarla, sismologlarla, jeomorfologlarla, jeofizikçilerle, jeodezi, vesaire üstadlarıyla!
Artık memleketin herhangi bir yerinden ufacık bir sarsıntı mı oldu? Üstadlar kanal kanal koşuşturup ekranlarda isbat-ı vücud ediyorlar ve akademik sözler eden bir-iki hoca dışında hemen hepsi başka, bambaşka şeyler anlatıyor! Meydana gelen sarsıntının birbiri ile alâkası olmayan binbir farklı yorumunu mu istersiniz, gelmesinin kesin olduğu söylenen büyük deprem hakkında her biri bir havada ve ihtimal üzerine kurulu ifadeleri mi, yoksa kendilerini mensubu olmadıkları önemli üniversitelerin, meselâ İstanbul Teknik Üniversitesi’nin hocası gibi göstererek hava atıp etrafı kandırmaya çalışanını mı ararsınız?
Bütün bunların tamamı mevcut!
İSTANBUL-ATİNA İŞBİRLİĞİ
İstanbul’da 1999 depreminden 105 sene önce, 10 Temmuz 1894’te de büyük bir sarsıntı yaşanmış ve depremin ardından yazılması gereken raporu başında bir Fransız’ın bulunduğu İstanbul Rasathanesi’nin tek başına hazırlayabileceğinden emin olmayan zamanın hükümdarı Sultan Abdülhamid, Atina Rasathanesi’ndeki uzmanları İstanbul’a davet etmiş buradaki meslekdaşları ile beraber çalışmalarını istemişti.
Burada, Atina Rasathanesi’nin müdürü Dr. Eginitis ile İstanbul Rasathanesi’nin müdürü Dr. Coumbary ve yardımcısı Emile Lacoine tarafından hazırlanıp imzalanarak 15 Ağustos 1894’te hükümdara takdim edilen bu raporda geçen bazı tesbitleri naklediyorum… Raporun ilginç tarafı, bir asır önceki jeologlar ile zamanımızın ciddî deprembilimcilerinin ilk sırada dikkat çektikleri hususun birebir aynı olması: Çürük yapılaşma!
Raporun metin kısmından yaptığım alıntıları Dr. Hamiyet Sezer’in 1996’da yayınladığı “1894 İstanbul Depremi Hakkında Bir Rapor Üzerine İnceleme” başlıklı makalesinden naklettim, yazının sonundaki evrakı da Osmanlı Arşivleri’nden aldım.
İşte, 1894 depreminden hemen sonra hazırlanan ve 15 Ağustos’ta padişaha sunulan raporun bazı bölümleri…
“AHŞAP KALDI, KÂRGİR ÇÖKTÜ”
* Felâket, İstanbul için her bakımdan çok büyüktür. Kapalıçarşı harabeye dönmüş, çok kişi enkaz altında can vermiştir ve deprem Heybeliada ile Kınalıada’da şiddetli şekilde yaşanmıştır. Yeşilköy’de, Anbarlı’da, Kınalıada’da, Büyükada’da ve Katırlı’da birçok ev yıkılmış, camiler ile kiliseler harap olmuş, duvarlar çatlamış, minareler devrilmiş ve çok kişi enkaz altında kalmıştır.
* Depremin bu kadar zarar vermesinin en büyük sebebi, inşaatta kullanılan malzemelerin eski ve fena olmasıdır. Bu yüzden şehrin içinde ve dışında büyük hasar meydana gelmiştir. İstanbul’daki binaların çoğunun kargîr değil ahşap olması hasarın daha da artmasını önlemiş ama kârgir binaların çoğu yerle bir olmuştur. Ahşap yapıların zelzeleye böyle dayanıklı olması hayret vericidir, zira ahşap binaların hemen yanıbaşında yükselen yepyeni ve hatta demirlerle bağlanmış kârgir binalar yıkılmıştır.
* Ahşap binalardan sonra en dayanıklı olanlar, tuğladan inşa edilenlerdir. Ancak, tuğla binaların elâstiki olmaları ve kolayca yıkılmamaları gerektiği halde bir kısmı inşaları sırasında gereken özen gösterilmediği için ayakta kalamamışlardır.
* Deprem, 1894 Temmuz’unun onuncu günü öğlen saat 12’yi 24 dakika geçerken üç şiddetli sarsıntıyla başlamış ve meydana gelen tahribatın hemen tamamı, bu sarsıntılar yüzünden olmuştur.
* İlk sarsıntıdan bir-iki saniye önce yeraltından kaldırımdan aynı anda hızla geçen birçok otomobilin gürültüsünü andıran şiddetli sesler gelmiştir. Dört-beş saniye devam eden bu ikinci sarsıntı diğerleri kadar şiddetli olmadığı için eşyaları düşürecek dereceye gelmemiş ama şiddeti sonradan giderek artmıştır. Hemen arkasından gelen hareket ise çok güçlü olmuş, sekiz-dokuz saniye kadar devam etmiş ve tahribat yaratmıştır. Üçüncü sarsıntı ikinciden hafiftir ve beş saniye sürmüştür. Tamamı 17-18 saniye kadar devam eden deprem sırasında zemin dalgalı bir denizi andırır şekilde sallanmıştır.
* Yalova’da kumluk arazi üzerinde inşa edilmiş olan çiftlik binaları yıkılmış ama Yalova’nın merkezi pek bir zarar görmemiştir.
* İstanbul’da deniz suları pek çok çalkalanmış ve bazı mahallerde deniz 50 metre kadar çekilip geri dönmüştür.
* Sahilin birçok yerinde denizin kaynamakta olduğu görülmüştür. Yeşilköy’deki bir denizci elini denize soktuğu zaman suyun ılık olduğunu hissetmiş, depremden 15 dakika kadar önce denizde olan bir kadın da denizin ılık olduğunu farketmiş ve bundan rahatsızlık duymuştur.
* Yeniköy’de depremden yarım saat önce denize girenler önce suyun ılık olduğunu farketmiş, hemen arkasından iki büyük dalga görmüşlerdir. Bakırköy’de kuyulardan çekilen suların ılık olduğu, Galata’da depremden önce zeminin normalden daha fazla ısındığı hissedilmiştir. Katırlı’da deprem sırasında denizden sütun şeklinde çıkan buhar on metreye kadar yükselmiş ve güneydoğu ile kuzeybatıya doğru sekiz kilometre kadar gitmiştir.
* Büyükada’da depremden sonraki üç gün içerisinde denizin üzerinde üç kilometre boyunca uzayan bulut şeklinde bir duman görülmüştür. Yapılan araştırmalar, deprem sırasında çıkan ve deniz suyunu ısıtan gazların bulut gibi göründüğünü göstermiştir.
Sultan Abdülhamid’e sunulan raporun Fransızca orijinalinin ilk sayfası (Osmanlı Arşivleri, Y.EE.11-24/4).
Sultan Abdülhamid’e sunulan raporun Türkçe tercümesinin son sayfası (Osmanlı Arşivleri, Y.EE.11-24/28).
Atina ve İstanbul Rasathanesi’nin müdürlerinin bir atlastaki haritanın üzerinde o zamanın çizim tekniği ile gösterdikleri deprem bölgesi. (Osmanlı Arşivleri, Y.EE.11-24/1).
——————————————————–
Kaynak: