İşte bizim hikâyemiz: Üç gün, üç fotoğraf

Konu minik çiçek saksıları olunca dikkatimizi çekiyor, oysa gündelik hayatımız bu seyir ile geçmiyor mu? Kiminin tek bir işi yok kimi elli yerde isim olarak görünüyor. Sanal olarak görünüp reel olarak maaşına maaş katıyor. Hiçbir iş yapmayanlar “her işi yapıyor”, böylece vasat insan profillerine onlarca iş düşüyor. Orada tam zamanlı, burada yarı zamanlı, şurada yönetim kurulu üyesi, burada danışman, ötede karışman… Liste uzuyor. Uzayan listenin özneleri, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince bir dükkândan sadece bir ürün aldı. İkinci bir ürün almaya kalktığında esnaf “Ben sayenizde siftah ettim komşum henüz siftah etmedi Padişahım” dedi diye zevkle anlatıyor iftar programlarında.

*****

Fatma BARBAROSOĞLU

 

-I-

Pazartesi. İsrail, başkentini Tel Aviv’den Doğu Kudüs’e taşıyor. Direnen Filistin halkının üzerine bombalar yağdıra yağdıra… ABD Başkan’ı Trump’ın kızı ve damadı, zalimin yanında şık kıyafetler, şık müzikler eşliğinde saf tutuyor.

Onların şık ve zarif, zalimce ve zalimle resim verdiği saatlerde Filistin halkı bombalarla kararmış bir gökyüzünün altında yıllardır yaptığı gibi yine işgalci İsrail devletine karşı koyuyor. 2018 direnişinin resmi bir kişinin bedeninden yayılıyor bütün dünyaya. Adı Ebu Salah. Tekerlekli sandalyenin üstünde sadece dizlerinden yukarısı var. Bir kenarda ölümün gelmesini ya da ölümden bir “şans eseri” kurtulmayı beklemiyor. Zalime eliyle karşı çıkıyor. Elinde bir sapan. Kara göklerden yağan is tabakalarının altında sapanına taş koyup atıyor. Çünkü o Fil Suresi’ne bütün varlığı ile iman ediyor

Biz 2018 Ramazan-ı şerifine elindeki sapanla direnen o adamla, Ebu Salah ile girdik. Sahura onunla kalktık. Ve kendimizi onun resmi üzerinden temize çektik.

Ertesi gün onun artık aramızda olmadığını öğrendik:

#Nakba70 İsrail’in Kudüs zulmüne, Gazze sınırında tekerlekli sandalyesiyle direnen Filistinli Ebu Salah Şehit oldu!

-II-

Salı. Maltepe minibüs caddesinde iki kadın görüyorum. Birinin elinde iki eliyle zor taşıdığı begonviller var, öteki begonvillerini plastik bir kasaya koymuş mutlulukla karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Tuhaf bir şey var vücut dillerinde. Onların vücut dilindeki tuhaflığı deşmeye çalışan muhayyileme kızıyorum. Ara ver diyorum. Ara ver. Her şeyi anlamaya çalışma. Ara ver.

Ara vermeme gerek kalmıyor. Her şey bütün açıklığı ile aşikâr oluyor iki dakika sonra. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’ne ait bir araba Maltepe halkına begonvil dağıtıyor. Lakin dağıtılanı alma/alamama sorunumuz gittikçe kavileşiyor. Dün ekmek dağıtanları ve o ekmeği almak için birbirini ezenleri, haber diye izlerdik. Bu gün aynı şey en çoğunu ben almalıyım hırsıyla çiçek saksılarında çıkıyor karşımıza. O çiçek saksıları, kendilerine AVM ismini layık gören, lakin halk arasında “ucuzcu” denilen yerlerde 5 TL’ye satılıyor. Bir tane aldın. Tamam. Hadi ikincisini aldın. Dayanamadın 3.’sünü aldın. Ama bitsin artık değil mi? Bitmiyor.

Bir kadın her parmağına minik bir saksı yerleştirmiş azimle onları evine götürmeye çalışıyor. Bir kişi daha alsın, HAYIR hepsini ben alayım, alabildiğimden daha fazlasını ben alayım tamahkârlığı ve hırsı ile hem kendimize hem etrafımıza zehir saçıyoruz.

Konu minik çiçek saksıları olunca dikkatimizi çekiyor, oysa gündelik hayatımız bu seyir ile geçmiyor mu? Kiminin tek bir işi yok kimi elli yerde isim olarak görünüyor. Sanal olarak görünüp reel olarak maaşına maaş katıyor. Hiçbir iş yapmayanlar “her işi yapıyor”, böylece vasat insan profillerine onlarca iş düşüyor. Orada tam zamanlı, burada yarı zamanlı, şurada yönetim kurulu üyesi, burada danışman, ötede karışman… Liste uzuyor. Uzayan listenin özneleri, Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince bir dükkândan sadece bir ürün aldı. İkinci bir ürün almaya kalktığında esnaf “Ben sayenizde siftah ettim komşum henüz siftah etmedi Padişahım” dedi diye zevkle anlatıyor iftar programlarında.

Ya sen? Ya sen?

-III-

Perşembe. Eşi tarafından katledilen kadınlar kervanına bu defa 81 yaşındaki bir kadın katılıyor. 81 yaşındaki kadın 12 yıldır evli olduğu eşi tarafından öldürülüyor, neden mi kocasının bir anlık öfkesinden dolayı. Başka bir sebebi yok.

“Azalan erkek kimliği” dediğimde yıl 2006 idi. İşler sarpa saracak bu meseleyi tüm veçheleri ile ele almalıyız dediğimde kimse ses vermedi. Söylediğimi ciddiye alan bir Cüneyt Özdemir oldu bir de Alper Görmüş.

Erkek öfkesi sınır tanımıyor. Erkek öfkesinin sınır tanımazlığı üzerine zihnimizi hiç yormadan Sayın Devlet Bahçeli’nin peşine takılıp “kader kurbanı” diye af mı edeceğiz mahkûmları?

Bu nasıl adalettir ki, devlet kendisine karşı işlenen suçları affetmeyecek ama vatandaşın vatandaşa zulmetmesini, katletmesini af edecek! Devlet, bireyin bireye karşı işlediği suçu affetme yetkisine sahip olmamalıdır. Yoksa ölen ölür, kalan sağlar bizimdir, katil ve hırsız olsa bile anlayışı iyice yerleşmiş olur…

—————————–

Kaynak:

https://www.yenisafak.com/yazarlar/fatmabarbarosoglu/iste-bizim-hikayemiz-uc-gun-uc-fotograf-2045694

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen