Turgut GÜLER
Bâzen öyle ânlar yaşanır ki, normal ölçülerin hiçbiri geçerli olmaz. İstiklâl Marşı’mızın yazıldığı günler, bu kabil fevkalâdelikleri bol olan bir ölüm-kalım dönemidir. Çanakkale Muhârebeleri’nin efsâne isimlerinden Seyid Onbaşı’yı, sırtladığı top mermisiyle bugünlere taşıyan çok mânâlı heykel, Kilidbahir Kalesi’nin eteklerinde, gelene-geçene, imkânsızın nasıl mümkün kılındığını anlatıyor. İki yüz yetmiş beş kiloluk top mermisini, tek başına yüklenip topun namlusuna yerleştiren Seyid Onbaşı, fotoğraf çektirmek için aynı hareketi tekrarlayamamıştı.
İstiklâl Marşı’nı yazan rûh, Seyid Onbaşı’nın rûhudur. Lâzım olduğunda ortaya çıkan ve ihtiyaç duyulmadığı zamanlarda aslâ fark edilemeyen Türk azmi, bu rûhun en karakteristik yanı ve hâkim rengidir. Nitekim, Marş’ın şâiri, yıllar sonra bu minvâldeki bir yaranma sorusuna: “Allah, bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın!..” cevâbını vermiştir. Zîrâ bizim o Marş’ın güfteye döküldüğü zamandaki çâresizliğimiz, tahmînlerin târif edebileceği durumlardan değildir.
İstiklâl Marşı, adına “Türk mûcizesi” denen şahlanışın destânıdır. Her destân gibi, onda da şahsî duygular yerine, temsîl ettiği milletin hissiyâtı anlatılmıştır. Faka bizim Millî Marş’ımızın bir ayırt edici vasfı daha vardır. O da, bu hârikulâde şiirin bir bayrak güzellemesi oluşudur. Bayrakların en güzeline, milletlerin en büyüğünün sevgisini anlatan İstiklâl Marşı; vatan, istiklâl, şehîd, ezân, azim, îmân sembolleriyle Millî Mücâdele’nin şifrelerini mısrâlara yerleştirmiştir.
Mehmed Âkif’in, şiiri yazarken kullandığı karalama mekânı, Ankara’daki Tâceddin Dergâhı’ının duvarlarıdır. Bu hikmetli sahne bile, İstiklâl Marşı’nın dayandığı moral değerleri haber veriyor. Önemli olan, Millî Mücâde’leyi zafere ulaştıran rûhu keşfetmektir. Bunun en kısa ve emin yolu ise, İstiklâl Marşı’nı anlamaktan geçiyor.
Yaşadığımız günlerde, İstiklâl Marşı’nı yazan ve yazdıran rûhdan alacağımız o kadar çok mesaj var ki… En sıkışık ve dara düştüğü ânda İstiklâl Marşı’nı yazabilen bir millete mensûb olmak, geleceğe yönelik tehdîdlerin hepsini toplayıp çukura dolduracak bir haslettir. Bu millet, dün ve bugün büyük olduğu gibi, yarın da büyük olacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın…