“İttihat ve Terakki” Üzerine Hakan Boz ile Söyleşi

Kırmızılar, Bayrak Kalpak Revolver kitabının editörü Hakan BOZ beyefendi ile İttihat ve Terakki Cemiyeti hakkında bir söyleşi gerçekleştirdi. Söyleşiye başlamadan evvel kendisini birkaç cümle ile tanıtalım.
İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul’da tamamlayan Hakan BOZ lisans eğitimine Erciyes Üniversitesi’nde başlayıp dereceye girdikten sonra İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde devam etmiştir. Atılım Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ‘‘Bağımsızlık Sonrası Azerbaycan-İran İlişkilerinde İşbirliği ve Çatışma Alanları (1991-2013)” başlıklı tezi ile yüksek lisansını tamamlayan Hakan BOZ şu an İstanbul Fikir Enstitüsü Bilimsel Danışmanlığı ve Ayarsız Dergisi Yayın Kurulu üyeliği görevlerini yürütmektedir.

Söyleşiyi gerçekleştiren: Eyüp Ersegün KAHRAMAN


Hocam Osmanlı Modernleşmesinde İttihat ve Terakki’nin payı olmuş mudur, olduysa nasıldır ?

İmparatorluktan cumhuriyete uzanan siyasal sürecin öncü kadrosu olan İttihat ve Terakki’nin, Türk siyasi hayatındaki izleri aradan geçen bir asra rağmen tartışılmaya devam edilmektedir. Nitekim Türkiye, modern dünyaya en önemli adımını Temmuz 1908 Devrimi ile atmış, bu yönüyle Türkiye, yenidünya siyasetinin değişen kurallarına ilk kez İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin teori/eylem praksisiyle uyum sağlayabilmiştir. Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesiyle II. Meşrutiyet, Türkiye Cumhuriyeti’nin “siyaset laboratuvarı” olmuştur. Türk siyasetinin ana aktörleri ve fikir hareketleri bu dönemde yeşerme imkânı bulmuş; Sina Akşin’in deyimiyle cumhuriyet bu kaynaktan fışkırmıştır.

Peki günümüzde farklı ideolojiler açısından ittihatçılık nasıl anlaşılıyor?

II. Abdülhamid’i tahtan indirmeleri, saltanat taraftarlarının şimşeklerini İttihatçılar üzerine çekmiş, bu minvalde İttihatçılar, Sultan Abdülhamid’e duygusal bağlılık geliştiren İslamcı camiada da “imparatorluğu parçalayan siyonist uşağı masonlar” olarak görülmüşlerdir. Buna karşın dönemin önemli isimleri arasında yer alan Mehmet Akif, Sait Halim ve Elmalılı Hamdi Yazır gibi İslamcıların da İttihatçı oldukları dikkate alınmamıştır. Yine cumhuriyetin ilanından kısa süre sonra bir kısım İttihatçının Mustafa Kemal’e karşı düzenlediği başarısız suikast girişimi, İttihatçıların istenmeyen adam ilan edilmelerine neden olmuş, bu durum bazı Atatürkçülerin, İttihat ve Terakki’ye mesafeli yaklaşmalarına, hatta ciddi önyargılara sahip olmalarına sebep olmuştur. Oysa Mustafa Kemal ve arkadaşlarının da bir dönem İttihat ve Terakki üyesi oldukları unutulmuştur.

İttihatçılara karşı ciddi önyargılar besleyen hatta nefretle yaklaşan bir diğer kesim ise Osmanlı İmparatorluğu’nu “hasta adam” ilan ederek, “şark meselesi” adını verdikleri plan ile tasfiye etmeye çalışan “düveli muazzama” olmuştur. Zira İttihatçılar, uluslararası siyasetteki yeni jeopolitik kırılmayı yakalayarak, devletin parçalanması ve sömürgeleştirilmesi projesine karşı duruş sergileyerek, İtilaf Bloğu’nun hedefleri önündeki en önemli engeli teşkil etmiştir. Üstelik bugün dahi “düveli muazzama”nın, -bugünkü tabiriyle “küresel aktörler”in-, İttihatçıların, yeni Türk Devleti’ne miras olarak bıraktığı değer, kavram ve kurumlara yönelik ağır enformasyon savaşını tarihi süreklilik içinde devam ettirmekte olduğu görülmektedir. Bu savaş, küresel açıdan hem siyasi dengelerin yeniden belirlendiği hem de silahsız yöntemlerle dost/düşman ülke ve halklarının düşünce/tutumlarını yönlendiren tekniklerin uygulanmaya başlandığı bir süreci de beraberinde getirmiştir. Bu doğrultuda Atatürk ve cumhuriyetin kurucu kadrolarına karşı olan İkinci Cumhuriyetçiler’in, özellikle İttihatçılara karşı yürütülen enformasyon savaşında önemli roller üstlendiklerini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Hatta İkinci Cumhuriyetçiler’in, cumhuriyetin kurucu kadrosuna yönelik eleştirel tavrı, özellikle İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin teori/eylem praksisine yönelik eleştirilerle derinleştirilmektedir.

Durum Türk milliyetçileri açısından biraz farklıdır. Türk milliyetçilerini besleyen referans kaynaklar ekseriyetle İttihat Terakki’yi olumsuzlasalar da Türk milliyetçileri, meseleye özellikle Enver Paşa’nın Türkistan mücadelesi ve Teşkilat-ı Mahsusa’nın Anadolu dışındaki irredentist faaliyetleri ekseninde yaklaşmaktadır. İşaret ettiğimiz iki mesele tabii milli romantizmi beslemesi münasebetiyle önemlidir. Fakat Türk milliyetçileri bu alanın dışına çıkabilmiş değildir. Buna karşın milliyetçi aydınlar arasında az da olsa İttihat Terakki konusunda önemli çalışmalara imza atan önemli isimlerin varlığını da buraya not düşmek durumundayız.

Hakboz2

Yerli Ekonomi oluşmasında İttihat ve Terakki’nin nasıl bir payı vardır ?

II. Meşrutiyet’in ilanı devletin ekonomiye bakışında önemli değişikliklerin olmasına sebep olmuştu. O zamana kadarki “mali devlet” yani gelirleri artırmaya öncelik veren anlayış yerine “iktisadi devlet” anlayışı gelişti. Hazineye gelir sağlama amacı taşıyan yüksek vergi politikası ülke ekonomisinin gelişmesinin önündeki en büyük engeldi. Bu nedenle devlet önce bireylerin zenginleşebileceği bir ortamı sağlamalıydı ki böylece zenginleşen bireylerden alınacak vergilerle vergi ödeme gücü artacak ve yaygınlaşacaktı. Böylece hem ekonomi kalkınacaktı hem de hazine gelirleri artacaktı. O döneme kadar Osmanlı’da azınlıklar ticaretle yoğun bir şekilde uğraşırken Türkler memuriyeti tercih ediyorlardı. Bu nedenle dönemin gazetelerinde memuriyet tembelleşmenin ve fakirleşmenin sebebi olarak gösterilirken, zenginliğin kaynağı olarak ticaret, ziraat ve zanaat gösterilerek Müslümanlar teşebbüs olmaya özendirilmeye çalışılmıştı.

Ekonomide korumacılığı savunan Mülkiye Dergisi, Avrupa’da bile korumacılık yaşanırken Osmanlı’nın serbest ticaret uygulamalarını eleştiriyordu. Bu ortamda kendisini ifade imkanı bulan milli iktisat yaklaşımını ilk dile getirenler Ahmet Mithat ve Musa Akyiğitzade olmuştu. Onları Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Tekin Alp takip etmişti. İktisadiyat Mecmuası, Türk Yurdu, Müdafaa-i Maliye ve İktisadiyye gibi süreli yayınlar bu düşünceyi yaymaya çalışan yayın organlarıydı.

İttihat ve Terakki’nin düşünsel alandaki önemli isimlerinden birisi olan Ziya Gökalp’e göre Türkler’e bir millet karakteri kazandıracak ve bir Türk kültürünün oluşmasına katkı sağlayacak etkenlerden en önemlisi; milli ekonomi idi ve Tanzimat’tan başlayarak genişleyen liberal ekonomi uygulamaları hali hazırda bir tarım ülkesi olan Osmanlı Devleti’nin ekonomik yapısına uygun değildi. Gökalp, siyasal istikrar için güçlü ekonomik sınıfların yaratılmasını öneriyor fakat batıdaki gibi sömürgeci zengin sınıflara da karşı çıkıyordu. Osmanlı’daki kapitalin gayri milli olduğunu ve kendisi milli olmayan paranın menşeinin de milli olamayacağını dile getirerek milli bankaların kurulması ve bunların vereceği kredilerle yatırım yapacak milli şirketlerin kurulmasının elzem olduğunu belirtiyordu.

Parti genel olarak ertelese de milli anonim şirketlerin İstanbul’da kurulması fikri Mahmut Şevket Esendal, Ali İhsan İloğlu ve Kara Kemal üçlüsünün ısrarcı olduğu bir konu haline gelmiş, Ali İhsan Bey tarafından projelendirilmiş ve Kara Kemal tarafından da uygulamaya geçirilmiştir. 1913 yılında düzenlenen kongrede milli iktisat politikası resmen benimsenmiş ve dönemin başkenti İstanbul’da milli tüccar ve işadamı yaratma politikasının kilit ismi olarak partinin İstanbul sorumlusu ve parti meclis üyesi olan Kara Kemal’e bu görev verilmiştir.

1913 yılında yerli malını kullanmayı teşvik etmek amacıyla partinin öncülüğünde İstihlah-i Milli Cemiyeti kurulmuştur. Milli Tüketim Derneği olarak da ifade edebileceğimiz dernek Türk ve Müslüman üreticilerin mallarının satın alınması için lobi faaliyetleri yapıyordu. Kara Kemal’in yönettiği kuruluşlardan birisi olan dernek sayesinde 500’e yakın Müslüman yeni dükkân açma fırsatını yakaladı. 1908 – 1918 yılları arasında toplam 236 şirket kuruldu ve bu şirketlerin toplam sermayesi 16 milyon lirayı aştı.

Hakboz1
Hocam ders kitaplarımızda pek geçmez ama İstiklal Harbinde Karakol Teşkilatı ve İttihat Terakki’nin tesiri nedir ?

Mondros Mütarekesi’nin hemen akabinde İstanbul’daki azınlıkların taşkın hareketlere başlaması ve özellikle işgal gemilerinin Dersaadet önlerine gelmesi ile kıyıma girişebilecekleri olasılığı, İstanbul’daki İttihat ve Terakki’ye bağlı askeri kesimin ve esnaf teşkilatlarının hızla örgütlenmesi zorunluluğunu doğurdu. Karakol Cemiyeti, önce Ermeni komitacılarına sonra İstanbul’u işgal ve kontrolleri altına almış düşman kuvvetlerine ve yerli işbirlikçilerine karşı Milli Mücadele’ye personel, silah ve teçhizat kaçırma ve haber alma hizmetleriyle büyük yardımlar sağlamış, gizli Milli Mücadele gruplarının ilk ve en önemlisi olarak İttihatçılar tarafından kurulmuştur.

Burada Karakol Cemiyeti’nden özellikle bahsetmemiz gerekir. Mondros’tan sonra kurulan Cemiyet, Anadolu direnişi için hayati rol oynamıştır. İnsanlar, silahlar, malzemeler Karakol Cemiyeti’nin kontrolünde güvenli şekilde Anadolu’ya geçirilmiş, Anadolu Hareketi takviye edilerek ayakta kalması sağlanmıştır.

Karakol Cemiyeti’nin, hem kurucuları hem de yapısal durumu İttihat ve Terakki’nin devamı niteliği taşır. Cemiyet, kuruluş aşamasından sonra İstanbul’un mahalle ve semtlerinde teşkilatlanmıştır. İlk adım Topkapı , Şehremini, Eyüp, Kasımpaşa, Bayezid, Aksaray, Kuzguncuk, Bakırköy, Beylerbeyi, Sarıyer, Beykoz, Beşiktaş, Üsküdar ve Çengelköy’de atılmıştır. Kendilerinden bağımsız şekilde kurulan birkaç direniş örgütü ile iletişime geçerek, onları da zamanla hâkimiyeti altına almıştır. Karakol Cemiyeti, teşkilatlanmasının yanı sıra Anadolu- Dersaadet arasındaki yolu kontrol etmek üzere Üsküdar’da Menzil Hattı’nı kurarak, Anadolu’ya yapılacak, subay, cephane, silah ve insan kaçırmalarının güvenliliğini sağlamaya çalışmıştır. Menzil Hattı’nın geçtiği Üsküdar-Kocaeli-Adapazarı güzergâhını tehdit eden Rum çetelerine karşı Cemiyete bağlı bir takım milli çeteler oluşturulmuştur. Yenibahçeli Şükrü Bey’in kumandası altında bölge mıntıkalara ayrılarak bu güvenliğin devamı sağlanmıştır.

Ülkenin işgale uğramasından sonra kurulan teşkilatlar bir tek Karakol Teşkilatı ile sınırlı değildi. Özellikle Doğu Anadolu’da Ermeni tehlikesi, Batı Anadolu ve Karadeniz’de Rum tehlikesine karşı bölgesel direnişi amaçlayan, yine İttihatçılar tarafından kurulan örgütler vardı.

Son olarak, rejim değişiminden İttihaçılık nasıl etkilenmiştir?

Milli Mücadele’nin zaferle sonuçlanmasından sonra Mustafa Kemal, devletin yeni rejimle ortaya çıktığını ilan etti. Daha sonra ise ülkenin kurtarıcısı rolünün de etkisiyle devletin rakipsiz lideri konumuna yükseldi. Bu süreçteki Mustafa Kemal’in grubu ile karşıdakiler arasında Milliyetçiler- İttihatçılar ayrımının yapılması pek mantıklı değildir. Direnişin liderleri de Mustafa Kemal’in yanında bulunanlar da ve Mustafa Kemal’in liderliğine karşı olanlar da İttihatçılar idi.
1926 yılına gelindiğinde liderliği tartışmasız olmasına rağmen, Mustafa Kemal hala rahat değildi. Çünkü Kazım Karabekir Paşa ve Ali Fuat Cebesoy gibi muhalefetteki isimler de İstiklal Harbi’nde memleketin kurtarılışında M.Kemal kadar ünlüydü ve Mustafa Kemal geçmişte Karakol Cemiyeti tecrübesi yaşamıştı. Mustafa Kemal, kendisi kadar ünlü olan askerleri çıkarttığı yasa ile siyaset sahasına zorlamıştı. Yeniden canlanma ihtimali olan İttihat ve Terakki Cemiyeti düşüncesi bile yeni yönetimi rahatsız etmeye yetiyordu. Cemiyet’e mensup bazılarının Mustafa Kemal’i lider olarak seçmesine rağmen hatırı sayılır bir İttihatçı grup ona muhalefet ediyordu.

Bu grupların varlığının yarattığı huzursuzluk üzerine ülkedeki ekonomik durum ve bazı reformların olumsuz etkileri de eklenince hükümet kendini iyice köşeye sıkışmış hissetmiş olabilir. 1925’te ve 1926’da yapılan protesto gösterileri bu baskıyı daha da arttırmıştır. Nitekim 1926 yılında bazı İttihatçı kökenli isimlerin M.Kemal’e suikast girişiminde bulunmalarının ardından suikatle ilgisi olmayan önemli İttihatçılar da bu hadise ile ilişkilendirilerek yargılanmış, bu yargılamalar sonunda İttihatçılar eski gücünü kaybetmiş ve bu dönemden sonra yeniden örgütlenme yoluna gitmemiştir.

Kırmızılar ailesi olarak bizleri kırmayıp, söyleşi teklifimizi kabul eden Hakan Boz beyefendiye teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen