Sevil DAĞCI
Kaçmak nasıl bir eylemdir? İnsan ne için, kim için kaçmak ister? Ne zaman, ya da nasıl? Hangi ruh hali ile?
Öyle kolay alınacak bir karar olmasa gerek. Gerçi zaman zaman herkes kaçmak ister. İster de, kaça bilir mi? Buna cesaret edebilir mi? Yola çıksa, kaçmayı becere bilir mi?
İnsanlar korktuğu için kaçmak ister. Altından kalkamayacağı bir elem ve sıkıntı olunca kaçmak ister. Belki bir zulüm, bir kıyımdır insanda kaçma isteği uyandıran. Uğradığı haksızlık, bulaştığı yolsuzluk, işlediği arsızlık, kaçmaktan başka çare bırakmaz insana. Sil baştan başlama isteğidir, pembe hayaller kurma hevesidir. Sonsuza dek mutlu olmanın özlemidir…
Yalan dünyanın ağır yükü insanın belini büker. Avuçlarının arasına aldığı zavallı başı, dipsiz düşünce girdabına düştükçe düşer. Çetrefilli dert vahalarında, kavurucu ıstırap çöllerinde Mecnunlaşır, kum taneleri gibi oradan oraya savrulur. Fırtınalı deryalarda sakin bir liman, çıkmaz sokaklarda ferah bir meydan arar. Nazının geçtiği, sözünün dinlendiği, gönlünün eylendiği, kıymetinin bilindiği bir yerdir aradığı. Tatlı dilli, güler yüzlü, saygılı, sevgili, nazik, kibar insanların olduğu bir masallar diyarı. Genç kızlar için beyaz atlı prenstir kurtarıcı. Niceleri, prensi zannettiği birinin peşinden, ailesini, geçmişini hiçe sayarak kaçar. Peki, kaçanlar umduğunu bula bilmiş midir? Pişman olduysa da eski hayatına geri döne bilmiş midir?
Her şeyden vaz geçmeye değecek, onu sadece “o” olduğu için kabullenebilecek bir yer, böyle bir “er” çıkar mı? Bir canı, sadece o can hürmetine koruyup kollayacak, bir ömür boyu bakıp, besleyecek; çıkarsız, yalın, sapsade bir sevgiyle himaye edebilecek yürek var mıdır? Kendisine geleni namus olarak gören eski mert insanlar kalmış mıdır?
Uzmanlar zayıf insanların kaçmak istediğini söylerler. Peki ya insan zaten aciz değil midir? Nice güçlü kuvvetli insanların zayıf düştüğünü görmedik mi? Evet, elbet bir gün herkes kaçmak ister. Çünkü dünya hayatı Mü’min’in zindanıdır. Zindandan kurtulup, özgürlüğüne kavuşmayı bütün iman sahipleri ister.
Şimdi bende kaçmak istiyorum. Bir kaçış yolu arıyorum. Huzur dolu bir yer var mıdır? Bilmiyorum. Dünyada zulmün olmadığı, salim, selamet bir yer kalmış olmasını diliyorum. Düşünüyorum. Sonra o yüce buyruk geliyor aklıma: “FEFİRRÛ İLLALLAH!”[1] Öyleyse Allah’a kaçınız. Ne güzel bir çıkış yolu. Ne hoş bir kaçış yurdu. Hemen ve acil bir kaçış çağrısı. Pılını pırtını toplamadan gel, hemen gel. Öylece… Sevabınla, günahınla, hatanla kusurunla da olsa kabulümsün der gibi. Seni bekliyorum kulum, neredesin diye sitem eder gibi…
Her şeyi çift çift yaratan, darlık dünyasının yanında, gönül deryası, zahmetle birlikte rahmeti, külfetle birlikte nimeti, cefayla birlikte sefayı, derdin yanında devayı veren Rabb’ime sonsuz şükürler olsun… Açtığın yolların sana gelenini seçtir. Verdiğin nimetin helal olanını yedir. Dünya hayatına ibret gözüyle baktır. Renklerin en güzel olanıyla, bizi senin boyanla boyandır.[2] Sana kaçmak isteyen aciz kullarız Allah’ım, bizi sana kaçabilenlerden eyle. Buyruğuna uyabilenlerden eyle. Elimizden tut, bırakma. Senden başkasına el açıp yalvartma. Umutlarımızı boşa çıkartma Allah’ım…Amin.
KAYNAKLAR
[1] Zariyat / 49-50: “Her şeyden çift çift yarattık ki, düşünüp ibret alasınız. O halde hemen Allah’a kaçın! Şüphesiz ben, sizin için O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”
[2] Bakara/138: “Allah’ın boyası (ile boyanın). Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Bizler ancak O’na kulluk ederiz.”