Hakkı Suat YILMAZER
“Dönüşüm” dünya edebiyatının özgün ve özel yazarlarından biri olan Franz Kafka’nın kaleminden çıkmış bir uzun öykünün adıdır. Önceleri “Değişim” olarak da çevrilen eser, daha sonra anlamı itibariyle “dönüşüm” kelimesinin öyküyü daha doğru tanımlayacağı yönünde düşünülmüş ve bu ad ile çevrilmiştir. Baskılardaki isim değişikliklerinin eserin geniş okuyucu kitlelerine ulaşmasında herhangi bir olumsuz etkisi de olmamıştır. Güçlü kalemlerden çıkmış olan eserlerin zaten böylesi etkenlerden hasar göreceğine de pek inanmıyorum.
Geçmiş zamanda yaptığım; “belirlemiş olduğum şu zaman aralığında sadece Kafka okuyacağım” minvalli planımı veyahut hayalimi -okuma listeme aniden giriveren kitaplar neticesinde- sadece “DAVA” yı okuyarak gerçekleştirememiş ve bu duruma üzülmüş hatta içten içe kendime kızmıştım. Bu üzüntüm veya kızgınlığımın görünen sebebi, yapmış olduğum planı gerçekleştirememek olsa da görünmeyen esas sebebi ise Kafka’yı tanımakta giriştiğim o heyecanlı ve “akşamüzeri karanlığı” benzerindeki yolculuğumun sekteye uğramasıydı.
“Dava”yı okurken ve okuduktan sonra gayriihtiyari dudaklarımdan dökülen ilk sözcük; “garip/acayip” olmuştu. Gerçekten de o dönem garip gelmişti. Halen de zihnimdeki o garipliği tam manasıyla çözümleyebilmiş değilim fakat ilk zamana göre Kafka hakkında birkaç adım da olsa ilerleme katettiğimi düşünüyorum. Bu düşünceme de “Dönüşüm” ü okurken zihnimde canlananlar üzerinden ulaştım. Zihnimde canlananları tıpkı “Dava” yı okuduktan sonra sosyal yaşantımda edebiyat ile alakalı olan tanıdıklarımla paylaştığım gibi ama tek farkla –yazı ile- sizlerle paylaşacağım.
Nasıl tarih yazıcılığında tarihçiyi yaşadığı toplumsal çevresinden ayrı düşünemiyorsak, eserini de yazarından ayrı düşünemeyiz. Dönüşüm’ ü okurken aklımızın bir kenarında mutlaka Kafka’yı bulundurmalıyız. O her ne kadar kendini bu öyküsünde okuyucunun gözü önünden uzaklaştırmaya gayret göstermiş olsa da amacına tam anlamıyla ulaşamamıştır.
Dönüşüm’ün her bir satırında Kafka’nın fısıltıları kulak duvarlarımızı dövüyor.
Tek başına Kafka’nın ruh durumu incelemesini yapmak gibi bir niyetim olmadığından, Dönüşüm üzerine yazacaklarımdan hareketle zihnimizdeki toz bulutu içerisinde bekleyen Kafka’yı biraz daha aydınlığa birlikte eriştirebiliriz.
***
Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde yayımlanan Dönüşüm, yazarı Kafka’nın ruh halini anlamamızda bizlere çok yardımcı oluyor.
Eserlerini okuyanlarının zihninde iki Kafka beliriyor. Birisi ete kemiğe bürünmüş sosyal hayat içerisinde konumlanmış olan Kafka, diğeri ise ruha benzeyen ve genelde “insan Kafka” nın çevresinde dolaşıp yaşamını gözlemleyen ve sadece okurlarının görebildiği Kafka. İkinci Kafka zaman zaman “insan Kafka” dışında kalan diğer insanları da gözlemliyor ve bu gözlemleri sonucunda “insan Kafka” yı değerlendirebiliyor. Bu değerlendirmelerini yaparken sanki biraz söylenenlerden de etkileniyor.
İkinci Kafka, “insan Kafka” yı yapmış olduğu gözlemler ve değerlendirmeler sonucunda bir böcek olarak görüyor. İddia odur ki böcek gibi görmesinin sebebi; babası, oğlu Kafka’nın yararlı işler! peşinde koşmadığını ve edebiyata ilgi duyduğunu kastederek;“ Sen ailenin sırtında parazitsin, böceksin.” Sözlerinden Kafka’nın çok etkilendiğidir. Dönüşüm’ün metaforunun da böcek olması belki de bu sebeptendir.
Gregor Samsa adını verdiği hayali karakter bizzat Kafka’nın kendisini yansıtıyor. Gregor Samsa öykünün hemen başında yatağında uyandığında kendisini böcek olarak buluveriyor. Aslında tam olarak da böcek olamıyor. Zira bedeni böcek gibi görünse de zihni halen insan Gregor Samsa’nın. Çevresinde yaşananları bir insan olarak algılayabiliyor fakat böcek gibi hareket ediyor. Bu durumu beden ile zihin arası kopukluk şeklinde nitelendirebiliriz. Fakat bu durum bir süre sonra bazı değişikliklere uğruyor. İnsani yapısını devam ettiren zihni yavaş yavaş bedeniyle uyum sağlamaya başlıyor. Bu değişimi veyahut direniş kırılmasını da “ bedenimizin zihnimizi şekillendirmesi” olarak tarif edebiliriz.
Öykünün bir diğer öne çıkan tarafı ise “yabancılık” mevzuu.
Öykünün başkarakteri olan ve anne babası ve kız kardeşiyle birlikte yaşayan Gregor Samsa’nın bir sabah böceğe dönüşmesinin beklenilen şaşkınlığı yaratmaması. Garip bir şekilde aile üyeleri bu durumu yadırgamıyorlar. Fakat biz okuyucular bu yadırgamama durumunu yadırgıyoruz.
Yadırgamayan birisi daha var ki o da; Kafka’nın bizzat kendisidir.
Aile içi ilişkilerinde sorunları olduğunu, iletişim kurmakta zorluk çektiğini veya kurmamayı tercih ettiğini ve buna karşın ailesi dışında kimsesinin olmadığını düşündüğümüz Kafka bu öyküsünde kendisini Gregor Samsa hayali karakteri ile gizlemeye çalışıyor. Gregor Samsa’nın böceğe dönüşmesini ailesinin yadırgamayacağından emin olan Kafka bu durumu Gregor Samsa’ya da aşılıyor ve öyküde Samsa da ailesinin böceğe dönüşme hadisesini kabullenişini kabulleniveriyor. Bu bağlamda Gregor Samsa yani Kafka, içe kapanık bir yaşam tercih etmiş ve ailesinden herhangi bir sebeple manevi olarak uzak yaşamayı tercih etmiş olsa da onları çok iyi tanıyor, yani ailesine karşı yabancı değil. Aslında bu yabancı karşılamama durumunu “insan Kafka” değil de ikinci Kafka gerçekleştiriyor gibi. Çünkü “insan Kafka” hayat şartlarının içinde sıkışmış, birbiri ardına gerçekleşen irili ufaklı hadiseler arasında ezilmemek için çaba harcayan bir psikolojiye sahip. Bu sebepten ötürü çevresinde olup bitenleri ancak ikinci Kafka gözlemleyebiliyor. Fakat ikinci Kafka’nın da sağlıklı bir psikolojiye sahip olduğunu düşünemeyiz. Dönüşüm başta olmak üzere diğer eserlerinde de bu durumu fark edebiliyoruz.
Bu noktada psikolojik tespitimizi destekler mahiyette Kafka’nın aforizmalarından birisini eklemek istiyorum;
“ Dünyanın acılarından uzak tutabilirsin kendini, böyle yapmakta özgürsün ve senin doğana kalmıştır bu, ama kaçınabileceğin bir acın varsa işte bu da belki bu kendini uzak tutuştur.” [1]
***
Franz Kafka’nın bu ölümsüz eserini anlatım tekniği açısından da incelemekte fayda var. Mesela öykünün tematik yapısı yani niyeti veyahut vermek istediği mesajı, fikri, duygusu nedir? Dönüşüm’ü bu açıdan düşünürsek belki biraz çıkmaza girebiliriz. Kafka, normal yaşam süren bir insanın uyandığında kendisini böceğe dönüşmüş şekilde bulma durumu ile okurlarına ne düşündürmek veyahut ne hissettirmek istemiştir? Bu sorunun cevabını aklımızın bir ucunda vermeye çalışırken, diğer unsurlara da değinelim.
Müzikten edebiyata ve daha çok roman türüne geçen bir kavram olan “Leitmotiv” açısından düşünelim Dönüşüm’ü. Leitmotiv, bir şarkının veya daha geniş şekliyle bir müzik parçasının tekrarlanan kısmıdır. Roman türünde ise, mevzubahis eserde çok tekrarlanan sözcük/ler, cümle/ler şeklinde oluyor.
Peki, Dönüşüm’de sık tekrarlanan sözcük veya cümle olarak karşımıza ne çıkıyor?
Kaynak metinde yer alan “Bett” sözcüğü, Kafka’nın bu eseri başta olmak üzere, diğer roman ve öykülerinde sıkça kullandığı bir “Leitmotif” özelliği göstermektedir.[2] (Burada “Bett” kelimesi “yatak” anlamına geliyor.)
Anlatım tekniğinin bir diğer unsuru ise; iç monologdur. Roman, hikâye veyahut öykünün kahramanının aklından geçen düşünceleri açığa vuran anlatı tekniği şeklinde açıklayabiliriz iç monoloğu. Dönüşüm’ü okurken aslında birçok satır arasında öykünün kahramanı Gregor Samsa’nın aklından geçenleri sezinleyebiliyor ve öğrenebiliyoruz.
***
Sonuç olarak;
Franz Kafka’nın başta “Dönüşüm” ve “Dava” olmak üzere eserlerinin dikkatle ve sindirerek okunulması ve üzerine düşünülmesi taraftarıyım.
Dünya Edebiyatında okunması gereken yazarlar ve eserleri adlı bir listeniz var ise bu listenin içinde mutlaka Franz Kafka da yer almalıdır.
KAYNAKLAR
[1] Franz Kafka, Aforizmalar, İstanbul: Altıkırkbeş Yay., 1998, s.34
[2] Sevtap Konmuş, “TÜRKÇE’DE FRANZ KAFKA VE DÖNÜSÜM” ÇEVİRİBİLİMSEL KARŞILAŞTIRMALI BİR İNCELEME (Yüksek Lisans Tezi), Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Batı Dilleri ve Edebiyatları Anabilim Dalı, Ankara, 2007, s. 275.