Odgurmuş: Bazı durumlar var ki, kamuoyuna atılır, “kamuoyu böyle istiyor”, “kamuoyuna açıklamak gerekir” denilir. Kamuoyu konusunda konuşabilir miyiz?
Ögdülmüş: Kamuoyu önemli bir konu. Özellikle idari makamlarda bulunanlar için daha da çok önem arz eder. Çünkü idari mekanizmanın sorumluluk mevkiinde bulunan insanlar, kamuoyu konusunda çok hassas davranırlar. Kamuoyunun düşüncesini merak ederler ve yaptıkları icraatlarda kamuoyunu her zaman dikkate alırlar ve “kamuoyu ne derse desin önemli değildir” demez/diyemezler.
Siyasi partilerimizin yöneticileri için de durum aynıdır. Onlar her hareketlerinde kamuoyuna karşı sorumluluklarını hiç unutmaz ve daima hatırlarlar. Siyasi partiler kendilerinin kamuoyundaki durumlarını hem merak eder hem de sürekli takip ederler.
İktidar makamında bulunanlar da kamuoyunu göz ardı edemezler. Kendileri göz ardı etseler bile, kamuoyu adına hareket ettiğini ifade eden basın yayın organları ile anlı şanlı köşe yazarları kamuoyunun beklentilerini iktidar mevkiindekilere hep hatırlatırlar.
“Kamuoyu sizden şöyle bir beyanat bekliyor.”
“Kamuoyu böyle düşünüyor.”
“Kamuoyuna bunu anlatamazsınız“ gibi sözleri de sık sık duyarız.
Ayrıca Gazetelerimizin köşelerine yerleşmiş olan gazeteci-yazar olarak bilinen bazıları da çoğu kez kendi düşüncelerini, kamuoyu adına ortaya koyarlar ve yine kamuoyu adına netice beklerler.
Odgurmuş: Peki kimdir bu kamuoyu?
Ögdülmüş: Evet kimdir bu kamuoyu veya kamuoyu adına konuşanlar?
Bir “heyula” gibi siyasetimizin ve siyasetçimizin üzerine çöken bu kamuoyu, kimdir, ya da kimlerden oluşuyor?
“Kamuoyu bekliyor, kamuoyunu aydınlatmak lazım, kamuoyunun bilmeye hakkı var, kamuoyunu dikkate almak lazım, kamuoyu bunu kabullenemez” gibi kamuoyu adına açıklama yapan gazeteciler ile devlet yetkililerini, siyasileri ve yürütmede görev alanları “kamuoyu sizden bunu bekliyor, kamuoyuna açıklama yapmalısınız, konuyu kamuoyuna izah etmelisiniz” açıklaması yapmaya zorlayanlar aynı gazetecilerden meydana geliyor. Basın mensupları hem kamuoyu adına sorarlar, hem de aldıkları cevapları kamuoyunun dikkatine sunarlar. Bu durumda elbette kamuoyunu iki yönlü olarak sadece onlar-gazeteciler bilir, onlar anlar ve onlar dillendirir. İşin vahameti de buradan başlar.
Bu gazeteciler, diledikleri beyanatı kamuoyu adına isterler, alırlar ve yine adına hareket ettiklerini söyledikleri-düşündükleri halka-kamuoyuna aktarırlar. Önce kamuoyu adına beyanatı alırlar, ardından da kamuoyuna beyanatı aktarırlar. Sanırsınız bunlar kamuoyundan umumi vekâlet almışlardır, kamuoyu adına konuşurlar.
Odgurmuş: Bunlar, kamuoyu adına hareket ediyorlarsa, vatandaş olarak bizim yapacağımız bir şey kalmıyor.
Ögdülmüş: Evet bunlar, hem kendilerini kamuoyunun yerine koyuyorlar hem kendilerini kamuoyunun temsilcisi-sözcüsü olarak görüyor, durumdan vazife çıkarıyor, kamuoyu adına sorular sorup beyanatlar alıyorlar o zaman iş zaten bir kat daha vahim.
Madem, Kamuoyunu bunlar temsil ediyorlar. Bunlar kamuoyunun önde gelenleri ise, kamuoyu adına istedikleri gibi hareket ediyorlar, istediklerini soruyorlar, istemediklerini sormuyorlarsa, istedikleri bölümleri yayınlıyor, istemedikleri bölümleri yayınlamıyorlarsa o zaman adına hareket ettikleri kamuoyunun kendisine ne gerek var diye düşünebiliriz.
Ya da, bunlar kamuoyu adına hareket ediyorlarken, “önemli olan benim kamuoyu adına düşündüğümdür kamuoyu da kim oluyor, bir gurup cahil cühela. Biraz okumuşu var, onları da boş ver” diyorlarsa ki durum öyle görünüyor.
“Kamuoyunun istek ve düşünceleri önemli mi? Kamuoyu kim ki, kamuoyu ne bilir ki. Zaten birbiriyle mütecanis olmayan bir yığın” değil mi onlara göre kamuoyu.
O halde kamuoyu filan yok. Gazete yöneticilerinin fikir ve görüşleri var. Ve en doğrusu(!) da zaten budur.
“Baksanıza zaten o kamuoyu her seçimde sandıktan gericileri çıkarıyor.”
“Yok, canım bunları terbiye etmek lazım. Bunlar adam olmaz, hangi çağda yaşıyoruz kardeşim!”
Bir başka açıdan daha bakalım…
“Efendim kamuoyu sizden şöyle bir beyanat bekliyor.”
Bu kez de sorumluluk mevkiinde bulunanları sıkıştırır ve kendi istedikleri tarzda beyanat-açıklama alırlar…
Yukarıdaki cümleyi tercüme edelim:
“Bana göre ve benim düşüncelerime göre siz kamuoyunun ne düşündüğünü bırakın, kamuoyuna şöyle bir beyanat vermelisiniz, kamuoyu bunu hak etti, sizden bunu bekliyor. Sizin aracılığınızla ben kamuoyunu daha kolay yönlendiririm, kamuoyu adına zaten ben hareket ediyorum.”
Bir daha tercüme edelim:
“Ey kamuoyu, bak senin adına beyanat aldım, sen de bu açıklamaları dikkate al ve şöyle davran, tepki koy, isyan et, başkaldır, kabul etme, homurdan, asla olmaz de”. Demek değil midir?
Kamuoyu adına konuşanlar, kamuoyundan kaç kişi ile konuşmuşlar, kaç kişinin fikrini almışlar, kaç yoklama yapmışlar ki, kamuoyu adına konuşuyorlar. İşin bu yönü hiçbir zaman bilinmez. Kamuoyunun bilgisine başvurup başvurmadıkları da esasında belli değildir.
Kamuoyu sorgucusu, beyanat alınan kişinin durumu, ortamı, mevkii-makamı ne ise ona göre kafasında şekillenen şeye göre beyanat alıyor. Alınan beyanattan cımbız ile cümleler çekilip istendiği şekilde kullanılıyor.
Bir başka kamuoyu sorgucusunun aynı konudan-beyanattan başka bir sonuç çıkarıyor olması durumu açık bir şekilde ortaya koymuyor mu?
Unutmamak gerekir ki, başladığınız cümleyi bitirmek için başkalarından sufle alırsanız; sizin yerinize noktayı suflörün koymasına mahkûm olur ve başkalarının sesi hâline gelirsiniz.