Turgut GÜLER
20 Haziran 1389 günü kazanılan Birinci Kosova Zaferi’nin şâhî bedeli Sultan Murâd-ı Hudâvendigâr, muhârebe öncesindeki geceyi çadırında uykusuz geçirmiş ve sabâha kadar niyâza durmuştur. Muazzam bir Haçlı kuvveti hâlinde Türk ordusunun karşısına dizilen düşmanın çokluğu, Kosova’nın esen rüzgârla havalanan ve çöl manzarasını aratmayan tozları, Pâdişâh’ı en büyük güç ve kudret sâhibine yöneltmekte, onun eksilmeyecek yardımlarına hamd ü senâlar ettirmektedir.
Sultan Murâd’ın, ağzından çıkan ve sonra kalem mârifetiyle kâğıda dökülen duâsı şöyledir:
“Âb-ı rûy-ı Habîb-i Ekrem içün
Kerbelâ’da revân olan dem içün
Şeb-i firkatde ağlayan göz içün
Reh-i aşkında sürünen yüz içün
Ehl-i İslâma ol muîn ü nasîr
Rest-i a’dâyı bizden eyle kasîr
İtme yâ Rab mücâhidîni telef
Tîr-i a’dâya bizi kılma hedef
Bunca yıl sây ü ictihâdımızı
Gazavât içre yahşi âdımızı
İtme yâ Rab kahrın ile tebâh
Yüzümüzü halk içinde itme siyâh
Râh-ı din içre ben fedâ olayım
Siper-i asker-i Hudâ olayım
Din yolunda beni şehîd eyle
Âhiretde beni saîd eyle
Mülk-i İslâmı pâyimâl etme!”
Dünyâ târîhinden çıkarılacak devlet adamı portreleri içinde, fedâkârlık başlığını, herhâlde Murâd-ı Hudâvendigâr atardı. Sâdelik, tevâzu gibi, Türklüğün temel hasletlerinde, kendine ortak çıkacak pek çok isim varken; peşînen canını fedâ etme bahsinde, vâdîdeki isimler azalıyor. Hele Sultan Murâd tarzında, bunu önceden görüp de hazırlık yapanına, hiç rastlanmıyor.
Bu büyük şehîdin, Kosova’ya akıttığı kan, orayı ne denli Murâdî ve de Muhammedî renklere boyamıştır, el’ân açık-seçik görülüyor. Kanı, boşa gitmemiştir.