Kanıksamak veya kanıksamamak

Devlet, yurttaşının gözünde kutsaldır. Bu nedenle bir zamanlar devletin kurumlarına ve onları temsil eden devlet adamlarına, bürokratlarına saygı duyardık. Çünkü devleti devlet yapan o kurumlar güvenilirdi. Devlet adamının da bir ciddiyeti ve ağırbaşlılığı vardı. Omuzlarında taşıdıkları ağır sorumluluğun bilincinde nasıl davranacaklarını ve nasıl konuşacaklarını bilirlerdi. Çünkü o koltukları dolduracak alt-yapıya, yetkinliklere sahiptiler. Ama zaman içinde bu değerler ve nitelikler erozyona uğradı. Ve maalesef devlet adamlığı ile bağdaşmayan, taşıdıkları sorumluluğa yakışmayan davranışlar zaman içinde öylesine çok görüldü ki, bu usulsüzlükler, hukuksuzluklar sanki doğal bir durummuş gibi kabullenildi. Normal ve anormal yer değiştirdi. İnsanlar zaman içinde bunu kanıksamaya başladı.

*****

Dr. Uğur TANDOĞAN

Yoldan çıkmak

İki arkadaş yıllar sonra karşılaşmışlar. Hasret gidermişler. Sıra çocukları konuşmaya gelmiş. Ortaya çıkmış ki ikisinin de birer kız çocuğu var. Arkadaşlardan birisi diğerine sormuş “Ne iş yapıyor senin kız?” Diğeri cevap vermiş: “Bizim kız liseden sonra okumadı. Ama şansı yaver gitti. Bir holdingde patronun sekreteri olarak işe girdi. Patron onu çok sevdi. Ona kışlık ev aldı, yazlık ev aldı. Karısına araba almadı, kızıma aldı. Tüm seyahatlerinde onu yanında götürüyor. Kızımın görmediği ülke kalmadı. İşte böyle, güzel kızım çok şanslı. Senin kız ne iş yapıyor?”. Beriki de gülmüş ve “Benim ki de senin kız gibi yoldan çıkmış durumda. Ama senin kadar güzel anlatamıyorum” demiş.

Bu duruma, kanıksamak denir. Türk Dil Kurumu Sözlüğü kanıksamak sözcüğünü şöyle tanımlıyor:

  • Çok tekrarlama sebebiyle etkilenmez olmak, alışmak
  • Bıkkınlık getirmek, usanmak.

Bu hafta kanıksanmış bazı anormallikleri dile getirmek istedim

Diplomasi mahallesine uğramamış söylemler

Son yaşadığımız 10 elçi krizi üstüne Dışişleri Bakanı, bir televizyon programında şunları söyledi. “Cumhurbaşkanımızın Eskişehir konuşmasından sonra bir panik başladı. ‘Ne olacak?’ diye bize soranlar oldu. Biz Cumhurbaşkanımızın ‘Büyükelçilerin sınır dışı edilmesi için çalışmaları başlat’ talimatı sonrası hazırlıklarımızı yaptık. Bundan haberdar olan, bavulunu toplamaya başladı, bunu nasıl düzeltebiliriz arayışına girdi. Elçiler birbirini suçlamaya başladı.”

Eskiden dış işleri bakanları, kabinelerin en diplomat kişileri olurdu. Dışişleri bakanları pehlivan tefrikalarındaki hikâyeler gibi hikâyeler anlatmazdı; diplomatça konuşurdu. Eski dış işleri bakanlarımızı hatırlayınız. Eğer hatırlayamayacak kadar gençseniz, başka ülkelerin dış işleri bakanlarına bakın. Ne demek istediğimi anlarsınız. Eğer bir gün Dışişleri Bakanımız “Bavullarını topladılar. Ancak bazı elçiler “Çamaşırlar makinede. Hiç olmazsa onların kurumasına izin verin” diye biraz izin istediler” derse şaşırmayacağız. Çünkü türbindeki yandaşlara dönük bu üslup, sanki normal bir durum gibi kabul edildi; kanıksandı.

Hukuk pusulası kaybolursa

İçişleri Bakanı muhtarlara şöyle konuşmuş: “Metruk binalardan mahallelerimizi kurtarmak zorundayız. Metruk binalarda uyuşturucu kullanılıyor. Muhtarlar diyor ki “Mahkeme kararı var yıkamıyoruz.” Ya arkadaş sen gece yık, mahkeme kararı bizim arkamızdan gelsin. Kim yıktı biz nereden bilelim ya!”

Bir hukuk devletinde tüm yurttaşlar yasalara ve yargıya saygı göstermek zorundadır. Hele de en tepede devleti temsil eden bir iç işleri bakanının eylemlerinde ve söylemlerinde daha da dikkatli olması gerekir. Çünkü birisi yasaları çiğnerse onu yakalayıp yargı önüne çıkaracak kolluk kuvvetlerinin en tepesindeki kişidir iç işleri bakanı. Yukardaki gibi bir hukuksuzluğu, nedeni ne olursa olsun, bir iç işleri bakanı nasıl teşvik edebilir?

“Bak bana bir yetki versinler, neler yaparım” tipi konuşmaları eskiden işgüzar emekliler, genelde de güce susamış bazı emekli askerler yapardı. Şimdi bunu yetki verilmiş bir bakanımız yapıyor. Kimse aldırmıyor. Çünkü bu tür davranışlar tekrarlana tekrarlana kanıksanmış durumda.

Milli bayram alerjisi

Bazı devlet yetkililerinin milli bayramlara karşı bir alerji geliştirdiklerine, “milli bayram sancısı” çektiklerine tanık olduk. Türlü bahanelerle törenlere katılmadılar. Her çıkan fırsatta bayram kutlamaları iptal edildi. Ne hikmetse bayram günleri hasta oldular. Milli bayram günü görevinin başında, törende olması gerekirken hastane yatağından poz veren cumhurbaşkanımız bile oldu.

Milli bayramlar, bir ülkede milli duyguları canlı tutmak, kutlanan olayın önemini yurttaşlara hatırlatmak için konulmuştur; coşku ile kutlanması gerekir. Devlet adamları da yurttaşlarına örnek olmak, bu coşkuyu daha da coşturmakla görevlidirler. Ama bu görevlerini unutuyorlar. Daha da önemlisi, koltuklarını o bayramların andığı olaylara borçlu oldukları halde unutuyorlar. Bu nankörlük de kabullenilmiş, kanıksanmış bir olgu olarak duruyor karşımızda.

Yeğencilik ve partizanlık yol olursa

Anadolu’daki bir belediyeye alınacak beş kişiyle ilgili, Belediye Başkanı ve Meclis üyelerine yakın isimlerin işe alınacağı iddia edilmiş. İddialarla ilgili konuşan Belediye Başkanı, “Evet iddialar doğru. Biz beş kişinin ismini verdik, bu isimler de bize yakın isimlerdir. Mevzuata aykırı bir durum da yoktur. Biz gerekli olan her yerden izin aldık. Vatandaşların gösterdiği tepkileri boş olarak değerlendiriyorum. Kimsenin ağzını tutacak halimiz de yok… İsteyen istediğini söylesin. Beş kişi için adam mı vuralım? Millet dünyayı yiyor, biz beş kişi işe alıyoruz çok mu görüyorlar?” demiş.

Belediye Başkanı sanki ülkedeki genel havayı özetlemiş. Böyle bir durum karşısında yalnız o ilçede işsiz çocuklarına eşit şans verilmeyen vatandaşların yanında tüm bürokrasinin de ayağa kalkması gerekir. “Evet, seçilmiş Belediye Başkanı olabilirsin. Ama sen o koltuğun emanetçisisin. Kaynaklar, milletin malı. Belediyeyi ailenin çiftliği gibi yönetemezsin; kadrolar, akrabalarına, tanıdıklarına, partililerine kıyak çekeceğin yerler değildir.  Bize hizmet verecek koltuklarda, o koltukları hak edecek kişiler oturmalıdır; önce liyakat” deyip bu belediye başkanından hesap sorulması gerekirken kimse aldırmıyor. Çünkü nepotizm denen yeğencilik öylesine yaygın hale gelmiş ki, kimse aldırmıyor, kanıksanmış.

Sonuç

Devlet, yurttaşının gözünde kutsaldır. Bu nedenle bir zamanlar devletin kurumlarına ve onları temsil eden devlet adamlarına, bürokratlarına saygı duyardık. Çünkü devleti devlet yapan o kurumlar güvenilirdi. Devlet adamının da bir ciddiyeti ve ağırbaşlılığı vardı. Omuzlarında taşıdıkları ağır sorumluluğun bilincinde nasıl davranacaklarını ve nasıl konuşacaklarını bilirlerdi. Çünkü o koltukları dolduracak alt-yapıya, yetkinliklere sahiptiler. Ama zaman içinde bu değerler ve nitelikler erozyona uğradı. Ve maalesef devlet adamlığı ile bağdaşmayan, taşıdıkları sorumluluğa yakışmayan davranışlar zaman içinde öylesine çok görüldü ki, bu usulsüzlükler, hukuksuzluklar sanki doğal bir durummuş gibi kabullenildi. Normal ve anormal yer değiştirdi. İnsanlar zaman içinde bunu kanıksamaya başladı.

Kanıksamak, bu yozlaşmayı kabullenmek demektir; toplumu çağın gerisine götürür.

Kanıksamak veya kanıksamamak; işte bütün mesele budur.    

—————————————–

Kaynak:

https://www.dunya.com/kose-yazisi/kaniksamak-veya-kaniksamamak/638401

  

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen