Karabağ’da Ateşkes Antlaşmasının Düşündürdükleri
İnsan sormadan edemiyor? 10 Kasım 2020 tarihinde Ermenistan Azerbaycan savaşını sona erdiren Karabağ Ateşkes Antlaşması gerçekten yürürlükte mi? Sanki yok gibi. Sizce de öyle değil mi? Yoksa devam eden savaşın durdurulması koşulları mı yürürlükte? Sanki ateşkes değil de silah molası verilmiş gibi? Unutmayalım Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin ileri harekâtı zorla baskılanmıştır. Hemen ilk bakışta söylemek gerekirse, Azerbaycan’ın durum üstünlüğünün kaybetmesi için başta Minsk Grubu olmak üzere elden gelen hemen her şey yapılmıştır, halen de yapılmaktadır. Anımsayın bundan bir yıl önce 10 Kasım 2020 tarihinde Azerbaycan ile Ermenistan arasında RF’nın zorlamasıyla Karabağ Savaşı’nı sona erdiren bir ateşkes antlaşması yapılmıştı. Şimdiye kadar bu ateşkes antlaşması Ermenistan tarafından o kadar çok ihlal edildi ki, varlığı bile birinci yılında kuşkulu hale gelmiştir. Ermenistan, BM Güvenlik Konseyinin üç üyesi marifetiyle savaşa, kalınan yerden devamına öylesine özendirilmiştir ki, Ateşkes Antlaşmasından 15-20 gün sonra Ermenistan’dan RF barış güçlerinin sorumluluğundaki bölgeden, Laçin koridorundan, kurtarılan topraklara sabotaj grupları göndermiştir. Bunlardan 62 kişilik bir sabotaj grubu, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri tarafından derdest edilmiş ve tutuklanmıştır. Her zaman olduğu gibi bir avuç suda fırtına kopartmaya yeltenen yakalanan sabotajcıları savaş esiri olarak nitelendirmeye çalışan Ermenistan Ateşkes Antlaşmasına göre Azerbaycan topraklarına gönderdikleri sabotajcılarının iadesini talep etmiştir. Hiç böyle bir şey olabilir mi? Uluslararası hukukta geçerli olan sözleşmelere, konvansiyonlara göre bunlar savaş esiri değil, sabotaj grubu üyesidirler ve de Azerbaycan yasalarına göre yargılanmaları açıkça bağıtlanmıştır. Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, Azerbaycan harekâtını kendi toprakları üzerinde icra etmiş, Karabağ’ı Ermenistan’ın işgalinden kurtarmıştır. Ama gelin görün ki, Azerbaycan’ı baskı ile ateşkes masasına oturtan Minsk Grubunun Eş Başkanı RF, Ermenistan’ın adeta can suyu olmuştur.
Minsk Grubunun diğer iki eş başkanı Fransa ve ABD’de söz birliği etmişçesine bir yandan silah, araç, gereç ve donanım bakımından Ermenistan’ı güçlendirirken, tarafları savaşı bitiren siyasal antlaşmayı ağızlarına bile almamaya özel dikkat göstermektedirler. Diğer bir deyişle ellerinde veto kartı da bulunan BM Güvenlik Konseyinin iki üyesi Fransa ve ABD mevcut durumun siyasal, kalıcı bir duruma dönüşmemesine özel bir gayret gösterdikleri gibi, Ermenistan’ın silah, araç, gereç, mühimmat ve donanım vermek suretiyle rövanşist bir durumun kapılarını aralamışlardır. Ağır silahları, tank, top, hava savunma sistemi, zırhlı/zırhsız muharebe araçları topyekûn imha olan Ermenistan, ateşkes fırsat olarak görülüp ordusu tahkim edilmektedir. Çözümsüzlüğü uzatmada pek mahir olan Minsk Grubunun üç Eş Başkanı Rusya, Fransa, ABD ve bu arada İran’ı da önemle zikredelim, Ermenistan’a yüksek teknolojili silahlar göndermektedirler. Silah trafiği Ermenistan Savunma Bakanı David Tonoyan, işadamı Samvel Karapetyan ve silah kaçakçısı David Galustyan tarafından yönetilmektedir. Silahların insani yardım adı altında gönderilen kargo uçakları ve yolcu uçakları ile gerçekleştirildiği istihbar edilmektedir. Azerbaycan makamları ateşkes sürecinde Fransa’nın da Ermenistan’a askeri yardım adı altında sevkiyatlarını yolcu veya VIP uçaklarla gerçekleştirirken, ABD’deki Ermeni diasporasının da insani yardım adı altında askeri ekipman gönderdiği bilinmektedir. (1)
Günümüzde bağımsız bir devlet olan Azerbaycan’ın bir parçası olan Güney Azerbaycan’ı elinde bulunduran İran, Ermenistan’ı stratejik bir ortak olarak görmektedir. İran, Dağlık Karabağ’da özerk bölge kurulması yönündeki açıklamalarıyla Ermenistan’ın tezlerine her zaman yakın olmuş, bugün de bu tezlere yakın durmaktadır. İran, 1992’den beri Ermenistan’ı işgalci olarak tanımlamasına karşın sadece desteklemekle kalmamış, şiddet yanlısı Dağlık Karabağ topraklarının Ermenistan’ın elinde kalmasını da hep arzu etmiştir. Çelişkili, çok kısa aralıklarla fikir ve tavır değiştiren İran, Azerbaycan konusunda olumsuz tutumunu değiştirmeksizin devam ettirmektedir. Tahran yönetiminin Ermenistan’ı destekliyor olması Birleşik Azerbaycan’ın başkenti Tebriz’de yapılan hükümet karşıtı gösterilerde açılan afişler göstermektedir ki, İran’daki Türk kimliğinin ön plana çıkmasını sağlamaktadır. “Karabağ bizimdir bizim olacak”, “Norduz kapatılmalıdır” ve “Ermenistan’a destek cinayettir” sloganları atan göstericiler Kuzey Azerbaycan’ı desteklerken, İran ile Ermenistan arasındaki Norduz Sınır Kapısı’nın kapatılmasını istemektedirler. (2) Bu tür politikalarda ısrar ve Türk toplumunu görmeden bir tür dayatma bir aksülamel olarak Güney Azerbaycan direnişinde Türk kimliğinin yerini daha bir perçinlemektedir.
Ermenistan’ın daha fazla yıpranmaması için başarıdan faydalanma harekâtına evrilmiş Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin harekâtını baskıyla durduran RF, zaman kaybetmeden silah kapasitesinin yüzde 70’i imha edilen Ermenistan’ın yardımına koşmuştur. Harekâtı bütünüyle değerlendiren Moskova, Ermenistan’ın eksikliklerini tamamlamakla kalmamış, Ermenistan’a stratejik silahlar da göndermiştir. Gönderilen yardımlar arasında cephede Azerbaycan’a üstünlük sağlayan İHA/SİHA ve kamikaze drone’lara karşı silah sistemleri de bulunmaktadır. Rusya’nın ağır silahların yanı sıra, 300 tanksavar füze sistemi Cornet ve SİHA’lar için taşınabilir uçaksavar füze sistemi İGLA gönderildiği de ayrıca vurgulanmaktadır. (3)
Ermenistan’ın Karabağ’ı işgal etmesiyle başlayan krize çözüm bulmak amacıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) tarafından 1992’de kurulan ve 6 Aralık 1994’ten bu yana eş başkanlıklarını ABD, Fransa ve Rusya’nın yürüttüğü Minsk Grubu, ateşkes çağrısı ve müzakere yapmaktan öteye gidememiştir. Üçlü eş başkanlık sisteminin 1997’den itibaren başlaması ile eş başkanların tekeline geçen çözüm süreci Ermenistan’ın bu çözümlere yanaşmamasından girişimler hep sonuçsuz kalmıştır. (4) Ancak, hep birlikte görülmüştür ki, Minsk Grubunun 28 yıl boyunca çözemediği sorun, Azerbaycan ordusunun sahadaki başarılı operasyonlarıyla 44 günde Ermenistan’ın ateşkese imza atmak zorunda kalması ile son bulmuş, Azerbaycan her egemen devlet gibi, bir anlamda kendi göbeğini kendisi kesmiştir. Ancak böyle olmasına karşın Minsk Grubunun açıktan açığa Ermenistan’a müzahirliği durmamış, aksine Ermenistan’ı güçlendirilmesine devam edilmiştir. Ermenistan’ı güçlendirmeye çalışan BM Güvenlik Konseyinin üç üyesi çözüm sürecine gerçekten bigane oldukları gibi siyaseten savaşı bitirmeye niyetli olmadıklarını bu bir sene zarfında ortaya koymuşlardır. Oysa, mevcut duruma hukuki yönden bakıldığında uluslararası silahlı çatışmalarla ilgili olarak 394 madde içeren 1949 Cenevre Sözleşmeleri, yine uluslararası silahlı çatışmalara uygulanan 102 madde içeren 1977 Tarihli Sözleşmelere Ek I. Protokol ile birlikte değerlendirildiğinde bu çatışmaları düzenleyen toplam 496 madde doğrudan Azerbaycan’ın haklılığını ortaya koymaktadır. Uluslararası insan hakları hukukunda çatışma kategorilerine bakıldığında minimum silahlı şiddet eşiği olarak sınıflandırılması yapılmış olmasına karşın, BM Güvenlik Konseyinin üç üyesi hümaniter hukuk ya da Türkçedeki yaygın kullanımıyla insancıl hukuktan azami derecede barış süreci içerisine girmekten kaçınmaktadırlar. Bu durumu, ister insanî hukuk kavramıyla benimseyenler olsun, isterse “hümaniter hukuk” kavramını tercih edenler olsun hemen hepsi daha çok da batı Ermenistan tarafgirliğinin bir parçası olmuşlardır. İnsancıl hukuk, insani hukuk, savaş hukuku, silahlı çatışma hukukunu yumuşatmaya çalışsa da Güney Kafkasya’da çatışmadan beslenenleri durduramamaktadır. Kısaca AB(D) ve RF Güney Kafkasya’da hemen her sorun ve sorunsalda çözümün ya da çözüm sürecinin bir parçası değil sorunun ve sorunsalın bir parçası olmuşlardır. Çözümsüzlüğün ömrünü uzatma yönünde neredeyse ortak bir tavır koymuşlardır.
Kuşkusuz Azerbaycan ile Türkiye arasındaki birliktelik ve bütünleşiklik 2020 Karabağ Savaşıyla ortaya çıkmış bir durum değildir. Türkiye Azerbaycan’da; Azerbaycan Türkiye’de hep var olmuştur. Türkiye ve Azerbaycan’da her iki devletin namus ve onurunu simgeleyen bayraklarının karşılıklı olarak bulunması, sevgiyle taşınması bir gerçekliktir ve İbn-i Haldun’un ‘Asabiyet Kuramı’nın doğrudan alana yansımasıdır. Asabiyet Kuramı, yardımlaşma, dayanışma ve mensubiyet duygusundan gücünü alan ve düşmanlarla savaşma gücü veren rezonatik bir bağdır. Peşinen kabul etmek gerekir ki, asabiyetini kuramayan bir toplum en ufak bir zorlama karşısında dağılmaya, yok olmaya mahkumdur. Mesele sadece ortak kökler ve ortak tarihle ilgili değil, milletin şuurunda yer alan önemli bir husustur. Unutmamak gerekir ki, tarihsel ve kültürel arka plan bir yana Türkiye, 30 Ağustos 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’ni 9 Kasım 1991’de tanıyan ilk devlet olmuştur. Azerbaycan ile 14 Ocak 1992 tarihinde imzalanan bir protokolle diplomatik ilişkiler kurulmuş, bir anlamda Türkiye-Türkistan eklemlenmesi sağlanmıştır. Azerbaycan ile Türkiye arasındaki askeri işbirliği, sadece Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin güçlendirilmesi için değil, bölgede barış ve güvenliğin sağlanması için elzem ve hayatidir. 15 Eylül 2010 tarihinde imzalanan Azerbaycan ile Türkiye Arasında Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyinin Kurulmasına İlişkin Ortak Bildiri, ilişkilerin gelişmesinde yeni bir aşamanın temelini atmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ın Avrupa-Atlantik alanına entegrasyonunu desteklemektedir. Azerbaycan, Türkiye’nin askeri eğitim alanında en yakın işbirliğine sahip olduğu ve Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından eğitim desteği sağladığı ülkelerden biridir. Türkiye ve Azerbaycan, 11 Ağustos 1992 tarihinde imzalanan “Askeri Eğitim Alanında İşbirliği Anlaşması” ve 10 Haziran 1996’da imzalanan “Askeri Eğitim, Teknik ve Bilimsel İşbirliği Anlaşması” çerçevesinde askeri eğitim alanında işbirliği yapmaktadırlar. Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin yeniden yapılanması kapsamında her yıl belirli kontenjanlar dahilinde Azerbaycanlı askerler Türkiye’de eğitilmektedir. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri, Azerbaycan’ın NATO ile işbirliği potansiyelinin geliştirilmesine katkıda bulunmaktadır. Yine bu işbirliği antlaşmaları çerçevesinde Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri personeli askeri tatbikatlarda gözlemci olarak Türkiye’ye davet edilmekte ve iki ülke arasında ikili bazda özel tatbikatlar yapılmaktadır. Azerbaycan’ın askeri ve çeşitli alanlarda gelişmesi, coğrafi konumunun güçlendirilmesi Türkiye’nin de güçlenmesi anlamına gelmektedir. İki ülke arasındaki askeri işbirliği bölgesel güvenlik ihtiyaçları dikkate alınarak geliştirilmiş ve geliştirilmeye devam etmektedir. Azerbaycan ve Türkiye her alanda tam müttefiktirler, tam anlamıyla stratejik ortaklardır. Bu anlamda, hem ikili düzeyde hem de NATO ile işbirliği çerçevesinde askeri işbirliğinin sürekli gelişimi bu ittifakın ayrılmaz bir parçasıdır.
Karabağ Savaşıyla görülmüştür ki Dost ve kardeş bir ülke olan Azerbaycan ile savunma sanayii alanında işbirliği geçmişte olduğundan daha yüksek bir seviyeye evrilmiştir. Savunma sanayii alanında işbirliği, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde ilgili firmalar arasında yürütülmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasında savunma sanayii alanındaki işbirliğinin hukuki olarak yürütülmesini sağlamak amacıyla iki ülke arasında 20 Eylül 2000 tarihinde “Savunma Sanayii Alanında İşbirliği” konulu bir anlaşma imzalanmıştır. ASELSAN-Bakü, Azerbaycan ordusuna modern ekipman ve makineler sağlamak amacıyla 1998 yılında Azerbaycan’da kurulmuştur. Şirket, askeri ürünlerin onarım ve teknik desteğinin yanı sıra sivil ürünlerin ve diğer hizmetlerin satışını da sağlamaktadır. Karabağ Savaşı açıkça göstermiştir ki, Azerbaycan’ın savunma sanayii alanında Türkiye ile iyi ekonomik, askeri ve siyasi ilişkilerinin ve ortak üretim gibi işbirliği yöntemlerinin uygulanması ortak proje mantığının da ötesindedir. Türkiye’de yerli ve millî modern savunma sanayi kapsamında havacılık, zırhlı araçlar, savunma elektroniği, füze sistemleri, algoritmik savaş sistemleri ve genel silah sanayi alanında en son teknoloji NATO standartlarına uygun olarak üretilmektedir. Dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın savunma sanayii ve İHA/SİHA ihtiyaçlarının karşılanması konularında Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin araç silah, mühimmat, gereç ve donanımları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin envanterinin tamamlanması kapsamında ele alınmaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri ne ise Azerbaycan Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçları bir tutulmakta giderilmesine aynı şekilde devam edilmektedir. 7 Ağustos 2011 tarihinde imzalanan “Türkiye ile Azerbaycan Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardımlaşma” anlaşması iki ülke ilişkilerine büyük bir yarar sağlamıştır. Azerbaycan’ın bağımsızlığından sonra Türkiye-Azerbaycan ilişkileri hızla gelişmiş ve iki ülke arasındaki ortak tarihi ve kültürel bağlara dayalı çok yönlü dayanışma çerçevesinde ortaklık düzeyine ulaşmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ı bölgede çok önemli bir stratejik ortak olarak görmekte ve çeşitli alanlarda sağlam temellere dayalı kapsamlı işbirliğini daha da geliştirmek için çaba göstermektedir. Bu anlamda Türkiye ile Azerbaycan arasındaki Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması, iki ülke arasındaki siyasi, askeri, ekonomik, ticari, kültürel ve bilimsel ilişkilerin tüm alanlarını kapsayan bir çerçeveye sahip olmuştur. Ayrıca anılan anlaşma, iki ülke arasında savunma sanayii alanındaki işbirliğine beklenenden daha fazla olumlu katkı sağlamıştır.
44 gün süren Karabağ Savaşı sonrasında olaya müdahil olan Minsk grubu üyesi Türkiye Türk-Rus Ortak Gözetleme Merkezi’nin bir parçası olmuş ve 30 Ocak 2021 itibariyle Ağdam’da faaliyetlerine başlamıştır. Bölgedeki ateşkesin kontrolü ve denetimi için oluşturulan Türk-Rus Ortak Gözetleme Merkezi’ne ilişkin mutabakat zaptı, 11 Kasım 2020 tarihinde imzalanmıştır. Azerbaycan/Ağdam’da kurulan Türk-Rus Ortak Gözlem Merkezinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 92. Maddesine göre 11 Kasım 2021 tarihinde TBMM’de ikinci kez uzatılmıştır. Türkiye-Ermenistan kuvvetlerinin temas hattına 8 kilometre uzaklıktaki Merkezde ilk etapta 60 Rus, 60 Türk askerî personeli bulunmaktadır.
Cumhurbaşkanı Aliyev’in her vesileyle belirttiği gibi, Azerbaycan-Ermenistan arasındaki sorunun çözümü için oluşturulan Minsk Grubu’nda eş başkanı olarak yer alan Rusya Fransa ve ABD’nin açıkça Ermenistan’a tarafgirlik yaptığı ve önyargılı davrandığı cihetle Minsk Grubu üyesi Türkiye’nin de mutlaka eş başkanlardan biri olması artık zorunluluk arz etmektedir. Bölgeden uzaklarda, hiç alakası olmayan ülkelerin sorunun bir parçası olduğu günümüz ortamında Başkan Aliyev dediği gibi, “Türkiye mutlaka bu sorunun çözümünde olmalıdır.” Meseleyi küresel bir sorun haline getirmek isteyen Ermenistan’a rağmen, Dağlık Karabağ ve diğer işgal edilmiş topraklar Azerbaycan’a aittir ve bu durumun eninde sonunda gerçekleşmesinden hiçbir zaman kuşku duyulmamalıdır, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1)https://www.yenisafak.com/dunya/ateskes-degil-silah-molasi-rusya-iran-ve-fransadan-ermenistana-yogun-silah-sevkiyati-3570688 /Erişim Tarihi 14.11.2021/
(2) Gülsüm İncekaya, “Uzmanlara göre Tahran’ın Ermenistan’a desteği İran’daki Türklerin kimliğini ön plana çıkardı”, Anadolu Ajansı, 21.10.2020;
(3) https://www.yenisafak.com/dunya/ateskes-degil-silah-molasi-rusya-iran-ve-fransadan-ermenistana-yogun-silah-sevkiyati-3570688/Erişim Tarihi 14.11.2021/
(4) Ali Cura “AGİT Minsk Grubunun 28 yılda çözemediği kriz 44 günde sonlandırıldı”, Anadolu Ajansı, 25.11.2020; https://www.aa.com.tr/tr/azerbaycan-cephe-hatti/agit-minsk-grubunun-28-yilda-cozemedigi-kriz-44-gunde-sonlandirildi/2055318/ErişimTarihi 14.11.2021/