Karanfil
Osman Gazi Kandemir
Post Yayınevi, 3. Baskı, İstanbul, 2018, 415 Sayfa, ISBN:978-605-944-45-69
Zafer SARAÇ*
Doksanlı yılların dünya için en önemli olayı Sovyet Rusya’nın dağılmasıdır. Artık iki kutuplu dünya düzeni yıkılmış, Rusya’nın elinde tuttuğu Türk Cumhuriyetleri özgürlüğe doğru koşmaya başlamıştır. Fakat özgürlüğün bedeli çoğu zaman olduğu gibi pahalıya mal olmuştur. Bu bedelin can ve kan pahasına en sancılı şekilde ödendiği bölge ise Azerbaycan’dır. Yapılan her özgürlük mücadelesi ile yeni kahramanlar doğmuş, destanlar yazılmıştır. Kimi zaman ise tarihin tozlu rafları arasına gömülmüş isimsiz kahramanların kanla yazdıkları efsaneler layık olduğu değeri görmeden kaybolmuştur. Azerbaycan’da dünyanın gözleri önünde katledilen ve soykırıma uğrayan insanların şahadetlerini taçlandıran kızıl kanları, dalından kopan bir karanfilin serencamı ile toprağa düşmüştür. Bu yazımızda ele alacağımız eser ise, Azerbaycan’ın özgürlük destanını edebiyat dünyasında daha görünür kılmış, deyim yerindeyse yiğide hakkını teslim etmiştir.
Eserin yazarı Osman Gazi Kandemir uzun yıllar Türk ordusunda görev yapmış, 2011 yılında general rütbesiyle emekli olmuş, emekliliğini izleyen dönemde roman türünde eserler yazmaya başlamıştır. Yazımıza konu olan eseri “Karanfil” ise müellifin ilk romanıdır. Mezkur eser 2015 yılında Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de yayımlanmış, büyük ilgi görmüştür.
Eser Türk Ordusundan ayrıldıktan sonra Azerbaycan Halk Kurtuluş Cephesinin direniş ve özgürlük mücadelesine katılmak için Türkiye’den Azerbaycan’a giden, Yüzbaşı Seyfi’nin başından geçen aksiyon ve macera dozu yüksek olayları anlatmaktadır. Kabataslak bu şekilde nitelendirebileceğimiz eserin ana teması bu yönde ilerlemekle birlikte, içerisinde tali planda kalan bir aşk teması bazen ön plana çıkarak, yüce ulvi duygu yoğunluğuyla şekillenen vatan sevgisine eş duygulanımla okuru etkilemektedir. Aşka biçilen imkansızlık platonik bir kulvara girmesine rağmen; vatan aşkıyla çizilen amaç hedef eksenli belirlenen ülküye doğru son satıra kadar okurun merakını sürekli diri tutarak ilerlemektedir.
Eserdeki karakterlerin başta Yüzbaşı Seyfi ve Reyhan olmak ruhsal ve fiziksel fotoğraflarının kelimelerle gayet iyi çekildiği görülmektedir. Özellikle anlatının gölgesinde kalan silikleşen karakter nosyonunu bu romanda görmek pek mümkün değildir. Gerçekçi duruşa sahip karakterlerin fiziksel olarak çizilen görüntülerine kazandırılan ruhsal canlılık fazlasıyla insani olduğundan, okurun düşüncesindeki akisleri daha etkili olmaktadır. Yüzbaşı Seyfi karakteri mercek altına alınacak olursa, yazarın eski bir asker olması hasebiyle oldukça canlı şekilde vücuda getirildiği dikkatten kaçmaz. Yardımcı karakterler ise eserin her noktasında lider lafzının altını tam manasıyla dolduran ana karakterin (Yüzbaşı Seyfi) gölgesinde kalmaktadır. Yardımcı karakterlerdeki sivilden askere dönüşümü anlatan satırlar “her Türk asker doğar” tümcesini doğrular nitelikteki fikrin okurda oluşmasını sağlamaktadır. Genel olarak karakterlerin ruhi ve fiziksel olarak çok iyi bir şekilde betimlenmesi, akılda fazla soru işareti bırakmamaktadır.
Yüzbaşı Seyfi karakteri bir manada herhangi bir Türkiye vatandaşıdır. Yüzbaşı Seyfi’nin bölge hakkındaki bilgi eksikliklerini görmesi, Türkiye’nin Azerbaycan konusundaki hassasiyet düzeyindeki zayıflığın bir göstergesidir. Bu konuda yazarın Seyfi karakteri üzerinden Türkiye halkının Azerbaycan konusundaki duyarsızlığına bir gönderme yaptığı düşünülebilir. Fakat bir gerçek var ki Yüzbaşı Seyfi idealisttir. İçindeki ülkü ateşiyle gerçek bir Türk’ün sahip olması gereken bilinçle mensubu olduğu millete hizmetini Azerbaycan cephesinde hakkını vererek, yerine getirmektedir. Türkiye halkının da benzer bir tutum geliştirmesi için Yüzbaşı Seyfi karakteri idealize edilebilir.
Eserde karakterler kadar mekanda gayet iyi tasvir edilmiştir. Olayların geçtiği yerlerdeki güçlü betimlemeler adeta okuru o ortama götürmektedir. Mekana ek olarak zaman yönünden de eser beklenileni vermektedir.Doksanların Azerbaycan’ı dönemin şartları içerisinde gayet gerçekçi bir formasyonla okura sunulmuştur. Yakın tarihte Azerbaycan’da yaşanan olaylar dikkate alındığında haber bültenlerinde kısa görüntülerle geçen olayların geri planında yaşanan ve yaşanmış olabilecek hikayelerin karakterlerin gözüyle dile getirilmesi; okurun kurgulanan geçmişin etkisiyle gerçek geçmişe olan ilgisini arttırmıştır. Azerbaycan tarihinin dönüm noktalarından kitapta bahsedilmesi, Azerbaycan’a ilgiyi kanalize ederken, okurun bölge hakkında daha zengin bir malumatı kazanmasına neden olmaktadır.
Her kitap anlatısının arka planındaki bilgilerle okuruna bir şeyler verir. Karanfil romanına hakim bir tema ve bu temaya bağlı okura olası bilgi aktarımının nasıl olduğuna değinilecek olursa; askerliğin kitaba damgasını vuran bir tema olduğu gözden kaçmaz. Askerliğin bir ilim, strateji ve ihtisas alanı olduğunu kanıtlayan anlatılar, askerlik hakkında sathi düşüncelere sahip okurların fikirlerini değiştirecek bir özelliğe sahiptir. Romana dikkat edilecek olursa; Yüzbaşı Seyfi askerliğin resmi yükümlülüğünü yerine getirmemesine rağmen, gayri resmi mücadelesinin hepsini vermiştir. Örneğin; Yüzbaşı Seyfi’nin silah seslerinin hangi mesafeden geldiğinin tespiti için gösterdiği beceri, askerilik pratiğinin ne şekilde uygulandığını göstermektir. Ayrıca komutanın savaş esnasındaki stratejik hamlelerinin ne kadar önemli olduğu kurgulanan olaylardan fark edilmektedir.
Genel olarak iyi bir şekilde tasarlanmış olay örgüsü okurun romana adaptasyonunu kolaylaştırmaktadır. Zaman ve mekanda olan sert geçişler, bu nedenle fazla hissedilmemektedir. Zaten eser kopuklukları önlemek için bölümlenmiş olduğundan, kolay okunabilirliği olumsuz etkileyen herhangi bir etken yoktur. Bu nedenle çetrefilleşmiş aile ve insan ilişkilerine, birbirinden fazlasıyla bağımsız sık sık farklılaşan zaman kavramının kaybolduğu olay anlatılarına, bu eserde rastlamak çok güçtür.
Sonuçta değme söylevlerin göbeğine oturan “bir millet iki devlet” deyişinin gerektirdiği davranış şeklinin millet olarak ne kadar yapıldığının, sınırın diğer yakasında herhangi bir ilimizden farklı olmayan Nahçıvan’ın nereye düştüğünü, damarlarda akan kanın milli düşünüş ve duyuşun ifade ettiği etnik bilincin ne derece olması gerektiğini; bilmek, anlamak ve algılamak adına Karanfil Romanı okunmalıdır. Yüz yıl önce Azerbaycan’ı düşman işgalinden kurtaran Nuri Paşa’nın ruhunu müsterih kılmak her Türk’ün görevidir. Yüz yıl sonra Azerbaycan’a savaşa giden Yüzbaşı Seyfi’yi meydana getiren Osman Gazi Kandemir bu bilinçle hareket ederek, askerliğe ömrünü vermiş, yazar olarak milletine olan vazifesini yerine getirmiş, yazdığı romanla Nuri Paşa’yı yad etmiştir. Türk kimliğine sahip okur kitlesine düşen görev ise, azami milli bilince sahip olmaktır. Bu yüzden bilincin gıdası olan kitapları hele hele “Karanfil” gibi milli şuur kazandıran eserleri okumanın milli bir görev olarak telakki edilmesi, pekte abes değildir.
Osman Gazi KANDEMİR Bakü’de düzenlenen imza gününde
———————————–
* Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Genel Türk Tarihi ABD, Yüksek Lisans Programı Öğrencisi, [email protected]