Musul meselesini çözmeye çalışan Türkiye’nin karşısına emperyalistlerin desteği ile Şeyh Said isyanı nasıl sürüldü ise çok yakın zaman içerisinde aynı şekilde ülkemizi de karıştırmak isteyeceklerdir. Bu nasıl olacak bilinmez ancak Suriyeli sığınmacıların sayısının 4 milyon olduğunu, PKK’nın ile uzantılarının ve FETÖ mensuplarının halen aktif olduğunu düşünürsek; Suriye ve Kıbrıs konusunda etkin söz sahibi olmamamız için 2020 yılında her yolu deneyecekler.
******
Murat AĞIREL
Emperyalizm planlarını hiçbir zaman kısa vadede yapmaz. Yaşadığımız bu cennet vatan için emperyalist ülkelerin planları, projeleri, kumpasları, oyunları hiçbir zaman bitmedi ve bitmeyecek. Planlarını hayata geçirmek için her yolu deniyorlar.
1820 yılında Osmanlı döneminde ilk isyan patlak verdi. Mora Yarımadası’nda başlayan isyan bir dönüm noktasıdır ve inanılmaz katliamlara sahne oldu. Osmanlı döneminde çıkan Yunan/Rum isyanı tam 10 yıl sürdü. Osmanlı isyanı bastıramadı Mısır’dan yardım aldı. Bu konuda çok daha ayrıntılı bilgiyi Ali Fuat Örenç’in Balkanlarda İlk Dram- Unuttuğumuz Mora Türkleri ve Eyaletten Bağımsızlığa Yunanistan (İstanbul: BKY, 2011) ismiyle yayınlanan kitabından okuyabilirsiniz.
1920 yılında ise Osmanlı’nın parçalanması için 433 maddelik SEVR antlaşması Fransa’nın Paris kentindeki bir seramik fabrikasında imzalandı. Anlaşma maddelerinden bir tanesi tam da sizlere anlatmaya çalıştığım emperyal planlardan birini oluşturuyor.
Ne deniyor anlaşmanın 62. ve 64. maddesinde; Kürt Bölgesi: İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat’ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti’ne bağımsızlık için başvurabilecek.
Komşumuz Suriye’de ne isteniyor?
Fırat’ın Doğusunda bağımsız bir Kürdistan! O dönemde Osmanlı ile savaşta olamadığı için Sevri imzalamayan ABD, Fransa, İngiltere şimdi sahnede…
Şimdi gelin S-400 ve F-35 meselelerine bakalım.
Türkiye’nin en önemli dış politika konusu artık S-400’ler. Zaman içerisinde tüm tartışmalar ve stratejiler bu silah sistemleri üzerinden kurgulanacak.
En önemli soru ise şu…
Bu satın almanın karşılığında Türkiye hangi yaptırımlarla karşılaşacak?
İlki F-35 konusunda uygulandı. Fakat mevzu bu değil. Asıl konu Türkiye’nin bundan sonra uygulayacağı stratejide.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına bakacak olursak, aslında ilk sinyalleri de alıyoruz. Erdoğan son açıklamalarında, “F-35 vermiyor musunuz? Peki, kusura bakmayın, biz o konuda da yine tedbirlerimizi alırız, başka yerlere döneriz” demişti.
Diğer bir açıklamasında da “Güvenlik ihtiyaçlarımız neyi gerektiriyorsa yapacağız. Birkaç yıl sonra bu konuda başka bir Türkiye manzarasıyla karşılaşacağız. Türkiye kalesinde gedik açtırmayacağız” ifadelerini kullanmıştı.
Çünkü bu bir hegemonya mücadelesi. Rusya, İran ve Suriye’nin ardından Türkiye üzerinden Avrasya’daki Amerikan hegemonyasını geriletmeyi amaçlıyor. Ama bakıldığında Erdoğan’ın bile “kalede gedik açtırmayacağız” sözleri artık bir “mevzilenme” durumunun olduğunu gösteriyor.
Peki…
Geldiğimiz bu süreç içerisinde “kırk katır, kırk satır” pozisyonuna düşmüş bulunmaktayız. Halen yaşadığımız sorunlara iç siyasette ayrı bir dil dış politikada ayrı bir dil kullanmaktayız.
“S-400’ler neden alındı” diye bir soru yönelttiğimizde “caydırıcılık ve savunma için” cevabını alıyoruz.
İyi de kimi caydırmak istiyoruz?
Ya da kimden neyi savunuyoruz? Bu soruyu soran kimse yok. Evvela bu soru sorulmalı. Bunun cevabı bizlerle paylaşılmadığı gibi muhalefet partileri ile de paylaşılmıyor.
Kim bizi tehdit ediyor?
Bu sorunun cevabı bilinmelidir ki top yekün savunalım. S-400 konusu konuşulmaya başlandığında ilgili kişiler yaptırımların ve F-35 projesinin maliyetlerini düşünmüşler midir?
Ne yazık ki eninde sonunda bizlere yaptırım uygulanacak. Yaptırımların boyutu hakkında kimsenin bilgisi yok. Trump ve Pentagon bu konuda farklı konuşsa dahi hiçbirine güvenilmemeli gerektiğini belirtmek gerekiyor.
Önümüzdeki süreçte Kıbrıs ve Suriye konuları ile yatıp kalkacağız.
Yıl 2020…
Musul meselesini çözmeye çalışan Türkiye’nin karşısına emperyalistlerin desteği ile Şeyh Said isyanı nasıl sürüldü ise çok yakın zaman içerisinde aynı şekilde ülkemizi de karıştırmak isteyeceklerdir. Bu nasıl olacak bilinmez ancak Suriyeli sığınmacıların sayısının 4 milyon olduğunu, PKK’nın ile uzantılarının ve FETÖ mensuplarının halen aktif olduğunu düşünürsek; Suriye ve Kıbrıs konusunda etkin söz sahibi olmamamız için 2020 yılında her yolu deneyecekler.
Daha önce denediler!
Bölgesinde caydırıcı bir güç olan Türk Ordusunun zayıflatılması, Atatürkçü subayların, gazetecilerin ve aydınların susturulması için Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Poyrazköy gibi kumpas davaları kurguladılar ve sonucunda 15 Temmuz gecesi darbeye yeltendiler.
Yine bizler uyarıyoruz;
Sevr’in 152-155 arasın maddelerine göre; 50 bin kişilik bir askeri birlik dışındaki tüm ordu terhis ediliyordu. 168. maddeye göre tüm askeri okullar kapatılıyordu. 165. maddeye göre ”zorunlu askerlik” kaldırılıyor ve askerlik süresi 12 aya düşürülüyordu. SEVR antlaşmasına göre Ordusuz bir Türkiye isteniyordu.
Tam da bu çalkantılı dönemde SEVR maddelerine benzer bedelli askerlik yasası, Askerliğin düşürülmesi ve sonucunda ordumuzdan yüzbinlerce askerin terhisi ne anlama geliyor akıl alır gibi değil.
Sonuç olarak, 2020 yılı çok kritik bir dönemdir. Türk ulusunun birliği ve dirliği için çok geç olmadan önlem alınmalı. Dış politikadaki kararlar devamlı aldatılma potansiyeli olan kişilerin tasarrufu ile değil devlet aklı ile alınmalı. Türkiyede bulunan tüm unsurların ortak aklı ile hareket edilmeli ve ortak kararlar alınmalıdır.
Çok geç olmadan…
——————————————-
Kaynak:
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kararlar-devlet-akliyla-alinmali-52755yy.htm