“Kavimler Göçünü, Roma târihini, Roma’nın Germenlerle, Keltlerle ve Hunlarla ilişkisini bilmeyen hiç kimse günümüzde yaşanan “Yeni Kavimler Göçünü” anlayamaz. Hunların Avrupa’ya girişinden sonra, Hunların önünden kaçan Vizigotlar, Doğu Roma İmparatorluğundan Tuna’yı geçmek ve Roma’nın Balkan topraklarına yerleşmek için istekte bulundu. Ancak 376’da Vizigotların Balkanlara yerleşmesinden sâdece iki yıl sonra İmparator Valens, Vizigotlar üzerine sefere çıktı ve bugünkü Edirne yakınlarında Hadrianapolis Muhârebesi yaşandı. Savaş, Romalılar açısından Roma târihinin en ağır bozgunlarından biriyle sonuçlandı. Doğu Roma ordusunun 2/3’ü yok edildi.
Kavimler Göçü, hem devrinin süper gücü Roma İmparatorluğunu böldü, hem de sonraki süreçte Batı Roma’yı da yok etti. Neden? Çünkü Romalılar, Germen göçlerini ve Hun akınlarını önemsemediler, aşağılık barbarların hareketleri olarak gördüler, istihbârat toplamaya bile gerek duymadılar.
Yıllardır gözümüzün önünde yeni bir Kavimler Göçü yaşanıyor. En başta Türkiye’yi vuran bu göç, aynı zamânda Avrupa’yı da hedef alıyor. Aslında benzeri durum, ABD’de de yaşansa da, Amerikalılar kendi tedbirlerini alıyor. Avrupalılar ise çok yanlış bir biçimde Türkiye’nin kurbân olmasını istiyor. Oysa, yapılması gereken, bu göçü önlemek için ortaklaşa hareket etmektir. Türkiye’ye yerleşen insanların bir sonraki aşamada Avrupa’ya yönelmesi zor olmayacaktır. Yapılması gereken, Türkiye’nin kendi sınırlarında tutmasına destek olmak iken, Türkiye’de yerleşmelerini istiyorlar. Türkiye geri gönderirse, kendilerine yöneleceklerini düşünüyorlar. Üstelik, Türkiye’nin karışması ve iç çatışmaya yönelmesini istiyorlar. Yunanistan, İtalya gibi Güney Avrupa ülkeleri, kendileri açısından haklı bir biçimde en sert yöntemlerle engellemeyi seçerken, Kuzey Avrupa ülkeleri hümanist saçmalıklara yönelmeyi tercih ediyorlar.
İlk Kavimler Göçü, Roma medeniyetinin çöküşüne yol açmıştı. Dünyâ genelinde insancıllık, hümanizm taslayan romantikler ise bu yeni Kavimler Göçünün Batı medeniyetini tehdit ettiğinin farkına varabilmiş değil, maâlesef… Göçmen karşıtlığı üzerine kurulu politikalara ırkçılık, faşizm gibi nitelemelerle saldırırlarken, aslında Hitler tipi bir ırkçılığı yeniden güçlendirdiklerinin farkında değiller. Türkiye’de de durum böyle. Sayın Ümit Özdağ’ın çıkışının etkisizleştirilmesi, bir sonraki aşamada Türkiye’de görülmedik ölçüde kîn ve nefrete dayalı bir çizginin oluşmasına neden olabilir. Ben, dünyâ çapında bu hareketlerin güçleneceği zamânın da çok uzak olduğunu düşünmüyorum.”